Son günlerde ABD’yle Suudi Arabistan arasındaki görüşmelerin ilerlediği ve anlaşma aşamasına iyice yaklaşıldığı yönündeki haberler, Ortadoğu’da yeni bir dönemin habercisi olabilecek nitelikte. Suudiler İran’ın nükleer kapasitesi karşısında ABD’den ‘barışçıl’ nükleer teknoloji geliştirebilmek için destek ve muhtemel bir savaş durumunda güvenlik güvencesi istiyor. İleri teknoloji alanında iş birliği ve Çin’e mesafe koymayı da içeren anlaşmanın İsrail-Suudi normalleşmesini içermesi Biden yönetimi için kritik öneme sahip zira Amerikan Kongresi’nin desteği buna bağlı olacaktır. Ancak Suudilerin Gazze savaşının durdurulması ve iki devletli çözüm konusundaki ısrarının Filistin devletinin kurulmasına hep karşı çıkmış olan Netanyahu liderliğindeki bir hükümet tarafından kabul edilmesi çok zor. Biden yönetimi İsrail-Suudi normalleşmesi üzerinden hem Gazze meselesini gündemden düşürmüş hem de ‘Filistin meselesini çözmüş’ olarak Kasım seçimlerine ilerlemek isteyecektir ancak Netanyahu’nun bunun önünde en büyük engel olduğu kesin.
Ä°BRAHÄ°M MUTABAKATLARI
İsrail, Gazze savaşından önce, Filistin meselesinin artık bir çatışma yönetimi sorunu olduğunu düşünüyordu. Trump döneminde gerçekleşen İbrahim Mutabakatları İsrail’in Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas gibi ülkelerle ilişkilerinin normalleşmesini sağlamıştı. Bu normalleşme sürecine Suudi Arabistan’ın da dahil edilmesinin an meselesi olduğu belirtiliyordu. Bölge ülkeleriyle normalleştiği takdirde Filistin meselesinin fiili anlamda çözülmüş olacağına kendini inandıran İsrailliler, Batı Şeria’yı ilhak planlarını da dillendirmeye başlamışlardı. İşgalin derinleşerek devamı ve ilhak aşamasına gelinmesi iki devletli çözümün artık gerçekçi olmadığının da işareti olmuştu. İsrail’in Arap bölge ülkeleriyle normalleşmesine darbe vuran Hamas’ın 7 Ekim saldırısı, Filistin meselesinin İsrail’in dediği gibi sadece bir çatışma yönetimi meselesi olmadığını gösterdi.
7 Ekim’den önce, Suudi Arabistan İsrail’le normalleşme karşılığında ABD’yle yapacağı bir güvenlik anlaşmasında ısrar ediyordu ancak Biden yönetimi bu süreci ağırdan alıyordu. Kaşıkçı meselesi dolayısıyla Biden’ın Riyad’a soğuk tavrı ve OPEC’in petrol fiyatlarını düşürmekte acele etmeyişi Washington’ın İsrail-Suudi normalleşmesinde acele etmemesinde etkili oldu. Dahası, geçen sene gerçekleşen İran-Suudi normalleşmesinin Çin’in diplomatik ve güvenlik garantileriyle gerçekleşmesi de Biden yönetiminin Riyad’la ilişkilerini soğuk tutmasında etken olmuştu. Biden yönetimi İran’la nükleer anlaşma müzakerelerine devam etse de İsrail’in ve dolayısıyla Kongre’nin tepkisinden çekindiği için orda da süreç yönetimine odaklandı. Yani hem İran’la müzakere ediyormuş gibi yaparak hem de İsrail-Suudi normalleşmesinde acele etmeyerek, Kasım 2024 seçimlerine kadar zaman kazanmaya çalışırken Gazze savaşının patlak vermesi planları bozdu.
NORMALLEÅžMEYE FÄ°LÄ°STÄ°N ENGELÄ°
Hamas’ın 7 Ekim saldırısıyla birlikte başlayan İsrail’in Gazze’yi yaşanmaz hale getirme çabası, Suudileri bir yandan zor durumda bırakırken bir yandan da ellerini güçlendirdi. Suudiler Filistin meselesinde net bir tavır almak zorunda kaldılar ancak bu mesele çözülmeden İsrail’le normalleşme adımında acele etmemelerinin de doğru bir karar olduğunu görmüş oldular. Riyad, İsrail’in Gazze savaşını durdurmasını ve iki devletli nihai çözümü kabul etmesini normalleşmenin bir şartı olarak ortaya koydu. Bu şekilde Filistin meselesi çözülmeden normalleşmenin getireceği siyasi maliyetten de kaçınmış oldular. Buna karşın Arap ve Müslüman dünyanın Filistin meselesinde ortak bir tavır ortaya koyması için çalışan Türkiye’den farklı olarak ABD’yle ikili savunma anlaşmasına odaklandılar. Filistin meselesini paranteze alan bu yaklaşımın ne kadar başarılı olacağı şüpheli zira Amerikan Kongresi muhtemel bir anlaşmanın İsrail’in güvenliğini nasıl sağlayacağına odaklanacaktır.
Suudilerin ABD’yle anlaşmayı öncelemeleri dolayısıyla İsrail’le normalleşmeyi anlaşmanın dışında tutmayı ‘B planı’ olarak önerdikleri basına yansıdı. İsrail’in Filistin devleti kurulmasını kabul etmeyeceğini tahmin ettikleri için Washington’la anlaşmaya varıp İsrail’i ayrıca denklemin parçası haline getirmeyi önerdikleri belirtiliyor. Bu formül Suudiler için makul olabilir ancak Biden’ın Kongre’nin desteğini alması için anlaşmanın Amerikan ulusal çıkarına hizmet ettiğini ve İsrail’in güvenliğini garantiye aldığını göstermesi gerekecek. Ancak bunu yapsa bile Netanyahu gibi sürekli el yükseltip Amerikan desteğini artırmayı alışkanlık haline getiren bir lideri barışa razı etmesi neredeyse imkânsız. Bu durumda Suudilerin B planını uygulayıp güvenlik anlaşmasını yaparak bunu İsrail’e baskı aracı olarak kullanmayı deneyebilir ancak Biden’ın İsrail’e çözüm dayatma enerjisi ve cesareti olduğunu söylemek mümkün değil.
Trump’ın ‘asrın planı’ olarak sunduğu İbrahim Mutabakatları, Filistin meselesini çözmeden İsrail’in bölgede normalleşmesini sağlamayı amaçlıyordu. 7 Ekim sonrası süreç bunun mümkün olmadığını bir kez daha göstermiş oldu ancak Biden yönetimi de Suudilerle normalleşmeyi çıkış yolu olarak görüyor anlaşılan. Netanyahu’yu doğrudan baskı yoluyla Gazze savaşında dizginlemeyi başaramayan yönetimin bunu Suudilerle normalleşme sayesinde başarmayı ümit etmesi meselenin etrafında ‘dans etmeye’ benziyor. Netanyahu hükümetinin Filistin devletinin kurulmasını kesinlikle istemediği ve Filistin topraklarını ‘Büyük İsrail’i kurmak üzere ilhak etmek istediği biliniyor. İsrail’in bu hedefinden vazgeçip Filistin devletinin kurulmasını kabul etmesi için baskı yapma cesaretine sahip olmayan Biden yönetiminin Suudilerle normalleşme ‘havucundan’ medet umması stratejik bir hamleden ziyade Kasım seçimlerine giderken asıl sorunu öteleme ve durumu idare etme çabası olarak öne çıkıyor.
[Yeni Şafak, 3 Mayıs 2024]