Louisiana ve Missouri eyalet başsavcılarının Biden yönetimine karşı açtığı davada federal hâkimin verdiği ihtiyati tedbir kararı, ifade hürriyetiyle ilgili yeni bir tartışmanın habercisi oldu. Başsavcılar Beyaz Saray’ın sosyal medya platformu yöneticileriyle el ele vererek muhafazakâr sesleri bastırmaya çalıştığını iddia ediyor. Bunun Amerikan anayasasında garanti altına alınan ifade hürriyetinin ihlali olduğunu savunan müştekiler, hâkimin verdiği tedbir kararıyla ön zafer kazanmış oldu. Nihai karar ve temyiz sonrasında dava muhtemelen Yüksek Mahkeme’ye kadar gidecek. Bu süreç önümüzdeki dönemde sosyal medya ve ifade hürriyeti tartışmasının daha da alevleneceğinin habercisi olarak karşımıza çıkıyor.
Son yirmi yılda baş döndürücü hızla gelişen teknolojik değişim, hayatın her alanına nüfuz etmekle kalmayıp sosyal medyayı hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline getirdi. Hem reel ekonomiyi yönlendirebilen hem de kendi ekonomik değer üretme mekanizmalarını yaratan sosyal medyadan etkilenmeyen bir toplum pek kalmadı. Sosyal medyanın popüler kültürden siyasete kadar çok geniş bir yelpazede etkin hale geldiğini ve bireyler üzerinde de derin sosyal ve psikolojik etkiler yarattığını gözlemledik.
Bu genel çerçevede bireylerin sosyal medyayla ilişkilerinin sağlıklı bir biçimde götürülmesi için birçok çalışma ve öneri ortaya koyulsa da geniş bir uzlaşı zemini oluştuğunu söylemek zor. Sosyal medyanın bireyler ve kültürler arası iletişimi saniyelerle ölçülen bir hızda sağlayabilmesi gibi faydalarına karşın akıl sağlığı ve dezenformasyon operasyonları gibi ciddi sorunları da beraberinde getirdiğini gördük.
ABD’de sosyal medyanın siyasetle ilişkisi özellikle 2016 seçimleri ve Covid-19 salgınıyla birlikte çok daha fazla gündeme geldi. Amerikan istihbarat örgütleri 2016 seçimlerine Rusya’nın müdahale ettiği görüşünde hemfikirdi ancak eski Başkan Trump bunu kendi başkanlığının meşruiyetine bir saldırı olarak gördü. Sosyal medya platformları üzerinden yapılan enformasyon ve dezenformasyon operasyonları Amerikan istihbaratının ve devletinin özellikle üzerine eğildiği bir olgu haline geldi.
Covid-19 sırasında da aşı karşıtı görüşlerin ve virüsün kökeniyle ilgili komplo teorilerinin sosyal medya aracılığıyla geniş kitlelere ulaşması Biden yönetiminin bununla yoğun bir mücadele içerisine girmesine neden oldu. Sosyal medya firmalarıyla yakın temas halinde olarak bu tür içeriklerin kaldırılması için aktif çaba gösteren Beyaz Saray, muhafazakâr Cumhuriyetçiler tarafından ifade hürriyetini kısıtlamaya çalışmakla suçlanmaya başladı.
Google, Facebook ve Twitter gibi dev teknoloji firmalarının ellerinde bulunan devasa miktardaki verinin bu şirketlere çok fazla güç verdiği görüşü bazı Demokrat siyasetçilerin bu şirketlere karşı tekelleşme suçlaması yöneltmesine neden oldu. Avrupa benzer kaygılarla bu ‘yabancı’ şirketlerin üzerine gitmeye başladı. Washington ise Amerikan ekonomisine büyük katkı sağlayan ve lobi faaliyetleri için de yoğun kaynak harcayan bu teknoloji devlerine savaş açmaktansa onların iş birliği yapmasına razı oldu.
Muhafazakâr Cumhuriyetçiler, Biden yönetimi anti-tekelcilik yasalarını bir silah gibi kullanarak bu firmalara aba altından sopa olarak gösterdiğini ve bu sayede içerik sansürü konusunda sosyal medya platformlarıyla iş birliği sağladığını iddia ediyor. Biden yönetimi ise halkın doğru bilgi alması için çalıştıklarını ve belli kesimleri hedef almadıklarını savunuyor. Bir yandan bilim dışı veya bilim karşıtı içeriklerin kamu sağlığını tehdit etmesi söz konusuyken bir yandan da bu tür içeriklerin ifade hürriyeti kapsamında olup olmadığı sorusu çözülmesi zor bir ikilem yaratıyor.
Dava Biden yönetiminin sosyal medya platformlarına yaptığı telkinlerle sistematik olarak muhafazakâr grupların görüşlerini engellediği ve bu şekilde ifade hürriyetini ihlal ettikleri savına dayanıyor. Trump tarafından atanan hâkim, Beyaz Saray yetkililerinin sosyal medya platformlarıyla bazı istisnalar dışında ilişkilerini kesmesini emreden ihtiyati tedbir kararıyla Biden yönetimi aleyhinde karar vereceğinin sinyalini vermiş oldu. Ancak kararın çok genel bir çerçeve çizmesi ve istisnaların sınırlarının net olmaması davanın Yüksek Mahkeme’ye gideceğine işaret ediyor.
Daha önce Trump’ın sosyal medya platformlarından menedilmesi bağlamında öne çıkan ve şu günlerde Twitter’ın sahibi Elon Musk’ın sıklıkla gündemde tuttuğu ifade hürriyetinin sınırları meselesi gündemin üst sıralarında yer alacak görünüyor. Sosyal medyanın siyasetle son derece karmaşık hale gelen ilişkisinin sınırlarını sağlıklı bir biçimde belirlemek hem dezenformasyonla etkin mücadeleyi hem de ifade hürriyetini korumayı gerektiriyor. Amerikan siyaset kurumunun bu meydan okuma karşısında vereceği sınav ise sosyal medyanın demokratik süreçte yapıcı bir rol oynayıp oynamayacağını belirleyecek.
[Yeni Şafak, 7 Temmuz 2023].