Kongreler, siyasi partilerin kimliği, vizyonu ve ömrü hakkında fikir edinmeyi kolaylaştıracak yoğun sembollere sahne olur. Bazı partiler, olağan kongreden daha çok olağanüstü kongrelere gitmek durumunda kalırlar. Olağanüstü kongreler, genellikle parti-içi iktidar mücadelesini bir taraf lehine çözüme kavuşturmak için gerçekleştirilir. Bir tarafın tasfiye edilmesiyle sonuçlandığı için de parti bütünlüğünü sağlamaktan öte ihtilafın derinleşmesine yol açarlar. Partiler, olağanüstü kongrelerden güçlü çıkmazlar. İç ihtilaflar ve tasfiyeler, partilerin söylemine, vizyonuna ve seçmenle ilişkilerine de yansır. Partiler gelecek vizyonlarını daraltmak, söylemlerini sertleştirmek, cesur kararlar almaktan imtina etmek durumunda kalırlar. Nitekim CHP’nin 2010’dan bu yana olağanüstü kongrelerle yaşadığı imtihan gözümüzün önünde cereyan ediyor.
Bazı durumlarda da partiler, bir iç ihtilaftan öte zorunlu genel başkan değişikliği dolayısıyla olağanüstü kongrelere gitmek durumunda kalırlar. Özal sonrasında ANAP, Demirel sonrasında DYP ve Türkeş sonrasında MHP, zorunlu genel başkan seçimi dolayısıyla olağanüstü kongre gerçekleştirmek durumunda kaldılar. Bu kongreler de, genel başkanlığa birden fazla adayla gidildiği için parti içi ihtilafın derinleşmesi ve kaybeden kadroların tasfiye edilmesiyle sonuçlandı. Her üç parti de, kongre neticesinde içe kapanmak, yöneldiği toplumsal tabanı daraltmak durumunda kaldı.
AK Parti’nin dün gerçekleştirdiği olağanüstü kongre, bu deneyimlerden ayrışan bir süreç ve sonuçla geçirildi. 13 yıllık siyasi hayatında kongrelere yansıyacak ciddiyette bir parti içi ihtilaf yaşamayan AK Parti, geride bıraktığı dört olağan kongreyi de birliğini güçlendirmeye vesile kıldı. AK Parti, genel başkanını Cumhurbaşkanlığı makamına gönderdiği için zorunlu bir olağanüstü kongre sürecinden geçti. AK Parti’yi yakından gözlemleme imkanı bulan herkes, tek adayla kongreye gidileceğini öngörebiliyordu. Nitekim gerçekleştirdiği uzun, yaygın ve kapsamlı istişareler neticesinde AK Parti, tek adayda karar kılarak olağanüstü kongreye gitti.
Ancak, AK Parti kongreye tek adayla gidecek olsa da, adayın kim olacağı pek çok açıdan önem ve hassasiyet taşıyordu. AK Parti istişare sürecini sürdürürken, on üç yıllık siyasi teamüllerine ve siyaset anlayışına aykırı pek çok öneriye muhatap oldu. AK Parti’nin eksen değiştirmesini veya misyonunu kaybetmesini sağlayarak toplumsal desteğini kaybetmesine yol açacak pek çok öneri, Erdoğan ve AK Parti kadrolarının ferasetiyle hayata geçme imkanı bulamadı.
Erdoğan aday seçiminden, kongre sürecine kadarki bütün aşamaları, AK Parti taban ve teşkilatlarına güven veren bir siyasi maharetle yürüttü. Özal ve Demirel örnekleri üzerinden dolaştırılan bölünme, dağılma, parçalanma hayaletini, yürüttüğü süreç yönetimiyle dağıttı. Pek çok çevrenin muhalefetine rağmen, süreci sonuna kadar yönetme kararlılığını sürdürdü. Nihayet dünkü kongreyle, geçiş sürecini tamamlayarak, taban ve teşkilatların endişelerini gidermeyi başardı.
Dünkü kongre, Ahmet Davutoğlu tercihinin doğruluğunu da teyit etti. Davutoğlu, yaptığı konuşma ve teşkilata aktardığı duyguyla, bir yandan AK Parti’ye rota biçen çevrelere net mesajlar verirken, bir yandan da AK Parti tabanının endişelerini gidermeye yöneldi. AK Parti kimliğinin, misyonunun ve siyasi rotasının devam edeceğinin teminatını verdi. Erdoğan’ın liderliğinin, hareket için taşıdığı önem ve değerin altını çizme ısrarı ve rahatlığıyla, dışarıdan biçilen ‘ihanet-kukla’ konumlarını ciddiye almayacağını gösterdi. Çözüm süreci, yeni Anayasa ve paralel yapıyla mücadele konusundaki vurgularıyla, AK Parti’nin siyasal önceliklerinin yenilenmiş bir enerjiyle süreceğinin altını çizdi.
AK Parti’nin genel başkan değişimi gündemiyle toplanan olağanüstü kongresi, Erdoğan’ın süreç yönetimindeki liderliği ve Davutoğlu’nun taban ve teşkilatlara güven veren konuşmasıyla, parti bütünlüğünü pekiştiren, değişim korkusunu bertaraf eden şekilde sonuçlandı.
[Akşam, 28 Ağustos 2014]