Bugün siyasi partilerin kahir ekseriyeti, darbeleri ve vesayet kurumlarını açıktan savunamıyorsa, din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili engellemeleri korumak için bahane üretemiyorsa, bu durum AK Parti'nin siyaseti dönüştürücü etkisinin sonucudur." Bu ifade, AK Parti'nin seçim beyannamesinde "Yüksek Standartlı Demokrasi" bölümünden bir alıntı.
Bu alıntıyı okuduğunuzda, bu saptamanın bugün için sıradan bir ifade olduğunu düşünebilirsiniz. Demokratik bir ülkede, olması gereken de budur diyerek, bir adım sonrasına geçip, mevcut durumda demokrasinin eksik işletildiği tartışmasını yürütebilirsiniz. Hatta, iktidara muhalifseniz, tezinizi güçlendirmek için son yıllarda biraz da Batılı literatürün ezbere tekrar edilmesiyle yaygınlaşan "rekabetçi otoriterlik" ya da "seçimsel demokrasi" gibi kavramlara başvurabilirsiniz.
Yeri gelmişken bir parantezle hatırlatalım. Bugün Türkiye'nin "rekabetçi otoriter" bir rejimle yönetildiğini söyleyenlerin çoğu, 1990'ların daha demokratik olduğunu iddia etmektedir. Bu çevreler, darbecilerin, vesayetçi yapıların, anti-demokratik anlayışı destekleyen çıkarcı elit grupların siyasi alanda etkili olduğu dönemleri meşrulaştırıcı bir tanımlama ile "rasyonel demokrasi" olarak ifade etmekten kaçınmamışlardır. Demokrasinin kendisini koruması gibi tezlerle bu kavramın içini doldurmaya çalışmışlardır. Bu yapıların siyasi alandan tasfiye edildiği ve her siyasi partinin "siyaset yapmak" zorunda kaldığı bu dönemi ise aynı çevreler, demokrasinin eksiliğine işaret eden bir kavramla "seçimsel demokrasi" olarak tanımlanabiliyor.
Geçmiş yıllarda Erdoğan'a destek vermiş ancak bugün eleştiren çevreler, AK Parti dönemini 2013 öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırarak kendi durdukları yeri haklılaştırmaya çalışıyorlar. 2013 sonrasını bir sapma olarak değerlendirenler, Türkiye ve dünyadaki değişimi görmezden gelmeyi tercih ediyorlar. Mesela şöyle bir soruya cevap vermekten kaçınıyorlar: 2002'de iktidara gelen AK Parti, zorlu bir mücadele ile özgürlükleri genişletirken, uzun yıllar ertelenmiş sorunları çözmek için; çözüm süreci, Alevi açılımı, gayrimüslim azınlıkların haklarının verilmesi vb. konularda, daha fazla demokrasi ve daha fazla insan hakları söylemi ile hareket ederek, siyasi risk alırken; ne oldu da demokrasi dışı yollarla, içeriden ve dışarıdan koordineli olarak hareket eden yapılar hükümete operasyon çekmeye başladı?
AK Parti'nin son seçim beyannamesinin "demokrasi ve reform"larla ilgili kısmına bakıldığında, son 21 yılın bu alandaki değişim ve dönüşümünün çerçevesini görmek mümkün. Aynı zamanda beyannamede, 2013 öncesi ve sonrası ayrımı üzerinden AK Parti'yi reformlar konusunda eleştirenlere cevap verecek içerik de mevcut. AK Parti'nin kabaca 2013'e kadar olan iktidarında dönüştürücü, sonrasında ise koruyucu reformların öncelendiği gerekçeleri ile ortaya konmuş.
Her seçim döneminde doğal olarak bazı konular öne çıkar. Değişen toplumsal talepler, zamanın ruhu, ülkenin ihtiyaçları, dünyanın içinden geçtiği süreç bu odağın belirlenmesinde etkilidir. Beyannamede yeni bir dönemin eşiğinde olunduğu belirtilerek, bu yeni dönemin gereklerine uygun olarak her bir konu başlığı için odaklar tespit edilmiş.
Bu yazının konusu olan demokratikleşme, reform ve hukuk alanı ile ilgili bölümün temel odağı, AK Parti'nin önümüzdeki dönemde iktidarını sürdürmesi halinde, demokrasi, insan hakları, siyasal sistem, hukuk ve adalet gibi konularda eksik kalan, günün ihtiyaçlarına göre güncellenmesi gereken yasal ve kurumsal reformların, tamamlayıcı bir bakış açısıyla yapılacağı üzerine inşa edilmiş.
AK Parti'nin 21 yıllık iktidarına yakından bakıldığında aslında reformların sürekli gündemde tutulduğunu görmek mümkündür. AK Parti iktidara geldiğinde, özellikle temel haklar, devletin dönüşümü, siyasal alanın normalleştirilmesi vesayetçi anlayış ve yapıların tasfiyesi gibi alanlarda acil reform ihtiyacı söz konusuydu. İlk dalga reformları da genelde bu sorunların çözümüne hasredildi.
Dönüştürücü Reformlar
AK Parti Seçim beyannamesinde kabaca 2013 yılına kadar atılan adımlar, dönüştürücü reformlar olarak nitelendirilmiş. Demokratik hukuk devletinin altyapısının güçlendirilmesi, milli iradenin üstünlüğüne dayanan siyaseti hakim kılmak için siyasi alanın normalleştirilmesi, devlet ve toplum arasındaki bağın güçlendirilmesi, bireysel hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması ve vesayetin geriletilmesi için atılan adımlar bu başlığın genel çerçevesini oluşturmuş.
AK Parti'nin ilk iktidar dönemlerindeki siyasi gelişmelere bakıldığında, kendi çıkarlarını eski düzenin devamından yana gören çevrelerin, değişime karşı direnç siyasetini devreye sokmak için her yolu denedikleri kolayca görülür. Darbe için pankart açan üniversite rektöründen, rakibi partiyi kapattırmak için Anayasa Mahkemesi'ne koşan siyasi parti temsilcilerine, kamuya başörtüsü ile girilmesini engellemek için mücadele eden sivil görünümlü örgütlü yapılardan, eşi başörtülü bir siyasetçiyi cumhurbaşkanı seçtirmemek için bildiri yayınlayan Genelkurmay Başkanı'na, demokrasi sözcüğünü ağzından düşürmeyen, ancak vesayetçi yapılardan her dönem medet uman medyasından, muhtıraları dört gözle bekleyen köşe yazarına kadar her düzeydeki anti-demokratik uygulamaların devamını savunanlar, yapılacak reformların karşısında hizalanmışlardı.
AK Parti, değişimi yönetmek için reformları ve seçimleri bir sorun çözme yöntemi olarak gördü. Siyasal ve toplumsal meşruiyetini seçimleri kazanarak ve desteğini artırarak sürdürdü. Devletin demokratik restorasyonu, vesayetin geriletilmesi, inanç özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, çözüm süreci, Alevi açılımı ve gayrimüslim azınlıkların haklarının verilmesi vb. konularda atılan her adım aslında dönüştürücü reformlarla mümkün hale geldi.
AK Parti, demokratikleşme ve özgürlükler alanında yıllarca ertelenen sorunları çözmek için cesaretli adımlar atarken hatta kendi isimlendirmesi ile "sessiz devrimler" olarak nitelenen reformları gerçekleşirken, bir anda Gezi Parkı eylemleri ile başlayan, MİT tırları kumpası ve 17-25 Aralık yargı ve emniyet üzerinden FETÖ'cülerin devreye soktuğu darbe girişimi ile devam eden, 6-7 Ekim olayları, çözüm sürecini bitiren hendek ve çukur terörü, şehir merkezlerinde terör örgütlerinin bombalı eylemleri ile derinleşen kesintisiz saldırılar devreye sokuldu. Bu süreçlerin ardından devleti tamamen ele geçirmeyi ve işgal etmeyi hedefleyen 15 Temmuz'da FETÖ'cülerin gerçekleştirdiği darbe girişimi gerçekleştirildi.
Koruyucu Reformlar
AK Parti; Gezi Eylemleri ile başlatılan ve 15 Temmuz darbe girişimine kadar giden süreci devletin kurumsal yapısının çökertilmesi ve 2002 sonrası demokratik reformlarla elde edilen kazanımların tamamen bertaraf edilmesi olarak gördü. Bu bakış açısının bir sonucu olarak, kesintisiz saldırılara karşı devleti yeniden yapılandırmak ve demokratik kazanımları korumak için yeni bir reform dalgası başlattı. Seçim beyannamesinde bu ikinci dönem reformları Koruyucu Reformlar olarak tanımlamış.
Gerçekten de, FETÖ'nün zarar verdiği devletin kurumlarını yeniden güçlendirmek, kurumsal zafiyetleri gidermek için bu dönemde, yargı, emniyet ve TSK başta olmak üzere birçok alanda devleti yeniden yapılandırmaya yönelik reformlara gidildi. Bu reformlar ise siyasal sistemin değiştirilmesi ile mümkün oldu. Siyasal sistem değişimi başlı başına en büyük reformlardan biriydi.
Bu bağlamda, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni sadece yürütmenin başının halk tarafından seçildiği bir siyasal sistem değişimi olarak görmemek gerekir. Siyasal sistem değişimi, doğrudan halk tarafından seçilen meşruiyeti güçlü olan bir siyasi irade ile siyasi istikrarı da bir anlamda kurumsal ve yasal olarak mümkün hale getirdi. Devlet yeniden yapılandırıldı. Böylece, hem devlet kapasitesini güçlendiren, hem de demokratik kazanımları koruyucu reformları hayata geçiren düzenlemeler daha hızla hayata geçirilebildi.
Türkiye'de hükümet sistemi değişikliği, beyannamede de ifade edildiği şekliyle, Batı demokrasilerinde merkez partilerin küçüldüğü, radikal eğilimli partilerin yükseldiği ve uzun döneme yayılan hükümet krizlerinin tekrar ettiği bir dönemde gerçekleşti. Bu bağlamda, hükümet sistemi değişikliği siyasi istikrarın kurumsal bir yapı ile devam ettirilebileceği anlayışı ile gerçekleştirildi. Ayrıca dünyanın krizlerle yüzleştiği bir dönemde, Türkiye yönetim sistemi sayesinde bu krizlere hızlı cevap verebilirdi.
Tamamlayıcı Reformlar
Cumhurbaşkanlığı sisteminin ilk beş yılı deneyimlendi. Aksayan yönler görüldü. Reform edilmesi gereken uygulamalar tecrübe edildi. Yasama, yürütme ve yargı erkleri ile ilgili yapılacak uyum yasalarının neler olduğu biliniyor.
AK Parti seçim beyannamesinde, 2023 seçimleri sonrasında sadece siyasal sistemin restore edilmesi değil, hukuk, insan hakları, özgürlükler ve adalet konuları başta olmak üzere her alanda tamamlayıcı reformlara gidileceği sözünü vermiş. Bu yeni dalga reformların yapılmasıyla da yüksek standartlı demokrasi hedefini ortaya koymuş.
Toplumların talepleri günün koşullarına ve ihtiyaçlarına göre yeniden şekillenir. Yasal ve kurumsal yapılar zamanla değişim ve yenilenme ihtiyacı duyarlar. Zamanın ruhuna göre değişimin yönetimini yapabilen siyasi partiler iktidar alternatifi olmada daha avantajlıdırlar. AK Parti döneminde toplum ve siyaset dönüşmüştür. AK Parti de hem kendini dönüştürerek, hem de diğer partileri dönüşüme zorlayarak ve dönüşüm sürecini yöneterek uzun dönemli iktidarını korumuştur.
2023 seçimlerinde partilerin gelecek vizyonları, aynı zamanda değişimden ne anladıkları ve değişimi nasıl yönetecekleri ile ilgili ortaya koydukları perspektifle anlaşılacak. Seçmenler geçmişle bugünü karşılaştıracak, yarına yönelik güven veren siyasetçileri değerlendirip kararını verecek.
[Sabah, 22 Nisan 2023].