Suriye'nin kuzeyinde bazı müttefiklerimiz tarafından, Türkiye'nin bütün uyarılarına ve itirazlarına rağmen adım adım bir PKK terör devleti kuruluyor. Türkiye bu bölgeye yönelik yapmayı planladığı müdahaleyi orduya sızmış FETÖ'cülerin sabotajları ve engellemeleri yüzünden sürekli ertelemek zorunda kaldı. Neticede Fırat Kalkanı operasyonu 15 Temmuz darbesi sonrasında FETÖ'cülerin büyük oranda tasfiyesi ve pasifize edilmesi ile mümkün hale geldi. Acil bir müdahale şeklinde gelişen Fırat Kalkanı operasyonu ile Türkiye, Cerablus – El Bab ekseninde bir bölgeyi kontrolüne alarak terör koridorunun Afrin ile birleşmesine izin vermedi.
Buna rağmen Türkiye'nin bütün hedeflerine ulaştığını iddia etmek çok zor. Zira asıl hedef Suriye'nin kuzeyinde geniş bir coğrafyada hakimiyet kurmuş olan PKK'yı bu bölgeden tamamen tasfiye etmek. Buna rağmen Fırat Kalkanı operasyonunun asıl hedeflerinden olan Münbiç, Tel Rıfat ,Tel Abyad gibi Arap nüfus ağırlıklı bölgeler Amerika ve Rusya'nın araya girmesiyle PKK'nın elinde kaldı. Bütün bunlara ek olarak, yine Amerikan desteği ile PKK Arap nüfusun çoğunlukta olduğu Rakka gibi bölgeleri işgal etmekle kalmadı, zengin petrol kaynaklarının bulunduğu Deyrazor bölgesine kadar uzandı. Bugün Suriye'nin neredeyse üçte biri PKK tarafından kontrol edilmektedir.
PKK bu bölgede bütün kurumlarıyla bir terör devletini inşa etmek yolunda hızlı adımlarla ilerliyor. Kontrolü altında tuttuğu bölgelerde halkı zehirli ideolojisi ile indoktrine ederken, zorla silah altına aldığı genç nüfus, topladığı vergiler ve müttefiklerimizden aldığı silah yardımları ile daha önce hayal edemeyeceği büyüklükte bir terör ordusu kuruyor.
PKK'nın tarihine baktığımız zaman üç dönemde insan, silah ve mali kaynaklar açısından büyük sıçrama yaptığı bilinmektedir. Bunlardan ilki, Körfez Savaşı sürecinde Irak'ın kuzeyinde Bağdat'ın hakimiyetini kaybetmesi, ikincisi yine Irak'ın işgali sonrasında Irak'ta ortaya çıkan iç savaş ve sonuncusu da Suriye iç savaşı nedeniyle Suriye'de ortaya çıkan kaos sonucunda olmuştur.
Fakat Suriye iç savaşını diğer dönemlerden ayıran temel fark, PKK'nın ilk defa bu kadar geniş bir coğrafyada bu kadar büyük bir nüfusu kontrol altına alması olmuştur. Dolayısıyla dağdaki terörist Suriye'de şehire inmiş ve geçmişten beri hayalini kurduğu ve Türkiye'de hendeklere gömülen terör devleti kurma hayalini hayata geçirme fırsatını bulmuştur. Bu çerçevede bölgede diğer etnik unsurlara yönelik temizlik yapmış, muhalif Kürtleri ise bölgeden sürmüştür. Baas Partisi'nin Kürt versiyonu olan PKK, otoriter bir tek parti rejimini, demokratik özerklik vb. cilalı sloganların arkasına sığınarak bölgeye silah zoruyla dayatmıştır.
PKK Suriye'de kazandığı savaş tecrübesini, yeni militanları ve silahları ise Türkiye içindeki terör saldırılarında kullandığı izahtan varestedir. Bundan dolayı Suriye'nin kuzeyindeki PKK varlığı, bugün Türkiye'nin milli güvenliğine, birliğine ve bütünlüğüne yönelik bir numaralı tehdit haline gelmiştir.
Türkiye'nin bırakalım Suriye'de PKK hakim olsun, ya da doğrudan Afrin'e, Münbiç'e Tel Abyad'a girmeyelim, bu bölgeleri sadece abluka altına alalım deme lüksü yoktur. Zira artık bıçak kemiğe dayanmış durumdadır. Bu konuda uluslararası konjonktürü ortaya çıkan her fırsatı değerlendirmek, konjonktür müsait olmadığı durumlarda ise uluslararası konjonktürü sonuna kadar zorlamak gerekmektedir. Afrin operasyonu konusunda bazı aktörlerin müphem bir tavır takındığı, bazılarının ise direndiği ortadadır. Türkiye'nin son dönemde attığı adımlar, işte bu çerçevede anlam kazanmaktadır.
Afrin kontrol altına alındıktan sonra ise ortaya çıkan her yeni fırsat değerlendirilerek, öncelikle Münbiç, Tel Abyad gibi Arap nüfusun yoğun olduğu bölgeler olmak üzere tedricen PKK'nın Suriye'nin kuzeyindeki hakimiyetine son verilmelidir. Bunun çok uzun soluklu bir mücadele olduğunu ve önümüzdeki on yıllarda bizi meşgul edeceğini bilerek kendimizi hazırlamamız gerektiği ise izahtan varestedir.
[Fikriyat, 15 Ocak 2018].