Star gazetesinde başarılı röportajlara imza atan Fadime Özkan, CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan, İstanbul’a başlattığı yürüyüş ile ilgili benimle bu pazartesi gerçekleştirdiği röportajla ilgili bir hususu burada açmam gerekiyor.
Özkan’ın önemli sorularından birisi, söz konusu siyasal aktivizmin “adalet yürüyüşü” olarak adlandırılmasını, nasıl okumamız gerektiği ile ilgiliydi. Vurgusu biraz da “adalet” kavramının siyasallaştırılmasına yönelikti.
Benim bu soruya verdiğim cevapla ilgili, gelen tepkiler çok farklı bağlamlarda olsa da bu konularda düşünen yazan iki kişinin eleştirisini önemsedim.
Eleştirinin özü ise, benim yürüyüşün “bizatihi kendisinin adil olmadığına” yönelik tespitimdi. Bu tespitim biraz “adaletsiz” bulunmuştu.
İlgili tespitimi hangi gerekçe ile temellendirdiğimi bir kez daha net olarak açıklayayım.
Söz konusu yürüyüşü değerlendirirken, analiz düzeyi olarak bir başlangıç noktasına ihtiyacımız var. O da MİT tırları kumpası üzerinden süren yargılamalara verilen tepkinin neticesinde bu yürüyüşün gerçekleştirildiği hususu.
Meseleye bu açıdan bakılmaz ise sonradan yapılacak her analiz eksik kalır.
Yani yürüyüşün bizzat kendisi, kurulan tuzaklarla insanların hayatını karartmayı, devletin bekasını zora sokmayı, sahte belgelerle devletin yöneticilerini uluslararası savaş suçlusu konumuna düşürmeyi amaçlayan bir kumpası sahiplenerek başlatıldı.
MİT tırları ile ilgili iki önemli kumpas var. İlki, “Türkiye DEAŞ’a yardım ediyor” söylemini FETÖ ve bununla ittifak kuran çevrelerin yaygınlaştırması. Ve bunun üzerinden uluslararası kamuoyunda bir algı oluşturmak. Ardından da oluşturulan algının gerekçesini üretmek için büyük bir senaryo ile MİT tırları kumpasını kurmak.
İkinci kumpas ise, uluslararası mecralarda birincisi ile yeterince sonuç alınamadığından, kumpas sırasında üretilen sahte belgeler ve görüntülerle iç siyasette sonuç almak için yeni birinin vizyona sokulmasıydı.
Böylece, FETÖ ile kurulan kirli ilişkiler ağı ile, 7 Haziran seçimleri öncesinde bir “solcu milletvekili”nin taşıdığı harici bellekle yeni bir kumpas devreye sokuldu. Bu anlamda birinci kumpas ile ikincisi arasında mahiyet açısından hiç fark yoktur.
Konuya daha genel yaklaşırsak, Ergenekon ve Balyoz davalarında “bavulla” taşınan kumpas, bu sefer “harici bellek”le taşınmaktaydı. Her ikisinde de kendisine gazeteci süsü verilen iki kişi kullanılmıştı. Belge denen materyaller üretilmişti, sahteydi.
O zaman can alıcı soruyu soralım. “Adalet” adına yürüdüğünü iddia edenler niçin bu kumpası sahiplenerek adaletsizliğin sürmesine katkı sağlıyorlar ?
MİT tırları kumpasında tüm ayrıntılar ortaya çıkmasına rağmen, hâlâ FETÖ’nün söylemleri ve iddiaları niçin tekrar ediliyor?
Söz konusu yürüyüşün “adaletli” olmadığına ilişkin ikinci gerekçem ise “adalet” terazisinin “tek kefe”li olduğu gerçeği. Yani, FETÖ’nün 249 insanı şehit etmesi, binlercesini yaralaması ve on binlercesinin hayatını kumpaslarla karartması dikkate bile getirilmiyor.
Hatta “kontrollü darbe” iddiası tekrar edilerek, 249 kişinin şehadetine söz söyleniyor.
Bu açıdan bakıldığında, bu yürüyüş “hakkaniyetli ve kapsayıcı” değildir. Tek yanlıdır ve dışlayıcıdır. Adalet söylemi ilkesel olmaktan da uzaktır.
Tüm bunların ötesinde, siyasi pratiklerin ve gelişmelerin dayatması ile yürüyüş başlatılmıştır. 2019 seçimleri için liderlik arayışına matuftur. Kılıçdaroğlu’nun CHP liderliğini garanti almak içindir.
Dolayısıyla siyasi bir fayda üzerine kurgulanmıştır. İşin bu tarafını perdeleyerek sadece adalet için yüründüğünün söylenmesi “ahlaki” değildir.
Bilmem maruzatımı anlatabildim mi?
[Türkiye, 6 Temmuz 2017].