Türkiye’yle ABD arasında yaşanan krizin elbet konjonktürel boyutları var. Fakat kriz dosyaları o kadar arttı ki yapısal sorunu pek tartışmaz olduk. Soğuk savaş yıllarından kalma hiyerarşik ilişki biçimi sonraki dönemlerde stratejik ortaklık, model ortaklık gibi sanrılara bıraktı kendisi. Fakat ilişkinin Türkiye açısından eşitlikçi düzleme oturtulması, ABD tarafından bir türlü benimsenemedi. Şu an yaşadığımız en büyük kriz, Türkiye-ABD ilişkilerinin tabiatını tespit etme krizidir.
Eski alışkanlıklar ve iş tutma biçimleri kolay terk edilmiyor. ABD’nin Irak tezkeresinden beri tecrübe edip de bir türlü yüzleşmek istemediği bu. Türkiye’nin her eşitlikçi ilişki talebini, “eksen kayması”, “İslamcılaşma”, “otoriterleşme” suçlamalarına hapsettiler şimdiye kadar. Bu tür tartışmaların da hem ABD’de hem de Türkiye’de alıcısı hep oldu. İkili ilişkilerin zemininin ne olması, hangi asgari müştereklerde buluşulması gerektiği tartışılacağına, ABD’deki her güç boşluğunu Türkiye karşıtı çevreler doldurdu. Türkiye’de de “eşitlikçi” ilişkiyi içine sindiremeyen, Soğuk Savaş’ın efsunladığı zihinler her zaman oldu. Bu isimler son vize krizinde olduğu gibi “biz iyiyiz, hükümet kötü”, “bizi destekleyin, onları cezalandırın” minvalinde ABD’den medet uman yaklaşımlarda hep bulundular.
Eşitlikçiden kasıt nedir peki? Bu tür bir talebe içeride ve dışarıda karşı çıkanlar hemen güç mukayesesine giriyorlar. ABD süper güç, şu kadar uçak gemisi var, ekonomisi şu kadar güçlü, dünyanın dört bir tarafında operasyon çekiyor vs. İki ülke arasında eşitlikçi ilişki kurulabilmesi için güçlerin denk olması gerekmiyor. Mevcut dünya şartlarında eşitlikçilik bir verip bir almak bile değil. En azından bir şey vermeden sürekli almanın mümkün olmadığını kabul etmektir. ABD’nin bir süredir Türkiye’ye karşı tavrı tam da buna, yani hiçbir şey vermeden sürekli kendisini talep eder konumda görmesine dayanmakta.
ABD PKK’yı açıkça askeri olarak destekliyor, FETÖ elebaşı ve önde gelenleri ABD’de herhangi bir yasal takip olmadan yaşıyor, Halkbank ve korumalar gibi davalarla Türkiye ABD’de marjinalize ediliyor. Türkiye’nin bu konudaki talepleri ya “hukuk” parantezine alınıyor ya da duymazlıktan geliniyor. Diğer taraftan ise yakın zamanda büyük terör saldırılarına maruz kalmış ve FETÖ’cü bir darbe girişimi atlatmış Türkiye’nin ülke içerisinde attığı adımlar, buyurucu ve “ahlaki üstünlük” tonlu bir tavırla eleştiriliyor ve vize kararında olduğu gibi cezalandırılıyor. Türk vatandaşlarını ABD’de yargılayan ABD, Türkiye’nin Türk vatandaşlarını Türkiye’de yargılamasını sorun ediyor. İkili ilişkilerdeki sorun Türkiye’nin üstüne kalıyor; ABD ise “sorumlu ebeveyn” (!) oluyor.
ABD-Türkiye ilişkileri elbette çok önemli ve gerilimin düşürülmesi gerekiyor. Fakat Washington’da bir çete ilişkileri zehirlemek için tam mesai çalışıyor. Bu çeteden de daha büyük sorun ise ABD’nin Türkiye ile ilişkilerini bir türlü Soğuk Savaş, Irak tezkeresi, İsrail’le ilişkilerin parantezinden çıkaramaması. İlişkilerin rayına oturması için bu parantezlerin ortadan kaldırılması, Washington’daki Türkiye karşıtı çevrelere prim verilmemesi ve Türkiye’yi bir iç siyaset konusu olmaktan çıkarması lazım. Bu arada kilit FETÖ’cülerin ABD’nin diplomatik misyonlarıyla görüşmeleri konusunda Türk kamuoyunu aydınlatmaları da iyi bir başlangıç olabilir.
[Akşam, 13 Ekim 2017].