Kitle iletişim araçları tarihin her döneminde "gündem oluşturma" (agenda setting) açısından önemli bir etkiye sahip olmuştur. İktidar ya da muhalefetin bütün bileşenleri bu anlamda ya medyayı kontrol etmek istemişler ya da medya sahipleri ile iyi ilişkiler geliştirmişlerdir. Geleneksel medyanın tek yönlü bilgi akışı ve içeriğin filtrelenmesi sürecindeki formel bürokrasi bu anlamda iktidarı kullanmak isteyen aktörlerin işlerini de kolaylaştırmıştır. Nitekim medyaya sahip olan aktörler içeriği diledikleri biçimde üretmekte ve kendi pozisyonlarının savunuculuğunu sahip olduğu araçlar ile tahkim etmektedirler.
2000'lerin ortasından itibaren ise bu durumda bir değişim söz konusu olmuş ve internet tabanlı yenilikler interaktif medya ortamlarının varlığını mümkün kılmıştır. Konvansiyonel medya ortamını tehdit ettiği gibi çeşitlendiren bir gelişme olan bu durum iki yönlü bir sonuç ortaya çıkartmıştır: ilki görsel-yazılı (TV, gazete) araçların varlığını sürdürmesi ikincisi ise internet üzerinden yayın yapan platformların ortaya çıkması. Tüm bu değişime paralel olarak gündem oluşturma da form değiştirmiş ve çeşitlenen medya ortamı ile birlikte yeni biçimler almıştır. Örneğin bugün gündem gazetede çıkan bir haberden daha ziyade sosyal medya ortamlarında üretilen söylemlerle belirlenmekte ve kitleler bu tip araçlar üzerinden manipüle edilmeye çalışılmaktadır.
Algı yönetiminin dünü ve bugünü
Kitle iletişim araçlarının tarihin hemen her döneminde manipülasyon amaçlı kullanımlarına tanıklık edilmiştir. Örneğin Almanya totaliter bir devlet olarak radyo, gazete ve özellikle sinemadan ciddi biçimde faydalanmıştır. Benzer biçimde demokratik bir rejime sahip olan ABD iki savaş arası dönemde Almanya ve Japonya'nın hilafına olacak biçimde gazete ve broşürler aracılığıyla kitleleri yönlendirmeye çalışmıştır. 1942'de kurulan United States Office of War Information birimi ile iki savaş arasındaki dönemde hem iç kamuoyunda hem de dışarıda bilgiyi kontrol etmek istemiş, bir yandan üretilen karşı söylemler ile mücadele ederken diğer yandan dış kamuoyundaki bilgiyi kendi istediği biçimde kontrol etmeyi amaçlamıştır. Örneğin Lüksemburg'da kurduğu bir radyo istasyonu (Operation Annie) ile Nazilere yönelik desteği azaltacak hamleler yaparken İtalya'da dağıtılan broşürlerle İtalyan halkına Mussolini ya da İtalya arasında bir seçim yapmaları gerektiği söylemiştir. Bir tür psikolojik harp yönetimi ile hareket eden bu ofis bilginin kontrol edilmesi ve dışarıdan gelebilecek müdahaleleri asgariye indirme anlamında önemli işler yapmıştır. Bu açıdan bakıldığında formlar değişse de strateji ve taktiklerin tarihin her döneminde bilginin kontrol edilmesi üzerinden yeniden güncellendiğini görebilmekteyiz.
Dijital müdahale tartışmaları ve seçimler
Hayatımızın hemen her alanına temas eden dijitalleşme günümüzde internetin dönüştürücü etkisi ile çok farklı etkiler uyandırmaktadır. Politikadan sağlığa, teknolojiden gündelik hayata kadar her alan dijitalleşme tartışmalarının etkisi altındadır. Seçimlerin manipüle edilmesi ve seçmen tercihlerinin yönlendirilmesi konusu da bunlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Cambridge Analytica adlı şirketin bir uygulama aracılığıyla Facebook'tan kişisel verileri alması ve sonrasında bu veriler ile seçmen tercihlerini yönlendirmesi girişimi 2016 ABD başkanlık seçimleri ile gündeme gelmiştir. Benzer yöntemler üzerinden Brexit ve diğer AB üyeleri ile birlikte Türkiye'deki seçim dönemlerinde de internet tabanlı mecralar üzerinden manipülasyon yapıldığı bilinmektedir.
Kasım'da yapılacak Amerikan seçimleri öncesinde de fake news ve manipülasyon konusu Amerikan iç kamuoyunda yoğun biçimde tartışılmaktadır. Demokrat aday Biden ve yardımcısı Kamala Harris isimleri üzerinden özellikle Facebook, YouTube ve Twitter'da manipülatif içeriklerin dolaşıma sokulduğu iddia edilmektedir. Seçimler öncesinde aşırı sağın internet platformları üzerinden güçlendiği ve radikalleşme eğilimlerinin arttığı da bir sorun olarak dile getirilmektedir. İç politikadaki aktörlerin çekişmeleri sonucunda üretilen asılsız ve manipülatif içeriklerin dijital ağlar üzerinden çok hızlı biçimde viral olması da ayrı bir tartışma konusu olarak gündemde. Yine benzer biçimde Rusya ve Çin'in ABD ile olan ekonomik savaşının dijital alana yansımaları da seçimler öncesinde ciddi bir sorun olarak tartışılmakta.
Günümüzde devletlerin askeri kapasiteleri kadar bilişsel ve teknik kapasiteleri de büyük önem arz etmektedir. Bir yanda dijital alanı kendi istek ve amaçları doğrultusunda işlevsel kılan "şebekeleşmiş otoriter" (networked authoritarianism) devletler diğer tarafta ise bu alandan gelebilecek tehlikeleri minimize etmeye gayret gösteren ülkeler arasında ciddi bir mücadele söz konusudur. Gelecek on yılları domine edecek bir tartışma olan "dijital egemenlik" (digital sovereignty) meselesi başta ABD ve AB olmak üzere birçok devletin temel meselesi haline gelmiş durumda. Türkiye'nin dijital alanı regüle etmeye dönük girişimleri ve yeni ihdas ettiği bazı kurumlar bu konjonktürde daha da anlamlı hale gelmektedir. Dolayısıyla bu tür girişimlerin sansür ve ifade özgürlüğü gibi sınırlı ve sığ bağlamlar yerine dijital egemenlik konusu üzerinden tartışılması daha faydalı olacaktır.
[Sabah, 26 Eylül 2020].