Siyasetin uzun yılları vardır. Mesela 1945. Muhtemelen 1945’i yaşayanlar gün gün takvimlere bakarak senenin tamamlanmasını beklemişlerdir. II. Dünya Savaşı denklemlerinin bütün yükünün üzerine çöktüğü 1945, bir türlü bitmek bilmemiştir. Ya da 1960. 27 Mayıs 1960 darbesini hazırlayan olaylar her gün ayrı bir krizin yaşanmasını sağlamıştı. 1971 darbesinin senesi de öyle. 1980 ise her günü ayrı bir felaketle geçen bir türlü bitmeyecek kadar uzun olan bir yıldı. Tarihe kayıp on yıl diye geçen 1990’lardan herhangi bir yıl da uzun bir sene olarak kabul edilebilirdi. Ama herhalde en uzun yılı darbenin yaşandığı 1997 idi.
Milenyumun başında, 2002’de takvimler gün gün değil adeta birer saatle olabildiğince yavaş ilerliyordu. Bir taraftan Irak’ın işgali için gün sayarken diğer taraftan ülke içerisinde bütün umutları tüketen siyasi ve ekonomik kriz olabildiğince derinleşiyordu. 2 Kasım 2002 seçimleriyle beraber AK Parti uzun yılların ardından ilk kez Türkiye’yi tek parti iktidarı ile tanıştırmış oldu. O günden beri Türkiye koalisyon dönemi siyasi hastalıklarından belli ölçüde uzaklaştı. Ama elbette uzun yıllar dönemi bitmedi. 2007 mesela. Bir türlü bitmek bilmeyen bir yıl oldu. Yakın geçmişteki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mutat olduğu üzere, 2007 seçimleri de topyekûn bir krize dönüşmüştü. Şimdi ise 2014’teyiz. Her uzun yıl gibi 2014 de 1 Ocak’ta başlamadı. Mayıs sonunda Taksim olaylarıyla başlayan 2014’ün, 2015 Haziran’a kadar uzayabileceğini söylemek mümkün. Bu durumda tam iki yıl sürecek 2014 senesinden bahsediyor olacağız. 2014’ün nasıl iki sene süreceğini anlamak, bizlere, Türkiye’nin son dönem yaşadığı siyasi krizleri anlamak için yardımcı olacaktır.
2014’ü etkileyecek olayların ne olduğunu bilmeksizin, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinden bu yana, 2014’ün siyasi anlamda çok çetin geçeceğini söylemek mümkündü. Parlamenter bir sistemde, Cumhurbaşkanının ilk kez halk tarafından seçilecek olması zaten yeterince büyük bir siyasi olaydı. Bu yetmiyormuş gibi, Erdoğan cumhurbaşkanı olursa, 12 yılın ardından yeni bir Başbakan da koltuğuna oturacak. Dolayısıyla ülkenin en kritik iki koltuğunda da iki yeni isim görme ihtimali kuvvetli bir şekilde bulunmaktadır. Hal bu olunca 2014 sadece uzun değil, ilginç bir yıl olarak da tarihte yerine alacak.
Muhtemelen 2014 siyasi makasları uzunca yıllar gündemimizin ana maddeleri olacak. Bir taraftan seçilmiş Cumhurbaşkanı ve hükümet denklemi, diğer yandan ‘Paralel Yapı’nın darbe girişimi önümüzdeki yılların da başlıkları olmaya devam edecek. Türkiye bu başlıkları ‘normalleşme sancıları’ olarak yönetmeyi başarırsa eski düzenden yeni düzene geçiş hitama erecektir. Lakin ulaşacağımız nokta ‘yeni düzenin inşasının başlangıcı’ olacaktır. Dolayısıyla birinin nihayeti diğerinin bidayeti olacak.
Asıl zorlu imtihan Türkiye açısından o zaman başlayacak. Çünkü sofistike ve kaliteli bir inşa döneminin (Anayasa, Kürt meselesinde nihai çözüm ve demokrasinin kurumsallaşması) hayata geçmesi gerekmektedir. AK Parti’nin hâkim parti sıfatını koruması da ‘inşa döneminin’ kalitesiyle tamamen bağlantılı olacaktır. Tasfiye ve tesviye süreçlerinde ciddi mesafe alan AK Parti, kendisine milletten açılan kredinin çok daha yakından takip edileceği inşa döneminde, aynı anda yeni AK Parti’yi de vücuda getirmek durumunda. Bu, diğer taraftan da AK Parti’nin en büyük avantajı olacak. Üç dönem kuralını hayata geçirirse tamamen yenilecek olan AK Parti, kendisini dönüştürdüğü oranda Türkiye’yi de değiştirebileceğine dair algıyı güçlendirecek.
[Star, 10 Mayıs 2014]