Suriye’de iç çatışmalardan kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyeliler, artık Türkiye’de günlük hayatın bir parçası oldu. Şanlıurfa’dan Edirne’ye, Hatay’dan İzmir’e kadar Türkiye’nin dört bir yanında Suriyeli sığınmacıları görmek mümkün. Türkiye’de sayıları 2 milyona yaklaşan Suriyeliler’e ilişkin Türkiye’ye girmeye başladıkları Nisan 2011’den itibaren birçok iddia dolaşıma sokuldu. Bunların bir kısmı gerçekliğe temas ederken bir kısmı da kötü niyetli dedikodulardan ibaretti. Türkiye’nin kahir ekseriyeti sığınmacılara insani yönden bakmayı tercih ederken küçük bir grup ise iki farklı nedenden ötürü sığınmacılara düşmanlık besledi.
Bu gruplardan ilki Türkiye’nin Suriye politikasına duydukları nefret veya diğer bir deyişle Esed rejimine duydukları muhabbet sebebiyle Suriyeli sığınmacılara düşmanca davrandılar. Esed rejiminin selametini kendi selametleri olarak gören ya da rejimle daha önce siyasi ilişkiler yürütmüş olan bu gruplar, halk kesimlerinin sığınmacılara karşı doldurulmasında da büyük rol oynadılar. Suriye muhaberatı bağlantılı ajanların hem kamplarda hem de kamp dışında aktif olarak çalıştığı bölgeye giden herkesin konuştuğu bir konu. Bütün bu menfi uğraşlara rağmen bu provokatörler yanlarına sadece militan kesimleri alabildiler. Hatay bu konuda en güzel örneklerden birisi. Militanların tüm uğraşlarına rağmen Hatay'ın genelinde Sünni-Alevi ayrımı olmaksızın halkın geneli Suriyeliler'e insani olarak arka çıkmış durumda.
Sığınmacılardan siyasi rant umanlar
İkinci grup ise dünyadaki diğer örnekler gibi sığınmacılar konusunu siyasi malzeme olarak kullanmaktalar. Dünyanın en gelişmiş toplumlarından üçüncü dünya ülkelerine kadar sığınmacılar konusu siyasi ranta açık bir konudur. Siyasi platformlarını sırf sığınmacı karşıtlığı veya yabancı düşmanlığı üzerine kuran oluşumlar bile vardır. Bizde de halkı Suriyeli sığınmacılara karşı provoke etmek suretiyle bundan siyasi rant elde etme uğraşı içerisinde olanlar var. Kullandıkları malzemeler özellikle halkın güvenlik, ekonomik ve sosyal endişelerini kaşıyacak cinsten. Özellkle seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte Suriyeli sığınmacıların yoğun yaşadığı bölge illerinde sığınmacı merkezli seçim kampanyaları göreceğiz.
Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun 2 milyon civarı sığınmacı beraberlerinde sorunlarla gelirler. Ev sahibi ülke planladığı çok boyutlu stratejilerle bu sorunları minimize etmeye çalışır. Türkiye bu hususta zorunluluk ve tercihlerin arasında bir yol izledi. Zorunluluk Suriye ile olan uzun sınırımızın yarattığı bir husustu. Lübnan ve Ürdün gibi eti butu belli ülkeler bile bu zorunluluktan kaçamadı. Tercih ise Türkiye'nin Suriyeli sığınmacılara insani açıdan yaklaşarak sığınmacıların şartlarını iyileştirme iradesiydi. Türkiye'nin de bu yönde çok olumlu adımlar attığını teslim etmek gerekir. Suriyeliler'in yoğun olarak yaşadığı Ürdün, Lübnan, Mısır vs. gibi ülkelere nispeten daha kapsayıcı stratejiler şimdiye kadar uygulamaya koyuldu. Fakat başta da belirttiğim gibi 2 milyon sığınmacıya ilişkin sorunlar tamamen ortadan kalkmaz.
STK'larımız ödülü hakediyor
Bu noktada hakkını teslim etmemiz gereken bir grup da STK'larımız. Gerçekten de krizin başından itibaren bazen devlet kurumlarının bile ulaşamadığı noktalara insani yardım ulaştırma konusunda insan üstü çaba sarfettiler. Geçtiğimiz dört seneyi sınır illerinde geçiren yardım gönüllüleri var. Kolay iş değil bu; her gün sefaletle, Esed rejiminin katliamlarının sonuçlarıyla, aile trajedileriyle uğraşmak ve bu sorunların çözümü için koşturmak gerçekten de iltifatı hakkediyor. Kamu kurumları noktasında da özveriyle çalışan görevlilerin olduğunu söylemek gerekiyor. İnsan faktörü burda da devreye giriyor. STK'lar, halk ve Suriyeli sığınmacılar bazı devlet görevlilerinin özverisinden sitayişle bahsederken bazılarının da hayatı herkes için zorlaştırdığından yakınıyor.
Suriyeli sığınmacılara ilişkin atılması gereken birçok adım var. Meselenin insani yönünde STK'lar sorumluluğu paylaşıyor. Fakat meselenin siyasi yönünde kamunun proaktif davranması gerekiyor. Örneğin asayiş olaylarından boşanmalara, iş piyasasından vatandaşlığa kadar şimdiye kadar kötü niyetli veya popülist çevrelerce üretilen şehir efsanelerini verilerle ve şeffaflıkla bertaraf etmeleri gerekiyor. Bu çok da zor değil; zira istatistik ilmine biraz ilgi duyan birisi temel bir bilimsel uğraşla bu şehir efsanelerinin gerçeklikle bağdaşmadığını kolaylıkla ortaya koyabilir.
[Akşam, 2 Şubat 2015]