SETA > Yorum |
17 Aralık Dibacesi 7 Şubat

17 Aralık Dibacesi 7 Şubat

7 Şubat'ta hedef, Kürt meselesinin çözümü sırasında suç işleyen devlet memurları olmadığı gibi, 17 Aralık'ta da hedef yolsuzluk suçunu işleyenler değildi. Hedef açık bir şekilde siyaseti dizayn etme girişimiydi.

Türkiye, tam iki yıl önce, 7 Åžubat 2012'de ciddi bir 'darbe' giriÅŸimi atlattı. Akamete uÄŸratıldığı için bir sabotaj düzeyinde kaldı. Polis-savcı odağının giriÅŸimi baÅŸarılı olsaydı üçüncü kafa dengi de denkleme girecekti.

17 Aralık'taki gibi baÅŸsavcıdan gizlenerek sürdürülen soruÅŸturmanın hâkim önüne gelmesi ancak meclis iradesiyle engellenebilmiÅŸti. 7 Åžubat ile 17 Aralık arasındaki en muhkem ünsiyet polis-yargı odağının kullandığı metotlarda ortaya çıkmaktadır. Her iki operasyon da neredeyse benzer taktikler ve hedefler gütmekteydi.

Aynı ÅŸekilde 7 Åžubat'ı ya hiç görmeyen ya da rutin bir hukuki süreç ÅŸeklinde okuyan isimlerin neredeyse tamamı 17 Aralık'ta da bizleri 'normal bir soruÅŸturmanın' yapıldığına ikna etme derdindeler. Mahkemeler üzerinden düzen kurmaya kalkan bu perspektif, 7 Åžubat'ta 'suç iÅŸleyen MÄ°T mensuplarını' kullanarak Hakan Fidan ve Kürt meselesinin çözüm rotasına; 17 Aralık'ta ise 'yolsuzluk suçlamalarını' kullanarak siyasi sürece müdahale etmeye kalkıştı.

7 Åžubat 2012'de yaÅŸanan durum basiret ve feraset sahibi her isim tarafından berrak bir ÅŸekilde idrak edilmesine raÄŸmen, meclisin müdahalesiyle sorunun halledildiÄŸi ÅŸeklinde okundu.

Bu aslında belli ölçüde iyi niyetli bir temenniydi. Öyle ki 7 Åžubat'ı tezgâhlayan odağın üzerine gidilmesi, öyle veya böyle 17 Aralık sonrası ortaya çıkan manzaranın yaÅŸanmasına yol açabilirdi. AK Parti toplumsal ayağı olan, benzer bir dünya görüÅŸünü paylaÅŸtığını düÅŸündüÄŸü Gülen Grubunu böylesi bir ithamla karşı karşıya bırakmak istemedi. Buna mukabil Gülen Grubunun medyadaki kalemleri bu durumu istismar etmekten ve nerede kalmışlarsa oradan hiçbir ÅŸey olmamışçasına devam etmekten de geri duramadılar.

7 Åžubat'taki baÅŸarısız darbe giriÅŸiminden sonra polis-yargı odağı strateji deÄŸiÅŸtirme ihtiyacı hissetti. PKK ile mücadelede, askerden geriye kalan alanda polis-yargı perspektifinin ürettiÄŸi ve bütün sofistikasyonu 'hapishane doldurarak' sorunu bitirmenin ötesine geçmeyen bu yaklaşım, ucuz siyasi kliÅŸelere fazlasıyla inanmaktaydı.

7 Åžubat stratejisi, kendisi için en saÄŸlam 'sigorta poliçesi' olarak, 'PKK ile görüÅŸen', 'KCK ile iliÅŸkide olan' veya 'mücadele deÄŸil müzakere' yapan AK Parti'nin milletteki imajından devÅŸireceÄŸi meÅŸruiyete yaslanıyordu. Yıllarca askerin 'terörle mücadele' zırhına bürünüp bütün ülkeyi, siyaseti ve hatta toplumsal hayatı dizayn ediÅŸi örnek alınmıştı. ErdoÄŸan da böylesi bir toplumsal baskıya direnemeyecek ve pes edecekti. Siyaset dışı korunaklı bir alanda istihbarat oyuncağının sebep olduÄŸu bu naif ve acemi perspektif ne AK Parti'yi ne ErdoÄŸan'ı ne de meclisin ne anlama geldiÄŸini idrak etmekten oldukça uzakta duruyordu. AK Parti 7 Åžubat'ı oldukça sakin bir ÅŸekilde mecliste karşılayarak saf dışı etti.

YENÄ° TAKTÄ°K, AYNI HEDEF

Taktik deÄŸiÅŸtiren neo-vesayet odağı devlet içi bir operasyon yerine doÄŸrudan herkesin algısına ve cebine hitap edeceÄŸini düÅŸündüÄŸü 'yolsuzluk' stratejisine sarıldı. ErdoÄŸan'ı merkeze alarak 'yolsuzluk torbasına' atılabilecek ne varsa iki yıl boyunca 'birer mühimmat' olarak biriktirildi. Halkın ezici bir çoÄŸunluÄŸun, Kürt meselesinde kan akmasını engelleyecek bir çözümü satın aldığı görülünce daha farklı bir alan olan 'yolsuzluk' soruÅŸturmasına yöneldiler.

7 Åžubat'ta hedef Kürt meselesinin çözümü sırasında suç iÅŸleyen devlet memurları olmadığı gibi, 17 Aralık'ta da hedef yolsuzluk suçunu iÅŸleyenler deÄŸildi. Hedef açık bir ÅŸekilde siyaseti dizayn etme giriÅŸimiydi. 7 Åžubat ile 17 Aralık arasında bir ünsiyet kurulmasının da Gülen grubuyla iliÅŸkilendirilmesinin de en güçlü karinesi ise aynı grubun medya organlarının farklı zamanlarda geliÅŸmiÅŸ olan bu iki olaya verdikleri benzer tepkilerdir. 7 Åžubat'ta 'suç mahallinden' bir türlü çıkamayan, 17 Aralık'ta neredeyse polis- savcı rolünü en ÅŸehvetli ÅŸekilde icra eden grubun 'faili malum' bir eyleme imza attığı algısı güçlü ÅŸekilde oluÅŸtu. 7 Åžubat sonrasında 'bir 17 Aralık'ın yaÅŸanacağı, meseleyi ciddiyetle ele alan herkesin malumuydu.

Sadece güçlü bir tahmin olsa iyiydi. 7 Åžubat akametini duygusal bir travma düzeyinde ele alan aktörler, kulislere düÅŸecek ÅŸekilde, 'bir 17 Aralık' yaÅŸanacağını, yaÅŸatacaklarını dillendirmekten de geri durmuyorlardı. ErdoÄŸan'ın 17 Aralık sonrası attığı adımların en sarsıcı olanı ise gerilimin ismini açıkça koyması ve faillerine dair adres göstermesi oldu. Ömürlerini tedbir dünyasında geçirmiÅŸ, vekaleten var olmuÅŸ, çok kiÅŸilikli travmalar içinde hayata karışmış, inandığını söylememiÅŸ, söylediÄŸine inanmamış, hiç baÅŸarısız olmamış, hep baÅŸkalarının maÄŸlubiyetinden zaferler devÅŸirmiÅŸ, iliÅŸki analizini siyaset, temennileri tekrarlamayı dünya görüÅŸü zanneden yapı basit bir duvara çarpmıştır: ÅŸeffaflık. Evet, 17 Aralık sonrasında, açık, ÅŸeffaf, sahici, herkesin duyacağı ve göreceÄŸi bir mücadele ve muhalefet alanına adım atmışlardır. AK Parti bu süreçten yine bir siyasi bir parti olarak çıkacak. Bir siyasi parti olarak hesabını millete verecek. Hukuki süreç nereye giderse gitsin millet kendi yargılamasını çoktan yapmış olacak.

Benzer bir muhasebe Gülen grubu için de geçerli.

Lakin varoluÅŸsal bir fark ortaya çıkabilir. 17 Aralık öncesine 'bir cemaat' olarak girdiÄŸi düÅŸünülen grubun, 17 Aralık sonrasında en büyük sancısı 'cemaat' olarak kalmak olabilir.

[Sabah Perspektif, 8 Åžubat 2014]