Cumhurbaşkanlığı sistemini esas alan anayasa değişiklik referandumunun sonuçlanmasıyla birlikte Türkiye yeni bir hükûmet modeline geçmiş bulunmaktadır. Önümüzdeki günlerde yurtiçi referandum sonuçları uzun bir süre daha çeşitli analiz ve tartışmalara konu olacaktr. Diğer taraftan referandum kampanyası süresince gündemde önemli bir yer tutan yurtdışı seçmenlerle ilgili bazı hususların da bu vesileyle altı çizilmesi gerekmektedir. Bilindiği üzere kampanya sürecinde başta Almanya ve Hollanda hükûmetleri olmak üzere birçok Avrupa ülkesi ‚evet‘ karşısında pozisyon alarak neredeyse aktif bir ‚hayır‘ kampanyası yürütmüştür. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti‘nin yurtdışındaki Türk vatandaşlarıyla biraraya gelmesine yönelik de görülmemiş engeller çıkaran Avrupa ülkeleri yanı sıra Batı medyasının ‚hayır‘ cephesine açık bir destek vermesi de hâlâ hafızalardaki tazeliğini korumaktadır. Tüm bunlara rağmen bir iç mesele olan 16 Nisan referandumuna sağlanan Batılı ‚hayır‘ desteği başarı getirmemiştir.
REKOR KATILIM SAĞLANDI
Yurtdışı temsilciliklerinde ve gümrük kapılarında Türk Vatandaşı olan toplamda 1.424.227 (1 milyon 424 bin 227) yurtdışı seçmen oy kullanarak %48’lik rekor bir katılım sağlanmıştır. Bir önceki rekor katılım olan 1 Kasım genel seçimlerinde ise yaklaşık %42’lik bir yurtdışı seçmenin katılımı söz konusu olmuştu. Böylelikle resmî olmayan son sonuçlara göre gümrük kapıları dâhil referandumda 1.424.227 yurtdışı seçmenin %59,09’u (831.208 seçmen) ‘evet’ oyu kullanmıştır. Avrupa ülkelerinde en fazla ‘evet’ oyu %75 oranla Belçika’da ve sırasıyla %73 ile Avusturya, %71 ile Hollanda, %65 ile Fransa ve %63 ile Almanya’da çıkmıştır. Bir diğer önemli husus ise ‘evet’ ile ‘hayır’ oyları arasındaki rakamsal farktır. Yurtiçi oylarına baktığımızda, ‘evet’in ‘hayır’a göre 1.124.091 ile önde olduğu görülmektedir. Evet lehine olan bu fark yurtdışında 255.755 olmuştur ve böylelikle medyada vurgulanan yaklaşık 1.379.846’lik sayısal fark ortaya çıkmaktadır. Böylelikle “yurtdışı evet oyları aradaki farka %18,2 oranında katkı sağlamıştır. Verilen bu destek ‘evet’ oylarının toplamının %3,30 oranını oluşturmaktadır.” Referandum süresince Batı medyası ve Batılı siyasîlerin Türkiye’deki referanduma yönelik aşırı âlâka ve ‘hayır’ lehine propaganda ile müdâhil olma ısrarı, bu kritik rakamın önemini daha iyi anlaşılır kılmaktadır.
DEMOKRATİK SÖYLEMDEN UZAK DEĞERLENDİRMELER
Yurtdışında referandum süresince başta Almanya, Hollanda ve Avusturya gibi Avrupa ülkelerinin ‘evet’ oyu kullanacak Türklere karşı benimsediği ve rasyonel izahı olmayan yaklaşımlar, anlaşılan o ki seçim sonuçlarının açıklanması sonrasında da anlamsız bir şaşkınlık ifadesiyle beraber sürdürülmektedir. Örneğin, ‘evet’ tercihinin %63 gibi yüksek bir oyla sonuçlandığı Almanya’da çeşitli “analiz”lerde Almanya’daki Türklerin nasıl olur da evet oyu kullanabildikleri yönünde demokratik söylemlerden uzak değerlendirmelere yer verilmektedir. Türkiye’de de benzer yansımaları bulunan Batı’daki bu tarzdaki anaakım medya organlarının, Türk halkının oy tercihlerini soğukkanlılıkla irdelemek yerine kolaya kaçarak tercihleri yargılama eğiliminde bulunmaları yeni bir husus değildir. Lâkin bunun Avrupa siyasetindeki popülist ve ırkçı dalga ile birlikte daha da alenen yapılma cür’eti dikkat çekmektedir. Bir diğer husus, ‘evet’ diyen yurtdışı seçmenlerin hâlâ ve ısrarla yok farzedilmesi, görüşlerine başvurulmaması veya marjinalleştirerek ağırlıklı olarak ‘hayır’ tercihinde bulunanlara mikrofon uzatılmasıdır. Aynı şekilde oy kullanma yetkisi olmayan fakat ‘hayır’ cephesine angaje olan etnik Almanların da fikirlerine başvurularak “gerçekler ve doğrular” bu kişiler üzerinden tanımlanarak medya ve siyasetteki söylemsel merkez oluşturulmaktadır.
Referandum sonrası yapılan değerlendirme ve analizlerde Türkiye kökenli Alman siyasetçilerin görüşlerine başvuran Alman medya organları, evet tercihinde bulunmuş Türk seçmeni yok saymaya veya sınırlı bir söz hakkı tanıma ısrarını sürdürmektedir. ‚Hayır‘ cephesinde propaganda faaliyetlerini açık bir şekilde sürdürmüş ve Alman siyaset ve medyasının ‚tüm imkânlarından faydalanmış‘ olan neredeyse öne çıka(rıla)n tüm Türkiye kökenli Alman siyasetçiler, ‚evet‘ oyu kullanan gurbetçi Türkleri fikirsel tercihlerinden ötürü zaman zaman yadırgayıcı ve saygıdan uzak yaklaşımlarla itham edebilmektedirler. Bu tutum, bazen doğrudan sergilenirken bazı durumlarda imâlı ve marjinalleştirici yayınlarla da desteklenmektedir. Diğer taraftan ‚hayır‘ kampanyası yürütmüş olan CHP‘nin Türkiye‘de eşit bir kampanya sürecinin yürütülemediği tezini tekrarlamasına rağmen yurtdışında yalnızca ‚hayır‘a verilen orantısız “dış destek”lerden bihaber olması ihtimal dışıdır. Buna rağmen sonuç değişmemiş, yurtdışında da sandıktan “evet” tercihi çıkmıştır.
BATI MEDYASI ANLAMAK İSTEMİYOR
Rasyonaliteden uzak ve aşırı hırslı bir şekilde ‚hayır‘ cephesinde yer almış olan Batı medyası ve siyaseti, referandum sonrasında dahi örneğin Almanya‘daki Türk siyaset sosyolojisini anlamak yerine, ‚evet‘ diyen seçmenin fikrinin nasıl değiştirilebileceği üzerine angaje bir şekilde „kafa yormaktadır“. Örneğin referandum sonrası bazı siyasetçilerin Almanya‘da yaşayan ve evet oyu kullanan Türklerin Alman Anayasası‘nı benimsemeleri gerektiği söylemi veya zaten sınırlı bir Türk kitlenin faydalanabilidiği çifte vatandaşlığın tekrar gözden geçirilmesi gerektiği ile üstü kapalı bir tehditte bulunabilmesi, Almanya ve Avrupa‘daki referandum sonrası siyasî atmosferin henüz gerginlikten arındırılamadığını belirginleştirmektedir.
Her ne kadar Almanya Federal Hükûmeti ve üst düzey kurmayları daha pragmatik açıklamalarla yetinseler de, hükûmet mensubu parti üyeleri referandum sonucuna yönelik çok sert ve medya ile uyumlu bir şekilde tepeden bakan açıklamalarda bulunmaktadırlar. Bu eğilime destek mahiyetindeki ‚evet‘ karşıtı tüm söylemler anaakım medyada yer bulmaktadır. Örneğin, Türkiye orijinli Alman bir gazeteciye yer veren Süddeutsche Zeitung gazetesi, Türkiye‘deki referandum sürecinde anayasa değişiklik teklifinin hiç bir şekilde konuşulamadığını ifade ederek referandumun kaybedeninin de aslında iktidar partisi olduğu iddiasında bulunmuştur. Diğer taraftan referandum ile ilgili görüşülen hiç bir (‚hayır‘ tercihli) Türk konuşmacı, kampanya süresince Alman devlet kanallarının dahi manipülatif içerikli yayınlarla anayasa değişiklik teklifinin içeriğini çarpıttıklarını ifade etme cesaretinde bulunamamıştır. Aynı şekilde referandumu Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığına dönüştüren Batılı medyaya ve siyasetçilerine değinme cesaretini bulamayan ‚hayır‘cı söylemler, referandum süresince Almanya‘da başta Yeşiller ve Sol Parti‘nin HDP ve benzeri hareketler safında alenen ve resmî olarak ‚hayır‘ kampanyası yürüttüğünü eleştirmek bir yana belirtmekten dahi kaçınmışlardır.
HER TÜRLÜ BASKIYA DİRENDİLER
Sonuç olarak, Türkiye‘deki referandum sonuçlarına ilişkin analizlerde yurtdışındaki seçmenlerin önemi gözlerden kaçmayacaktır. Yurtdışı seçmenler rekor bir katılım sağlayarak, her türlü toplumsal, psikolojik, siyasî ve medya güdümlü baskıya rağmen Cumhurbaşkanlığı sisteminden yana oy kullanmışlardır. ‚Hayır‘ cephesinin ilginç bir şekilde Avrupa‘nın çeşitli ülkelerinde medya, akademi ve resmî siyasî partiler tarafından gördükleri destek Türkiye kamuoyu yanı sıra Avrupa‘lı Türkler tarafından da gözlenmiş, siyasetin doğal akışına yapılmak istenen ve sık sık absürt bir boyuta ulaşan tüm müdahaleler seçmenler tarafından not edilmiştir. ‚Evet‘ diyecek olan ve kararsız seçmenin Batılı medya ve siyaset tarafından psikolojik bir şekilde yıpratılmaya çalışılması, en nihayetinde sonuç vermemiş, ve muhtemeldir ki aksine kararsız seçmeni de ‚evet‘ yönünde mobilize olmaya teşvik etmiştir. Bilhassa Avrupa‘da ‚hayır‘ lehine seferber edilen siyasî ve medya imkânları yanı sıra PKK ve diğer terör örgütlerine yönelik müsamahakar tavır, gurbetçiler tarafından kabul görmemiştir. Siyasete bilhassa manipülatif araçlarla müdahale teşebbüsleri Türkiye‘de uzun yıllar boyunca medya ve vesayetçi mekanizmalar vasıtasıyla denenmiş ancak en nihayetinde halkın verdiği rasyonel tercih bu girişimleri başarısız kılmıştır. Her ne kadar Türkiye‘deki muhalif çevreler bu hususu yakın zamanda kabullenmeye başlamışlarsa da, Batı‘daki medya temsilcileri ve siyasîlerin Türkiye‘ye yönelik bu hakikati benimseme aşamaları biraz daha zaman alabilir. Bu süreçte ise gurbetçilere yönelik başta Batı siyaseti ve medyası tarafından sürdürülecek olan ayrıştırıcı ve dışlayıcı tutuma maalesef hazırlıklı olmakta fayda bulunmaktadır.
[Yani Şafak, 21 Nisan 2017].