Önümüzdeki hafta perşembe günü itibariyle 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişiminin üzerinden beş yıl geçmiş olacak. Bu süre boyunca genel olarak FETÖ'nün devlet içerisindeki yapılanmasına ve özelde ise darbe girişimine karşı etkili bir mücadele yürütüldü. 15 Temmuz, Türk siyasi hayatında çok sayıda örneği olan darbe ve darbe girişimlerinden farklı yönleri olan bir teşebbüstü. Özellikle darbe girişiminin faili olan FETÖ, bu olayın benzerlerinden farklı değerlendirilmesini ve mücadelenin daha uzun soluklu planlanmasını gerekli kılmıştır.
Yargılamalarda ortaya çıkan tespitlere göre, büyük oranda tuğgeneral ve altındaki rütbelere mensup subayların icra ettiği darbe girişiminin asıl yöneticilerinin Fetullah Gülen ve bağlı çalışan sivil imamlar olduğu görülmektedir. Darbenin planlanmasından icrasına kadar her aşamada Fetullah Gülen ile devamlı irtibat halinde olan bu isimler bütün süreci yönetmişti. FETÖ'nün diğer devlet kurumlarındaki örgütlenmesi, mahrem yapılanmaları ve bunlara eşlik eden sivil görünümlü faaliyetleri göz önünde bulundurulduğunda 15 Temmuz ile mücadeleyi herhangi bir cunta girişimi ile hesaplaşma gibi değerlendirmek mümkün değildir.
Ayrıca darbe girişimi sonrası yürütülen soruşturmalar FETÖ'nün TSK içerisindeki örgütlenmesinin bazı rütbelerde neredeyse mevcutların yüzde seksenine kadar ulaştığını göstermiştir. Halen devam eden ankesörlü telefon operasyonları bu gerçeği teyit ediyor. FETÖ ile mücadeleyi hayati kılan bir diğer husus da bu gerçek. FETÖ yaklaşık kırk yıl boyunca son derece sinsi yöntemlere TSK'ya sızmaya başlamış ve yıllar geçtikçe bu sızmaları kartopu gibi büyümüştür. İşte beş yıl boyunca darbe girişimine katılanların yargılanması yanında, FETÖ'nün TSK başta olmak üzere mahrem yapılanması ve bununla iç içe geçmiş sivil örgütlenmesi ile de mücadele etmek gerekti.
FETÖ mensuplarının devletten arındırılması ve örgüt üyesi olanların soruşturulması gibi süreçlerden önce, yargının üstesinden gelmesi gereken en acil konu fiilen darbe girişimine katılanların tespit edilmesi ve yargılanmasıydı. Fiili darbe davalarının hızlı, etkili ve adil bir şekilde yürütülmesi ve darbecilerin yargılanarak cezalandırılması gerekiyordu. Darbe girişiminde doğrudan halkın hedef alınması, 251 şehit verilmesi ve 2000'den fazla vatandaşın yaralanması darbecilere yönelik toplumsal öfkeyi artırmış ve hızlı bir cezalandırma talebi doğmuştur. Bu beş yıllık süreçte yargılamalar hızlı ve etkili bir şekilde süreci yürütüldüğü gibi, davaların üzerine gölge düşmemesi için savunma hakkı ve adil yargılama ilkelerine de azami özen gösterildiği görülmüştür.
En son açıklanan verilere göre, darbe girişimine yönelik bugüne kadar açılan 289 darbe davasından 287'si ilk derece mahkemesinde karara bağlandı. Karara bağlanan davaların önemli bir kısmı bölge adliye mahkemelerinde istinaf incelemesinden de geçmiş Yargıtay'da temyiz aşamasında bulunuyor. Yargıtay ise önüne gelen dosyalardan 74'ünü hukuka uygun bularak onamış durumda. Görüldüğü üzere, beşinci yılında darbe davlarında önemli bir ilerleme sağlanmış, yargı süreçlerinin sonuna yaklaşılmış ve bazı davalar kesin hükümle sonuçlanmış.
Darbe davaları içerisinde en önemli iki ana dava Ankara'da görülen Akıncı Davası ve Genelkurmay Çatı Davası'dır. FETÖ'nün askeri kanadına mensup kişiler ve Genelkurmay Başkanlığında gerçekleşen eylemler üzerine yoğunlaşan Genelkurmay Çatı Davası'nda 20 Haziran 2019 tarihinde açıklanan hükümle darbenin askeri yönetici kadrosu Anayasa'yı ihlal, Cumhurbaşkanına suikast ve kasten öldürme suçlarından onlarca kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi, istinaf incelemesinde ilk derece mahkemesinin kararlarının hukuku uygun olduğuna karar vermiştir. Dosya şu anda Yargıtay'da temyiz incelemesi aşamasında sırasını bekliyor.
Bir diğer ana dava Akıncı Üssü Davası'nda 26 Kasım 2020 tarihinde kararın açıklanması ile ilk derece aşaması tamamlandı. Bu dava darbenin yönetim üssünde gerçekleşen olayları ve girişimin gerçek yöneticileri olan sivil imamları konu edinmesi itibariyle en kritik dava olarak nitelendirilmektedir. İlk derece yargılaması sonunda örgütün sözde sivil imamları Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Harun Biniş, Nurettin Oruç ve çok sayıda üst rütbeli subay "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs", "Cumhurbaşkanı'na suikast" ve "kasten öldürme" suçlarından 79'ar kez ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırıldı. Bu dava şu anda istinaf incelemesi için Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin önünde. Bu yıl içerisinde istinaf aşamasının tamamlanması ve bir karar çıkması bekleniyor.
Sonuç olarak darbe davalarında beş yıl içerisinde yargılamaların sonuna yaklaşıldığını söylemek mümkündür. Bu süreçte yargı hem kendi içerisinde bir arındırma yapmak hem rutin yargı faaliyetlerine devam etmek hem de FETÖ/PDY ve darbe davalarını yürütmek durumundaydı. Yargı çok sanıklı, karmaşık ve zor dava süreçlerinin altından tüm zorluklara rağmen kalkmayı başardı. Yargıtay aşaması ile kararlar kesinleştikten sonra Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurular gündeme gelecektir. Bu sebeple yargı süreçlerinin uzun süre daha devam edeceğini ve rehavete kapılmadan kararlı bir şekilde bu süreçlerin takip edilmesi gerektiğini bilmek gerekiyor. Ancak 15 Temmuz'un ertesinde yargılamalar ilk başladığında gösterilen ilgi ve desteğin şimdiden azaldığını görülüyor. Unutulmamalı ki, FETÖ ile mücadele sadece yargının altından kalkabileceği bir sorun değildir. Bu sebeple bütün devlet kurumlarının ve toplumun bu mücadeleye omuz vermesi başarılı sonuçlar alınmasını sağlayacaktır.
[Sabah, 10 Temmuz 2021].