ABD'nin 11 Eylül sonrasında içerde ve dışarda geliÅŸtirdiÄŸi yaklaşımlardan çok uzaklaÅŸtığını söylemek mümkün deÄŸildir.
11 Eylül'ün üzerinden on sene geçti. ABD açısından, 21. yüzyılını ÅŸekillendirecek olan saldırılar, görünürde bir ÅŸok olsa da özünde toplumsal muhayyilesinin ve siyasal teolojisinin dinamiklerinin "teyit edilmesini" saÄŸladı. 11 Eylül, Amerikalıların SoÄŸuk SavaÅŸ'ın sonlarına doÄŸru yatırım yaptıkları "korkuların" teyit edilmesiyle sonuçlanmış oldu: Nihayet ABD'ye saldırılmıştı! Çünkü, "Amerikalı" sosyal ve siyasal zihin dünyası için, 11 Eylül 2001'den bu yana yaÅŸadıkları ve dünyada yaÅŸananlar; 8.46 ile 9.03 arasındaki 17 dk boyunca inÅŸa ettikleri korkular, nefret, hesaplar ve refleksler açısından farklılık arz etmedi. Ä°lk uçağın ilk kuleye çarpışıyla ikinci uçağın ikinci kuleye saldırması arasındaki bu sürede ortaya çıkan reflekslerin neredeyse tamamı, oldukça hızlı bir ÅŸekilde yaÅŸadığımız son on yılı ÅŸekillendiren ana eksen oldu.
11 EYLÜL SONRASI DÜNYA'DA VE ABD'DE NELER DEĞİŞTÄ°?
DiÄŸer hayati bir sual ise, mezkur iki deÄŸiÅŸimin birbirini ne kadar fark ettiÄŸidir? Ä°kinci sorudan baÅŸlayacak olursak, "11 Eylül müdahalelerinin" (ABD'ye saldırılar ve bölgemizde iÅŸgaller) muhatabı olduÄŸu kitleler büyük ölçüde her iki tarafta oluÅŸan deÄŸiÅŸimi fark edemediler. Ne ABD gerçekleÅŸtirdiÄŸi iÅŸgallerin oluÅŸturduÄŸu eksen kaymalarını fark edebildi ne de iÅŸgallere doÄŸrudan muhatap olan veya dolaylı olarak etkilenenler, ABD'de yaÅŸanan radikal toplumsal ve siyasal dönüÅŸümü fark edebildiler. ABD'ye yapılan "terör saldırıları" sonrası on yılı "I. 11 Eylül" ve "II. 11 Eylül" dönemi ÅŸeklinde ikiye ayırmak mümkündür. I. 11 Eylül döneminde, neoconların ikinci iktidar dönemini garanti altına almasıyla dünya genelinde yükselen güçler arasında bir korelasyon olduÄŸunu söylemek mümkündür. Aynı ÅŸekilde, II. 11 Eylül döneminde, Arap Baharı ve ABD'ye Obama'nın baÅŸkan olabilmesi arasında siyasal bir korelasyon tartışması yapmanın meÅŸru olduÄŸu bir tablo ortaya çıktı.
I. 11 Eylül dönemi, ABD'nin iç siyasal konsolidasyonunu 1990'larda içerisine düÅŸtüÄŸü siyasal boÅŸluktan çıkarmak gayesiyle aceleci bir ÅŸekilde tamamlama hamleleriyle geçti. 14 yıl geriye gidip "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin" yazılı beyanına bakmakta fayda var. Altında Elliott Abrams, William J.Bennett, Jeb Bush, Dick Cheney, Eliot A. Cohen, Francis Fukuyama, Donald Kagan, Zalmay Khalilzad, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz gibi isimlerin de imzası olduÄŸu 3 Haziran 1997 tarihli açık mektupta, özetle ÅŸunlar ifade ediliyordu: Küresel sorumluluklarımızı yerine getirmek için askeri harcamalarımızı ciddi oranda artırmamız ve ordumuzu gelecek için modernize etmemiz gerekmektedir. Müttefiklerimizle olan baÄŸlarımızı güçlendirmeli, çıkarlarımıza ve deÄŸerlerimize düÅŸman rejimlere meydan okumalıyız. Dünyada siyasal ve iktisadi liberalizmi desteklemeliyiz. Kendi güvenliÄŸimiz, zenginliÄŸimiz ve ilkelerimizin çıkarına olan uluslararası düzenin yaygınlaÅŸması ve korunmasında ABD'nin eÅŸsiz konumu için mesuliyet almalıyız.
I. 11 Eylül döneminde yukarıdaki ana adımların, maliyetlerinden bağımsız bir ÅŸekilde, ABD açısından atıldığını söylemek mümkündür. II. 11 Eylül dönemi, birinci dönemde atılan adımların maliyetlerini yönetmeye çalışmak üzere tasarlandı. Lakin bu yeni dönemin en temel özelliÄŸi maliyetlerin yönetilmesinden ziyade, I. 11 Eylül dönemi zihinsel kodların tasfiyesinin aksine kazanımlarını koruyarak restorasyonu hedeflemesidir. Bunun en açık ifadesini ise Obama yönetimi iktidara geldiÄŸinde, "Obamacon"eleÅŸtirilerine maruz kaldığı kabinesiyle göstermiÅŸ oldu. Ä°lk dönemin sonlarına doÄŸru içselleÅŸtirilen "hegemonyadan yeni güçler dengesine geçiÅŸ" konsepti baÄŸlamında maliyetler yönetilmeye baÅŸlandı. DüÅŸük yoÄŸunluklu siyasal tadilat giriÅŸimlerini ve etkileyici retorikleri ayrı tutacak olursak, ABD'nin 11 Eylül sonrasında içerde ve dışarda geliÅŸtirdiÄŸi yaklaşımlardan çok uzaklaÅŸtığını söylemek mümkün deÄŸildir. Ä°lk döneme Afganistan ve Irak iÅŸgallerini sığdıran ABD, ikinci dönemde bu iÅŸgallerin oluÅŸturduÄŸu siyasal tsunamilerle uÄŸraÅŸmaktadır. Bu yeni iÅŸtigal alanı ABD açısından baÅŸ aÄŸrıtıcı olmakla birlikte iki büyük imkânı da beraberinde getirmektedir. Birincisi, ABD, iÅŸgaller sonrasında, Orta Asya'ya uzanacak kadar geniÅŸ ve kritik bir siyasal hat boyunca fiili vazgeçilmez bir aktöre dönüÅŸmüÅŸ oldu.Bu vazgeçilmezliÄŸi, ABD'nin gücü dolayısıyla bu bölgelere müdahil olma potansiyelinden ayırmak gerekiyor. Bu yeni durum hem ABD'li hem de Amerika'sız siyaset belirlemenin benzer maliyetler ürettiÄŸi bir denklem haline geldi. Ortaya çıkan "Amerikan vazgeçilmezliÄŸinin" en can yakıcı örneÄŸi Irak oldu.
Ä°kincisi, cari vazgeçilmezliÄŸin üzerine inÅŸa edilmek zorunda kalınan yeni bölgesel düzende, ABD'nin en az maliyetle çıkma potansiyelidir. Normal ÅŸartlar altında, Arap Baharı ve yeni bölgesel güçler baÄŸlamında, Camp David düzeni ortadan kalkarken çok daha büyük maliyetler ortaya çıkabilecekken, ABD eski düzenin yeni deÄŸiÅŸimi yöneten aktörü rolünü asgari maliyetle üslenmeye çalışacaktır. 11 Eylül'ün on yıllık geçmiÅŸinde, bir diÄŸer konu ise, Usame Bin Ladin'in kendisi oldu. Eylemden on yıl sonra öldürülen Bin Ladin de, II. 11 Eylül döneminin baÅŸladığına dair bir baÅŸka önemli karineye dönüÅŸtü. ABD açısından bir kan davasına, dünya açısından bir terör sorununa, bölgemiz açısından ise travmaya denk gelen Bin Ladin, denklemdeki sinematografik yerini boÅŸaltmış oldu.
Yeni dönemin makası, ABD'nin I. 11 Eylül tenasühünden uzak durmasıyla oluÅŸmaya baÅŸlayan yeni güçler dengesinden ibarettir. BaÅŸka bir ifade ile 11 Eylül ruhunun dolaÅŸabileceÄŸi bir beden bölgemizde ortadan kalkarken, eski düzeni arzulamak maliyet üretmeye yatırım anlamına gelmektedir.