SETA > Yorum |

Müdahalenin Üçüncü Yılında Irak [1] (*)

Irak’ta yeni dönem ‘parçalanma’ya ayarlı! Arap ülkeleri Irak’ın güçlü bir Arap ülkesi olarak çekilmesini ve yerine İran merkezli bir Şii kuşağı tarafından doldurulmasını endişeyle karşılıyor. Irak’ın Arap kimliğini yitirmesi, bölgede İsrail, İran ve Türkiye’yi stratejik bakımdan daha güçlü bir konuma getirecek...

Irak’ta yeni dönem ‘parçalanma’ya ayarlı! Arap ülkeleri Irak’ın güçlü bir Arap ülkesi olarak çekilmesini ve yerine İran merkezli bir Şii kuşağı tarafından doldurulmasını endişeyle karşılıyor. Irak’ın Arap kimliğini yitirmesi, bölgede İsrail, İran ve Türkiye’yi stratejik bakımdan daha güçlü bir konuma getirecek...

Irak’ın 19 Mart 2003 tarihinde ABD’nin önderliğindeki koalisyon güçleri tarafından işgaliyle başlayan süreç, Irak’ta ve Ortadoğu’da etkilerini sürdürmeye devam ediyor. Kısa sürede biten savaş neticesinde Baas rejimi yıkıldı ve Irak’ta Saddam Hüseyin ve Baas-sonrası yeni bir dönem başladı. Irak’ın işgali ABD için ilk bakışta bir ‘rejim değişikliği’ idi, ancak sonrasında gelişen olaylar nedeniyle her bakımdan masraflı bir işgal ve zorlu bir devlet inşası sürecine dönüştü. Yapılan hatalar ve öngörülemeyen faktörler nedeniyle Saddam Hüseyin’i devirmek işin kolay tarafı oldu; işgal sonrası istikrarı sağlamak ve siyasî yapılanmayı sürdürmek ise en karmaşık ve zor kısım haline geldi. Savaşın hemen ertesinde Irak’ta devlet cihazı çöktü ve muazzam bir iktidar boşluğu doğdu. Nisan 2003’ten bugüne kadar yaşanan gelişmeler, öngörülen ve öngörülemeyen pek çok faktör nedeniyle Irak halkı, bölge ülkeleri ve Türkiye açısından önemli sonuçlar doğuracaktır.

Irak, nüfus ve sosyal yapısı itibarıyla adeta Ortadoğu’nun bir minyatürü gibidir. Irak’taki her bir iç aktörün komşu ülkelerdeki etnik ve dinî gruplarla irtibatı mevcuttur. Kuzey Irak’taki Kürtlerin, Suriye, Türkiye ve İran’daki Kürtlerle; Şii Arapların, İran, Kuveyt, Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki Arap ve Arap olmayan Şiilerle; Sünnî Arapların, Suriye ve Ürdün’deki Arap Sünnîlerle ve Arap dünyasındaki İslamî akımlarla ve nihayet Türkmenlerin Türkiye’yle ilişkileri mevcuttur. Aynı şekilde, bütün komşu ve bölge ülkelerinin de Irak’taki taraflara ilgisi ve bunlarla ilişkisi mevcuttur. Bu bakımdan Irak’taki gelişmeler komşuları etkilerken, komşuların izleyeceği politikaların da Irak’ı doğrudan etkilemesi kaçınılmaz gözükmektedir.

Irak’ın bugününü şekillendiren ve geleceğini de şekillendirmesi beklenen faktörleri güvenlik, siyaset, hukuk ve ekonomi olmak üzere dört ana başlık altında ele alabiliriz. Irak’ın geleceği birbiri ile etkileşim halinde olan bu faktörlerdeki olumlu ya da olumsuz gelişmelere bağlı olarak şekillenecektir.

Bugün Irak’ta istikrarın sağlanması açısından karşılaşılan en önemli sorun, ‘güvenlik boşluğu’ ya da ‘şiddet sarmalı’ olarak adlandırabileceğimiz olgudur. Bu olgu etnik-sekter temelde örgütlenen milislerin varlıklarını pekiştirmiş, ihtiyaç ve meşruiyet sağlamıştır. Yaklaşık 30-40 bin kişilik direniş güçlerinin yanı sıra 100 bin kişi civarındaki milisler de Irak’ın uzun dönem istikrarı bakımından önemli bir tehdit unsuru oluşturmaktadır. Bu silahlı gruplar karşısında gerek yeni Irak ordusu, gerekse koalisyon güçleri etkisiz kalmaktadır. Ülkede kontrolü sağlamak için en kısa zamanda yeterli ve güçlü bir Irak ordusu ve polisi oluşturmak gerekmektedir. Ancak oluşturulan ordu ve polis gücü bütün çabalara rağmen hem sayı olarak yetersizdir hem de Şii ve Kürt grupların kontrolü altındadır. Bu bağlamda Irak’taki güvenlik sorunu şöyle bir kısırdöngünün içindedir: Mevcut ya da yakın gelecekteki güvenlik güçleriyle direnişi durdurmak, direniş durmadıkça da istikrarı sağlamak mümkün değildir. Direnişin bitirilememesi ve kısa sürede etkin bir Irak güvenlik gücünün oluşturulamaması durumunda yeni Irak hükümeti sadece Bağdat ve yakın çevresini kontrol edebilecek, bu ise siyasî bakımdan fiilî bölünmeyi kolaylaştıracaktır. Bu kısırdöngüyü kırmak için ne yapılabilir? Yaklaşık 30-40 bin silahlı direnişçinin sadece askerî güçle saf dışı edilmesi mümkün gözükmemektedir. Şiddeti durdurmak için uygulanabilir siyasî stratejiler geliştirilmelidir.

2005 yılında yapılan iki seçim ve bir referandum ile birlikte Irak tarihinde yeni sayfalar açıldı. Bütün aksaklık, eksiklik ve olumsuzluklarına rağmen bu seçimlerin yapılabilmiş olması bile Irak’ın geleceği açısından önemlidir. Siyasî süreçte yaşanacak gelişmeler, Irak’la ilgili farklı senaryoların gerçekleşme ihtimallerini belirleyecek en mühim etkenlerdendir. Seçimler sonrasında oluşan dengeler, Irak siyasetinin gelecekteki yönelimi açısından da anlamlıdır. Irak’ta uzun zamandır ilk defa demokratik bir ortamda yapılan seçimlerde Şii Araplar oy çoğunluğunu alarak ülkenin geleceğine damgalarını vurdular. Bir kere etnik-sekter kimliklere göre oy verme eğilimi hakimdir; etnik-sekter bir aidiyeti olmayan partiler seçimlerde hayal kırıklığına uğramışlardır. Bu bakımdan Irak’taki siyasî sürecin sorunlarından en önemlisi ve bugünkü istikrarsızlığı artırarak geleceğe yönelik olumsuz senaryoları kamçılayan faktör etnik-sekter siyaset olgusudur. İkinci olarak, Irak’ta 2005 yılı boyunca yapılan iki seçim ve bir referandumun katılım oranları sürekli bir artış göstermiştir. Eyalet bazındaki oranlar incelendiğinde, Sünnî Arapların katılımındaki ciddi fark dikkat çekicidir.   Yeni anayasa parçalanmayı körüklüyor...

Yeni anayasa, hem Arap dünyasının ‘en modern’ anayasası olarak hem de iç savaşı ve parçalanmayı kolaylaştırıcı bir metin olarak okunabilir. % 78 oranında kabul edilmesine rağmen Sünnîlerin çok büyük oranda reddettikleri anayasanın kabul sürecindeki acelecilik iki olumsuz sonuç doğurmuştur: Birincisi, anayasa metni bütün taraflar arasında tam bir uzlaşma sağlanmadan bitirilmiştir. İkincisi, anayasa metni eksik kalmıştır. Federalizmin sınırları gibi en hayatî konulardaki anayasa maddelerinin ayrıntıları 15 Aralık 2005 seçimlerinden sonra oluşan meclise bırakılmıştır. Anayasa ile belirlenen sistem geniş bir adem-i merkeziyet ve gevşek bir federasyon modelidir. Buna göre, bir ya da birkaç eyalet bir araya gelerek bölgeler kurabilecek; bu bölgeler yüksek derecede bir otonomiye sahip olacaklardır. Anayasada federal-bölgesel düzenlemenin dışında kalan ve bir bölgeye dahil olmayan eyaletlere de geniş bir idarî ve malî özerklik tanınmıştır. Adem-i merkeziyetin ve federalizmin sınırları teorik olarak bu kadar geniş tutulurken, bu sistemin ayrıntıları ve nasıl uygulanacağı anayasada belirsiz bırakılmıştır. Irak’ın geleceğini belirleyecek olan anayasada temel hususlar üzerinde uzlaşılamaması, olumsuz senaryoların gerçekleşme ihtimalini artıracaktır. Etnik-sekter ayrımları derinleştiren yeni anayasada buna zemin hazırlayacak hükümler mevcut bulunmaktadır.   Yukarıda incelenen değişik faktörlerin ışığında, mevcut anayasal ve federal demokratik sistemin işlemesi, farklı etnik-sekter kesimler arasında belli ölçüde uzlaşma sağlanabilmesi, Irak’ın belli bir düzeyde normalleşerek istikrarlı bir ülke haline gelmesi durumunda, yeni Irak’ın siyasî yapısının şu eğilimler doğrultusunda şekilleneceği söylenebilir: Irak’ta etnik-sekter siyasal söylem ve yapıdan geri dönüş en azından kısa vadede imkânsız gözükmektedir. Yeni Irak’ta siyasî bir güç olarak ‘İslamcılık’ın hakim olacağı anlaşılmaktadır. Zira seçimlerde başarı gösteren hem Şii hem de Sünnî partiler İslamî dünya görüşünü benimsemiş partilerdir. Yeni Irak’ta din adamlarının, özellikle Şii din adamlarının önemli bir rolü olacaktır. Yeni Irak’ta mevcut anayasal ve federal sistemde temel bir değişikliğe gidilmediği takdirde, devletin ya da devlet kurumlarının göreli zayıflığı devam edecektir. Mevcut anayasal ve federal sisteme göre gerçek güç bölgelerde toplanacak, bu durum merkezi daha da zayıflatarak, mevcut etnik-sekter ayrışmayı artıracaktır. Bu anayasal yapı Irak’ın bütünlüğü açısından bir ikilem teşkil etmektedir. Kısa vadede Irak’ın bir bütün olarak kalmasının şartlarından olan bu adem-i merkeziyetçi ve federal yapı orta ve uzun vadede Irak’ın parçalanmasına yol açabilir. Bu ikilem ancak farklı etnik-sekter grupların güç paylaşımını ve uzlaşma yollarını benimsemeleri ile aşılabilir. Güç paylaşımı ve uzlaşma ortamı sağlanamadığı takdirde Irak’taki kesimler arasında pek çok çatışma alanları ortaya çıkabilir. Yeni Irak’ın askerî bakımdan güçsüz ve siyasî bakımdan istikrarsız bir devlet olabileceği öngörülmektedir.

Bölgesel etkiler bakımından düşünüldüğünde, üç temel faktörden bahsedebiliriz: a) Irak’ın Ortadoğu’da ilk defa Şiilerin hâkimiyetindeki bir Arap ülkesi haline gelmesi ve bölgede ortaya çıkan ‘Şii kuşağının’ önemi ve etkileri; b) Kuzey Irak’ta ortaya çıkan siyasî oluşumun komşu üç ülkede birden yaşayan Kürtler üzerindeki siyasî, sosyal ve kültürel etkileri; c) Irak’ın güçlü ordusunu ve ‘Arap kimliğini’ kaybetmesinin etkileri. Bölgedeki Arap ülkeleri Irak’ın güçlü bir Arap ülkesi olarak bölge denkleminden çekilmesini ve bu denklemin İran merkezli bir Şii kuşağı tarafından doldurulması ihtimalini endişeyle karşılamaktadırlar. Irak’ın güçlü ordusunu ve Arap kimliğini yitirmesi, bölgede İsrail, İran ve Türkiye’yi stratejik bakımdan daha güçlü bir konuma getirecektir.  

İlgili Yazılar
Hassas Bir Süreç
Yorum
Hassas Bir Süreç

Aralık 2024