Türkiye'nin “Milli Enerji ve Maden Politikası” tanıtım toplantısı, İstanbul'da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak tarafından geçen hafta Perşembe günü çok geniş katılımla yapıldı.
İlk defa gerçekleştirilen ve kamu kurumlarının temsilcileri, enerji sektörünün temsilcileri, akademisyen ve medya temsilcilerinin katıldığı bu toplantıda Türkiye'de enerjinin yol haritası açıklandı ve kamuoyuyla paylaşıldı.
Benim de katıldığım bu önemli vizyon belgesi tanıtımındaki ilk gözlemim şu: Tüm bakanlıkların vizyon belgesine ihtiyaçları var; ancak bunlar alışılagelmiş cümlelerle hazırlanmış yazılı belgeler değil, “Milli Enerji ve Maden Politikası” gibi somut ve geleceğe yönelik ve ülkenin ihtiyaçlarını karşılayacak vizyon belgeleri olmalı.
“Milli Enerji ve Maden Politikası” vizyon belgesi, üç sac ayağı üzerine kurulu. Bunlar, enerji arz güvenliğini sağlamak, enerjiyi yerlileştirmek ve enerji piyasası oluşturmak.
Üç aşamanın kapsamı ve sorumlulukları, enerji sektörünün tüm aktörlerini ilgilendiriyor. Dolayısıyla, tam teşekküllü bir enerji belgesinden bahsediyoruz. Yani, bu vizyon belgesi, bir yandan Türkiye'nin enerji üretiminden tüketimine kadar neler yapması gerektiğini adım adım açıklarken, aynı zamanda ülke kaynaklarından yararlanılması için Türkiye'nin jeofizik ve jeokimya haritalarının çıkarılmasına kadar uygulamaları da içeriyor.
Dolayısıyla, vizyon belgesi enerjinin karşılıklı aktörleri olan yatırımcılar ve karar vericiler için de bir yol haritası çiziyor.
Peki “Milli Enerji Ve Maden Politikası”Na Neden İhtiyaç Var?
Bunun bir çok nedeni var. Şöyle ki;
Türkiye'nin son 15 yılda ekonomide gerçekleştirdiği değişim ve dönüşümü enerji alanında da taçlandırması,
Türkiye'nin bulunduğu orta gelir grubundan yüksek gelir grubuna yani zengin ülkeler sınıflandırmasına dahil olması,
Türkiye'nin dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olması ve ekonomide daha yüksek GSYH ve dolayısıyla yüksek kişi başı gelire ulaşmak için gerekli enerjinin daha ucuz bir maliyetle elde edilmesi,
Enerji maliyetlerinde meydana gelecek dalgalanmaların ekonomiyi olumsuz etkilememesi,
Enerji arz güvenliğinin sağlanması,
Enerjide ülke ve kaynak çeşitliliğinin oluşturulması,
“Ararsan bulursun” mottosuyla Akdeniz ve Karadeniz'de petrol ve doğalgaz aramalarının yapılması,
Yerli enerji kaynaklarını kullanıma geçirilmesi,
Yerli üretimin artırılması, Ar-Ge'nin enerji sektöründe etkin hale getirilmesi ve rekabetçi bir sistemin kurulması,
Özel sektörün enerji sahasındaki rolünün arttırılarak Türkiye'nin küresel enerji oyununda güçlü bir oyuncu olmasının kolaylaşması,
Enerjide dışarıya yüzde 70 oranında olan bağımlılığın azaltılması,
Doğal gaz kaynaklarına sahip ülkelerle yaşanacak siyasi ya da teknik olası problemlerden kaynaklanacak riskleri azaltmak için doğal gazda depolama kapasitesinin arttırılması,
En önemlisi de Türkiye'nin enerjide ticaret merkezi olabilmesi için böyle bir stratejiye ihtiyaç olduğu açık.
Milli Bir Politika Olarak Bağımsız Enerji Politikası
Türkiye son 10 yılda enerji ithalatı için 44 milyar dolar, maden ithalatı için ise 10,6 milyar dolar fatura ödedi. Yani, toplam yıllık olarak 55 milyar dolarlık bir enerji ithalatı yapıldı. Bu fatura bedeli, aynı zamanda cari açık demek.
Eğer geçmişte yaşanan çelişkiyle karşılaşmak istemiyorsak, yani ekonomik büyüme artarken enerji faturası büyüyor diye ekonomik büyümede fedakârlık yapma tercihiyle yüzleşmek istemiyorsak ve cari açık-enerji ikileminin yer aldığı bu resmin kesinlikle değişmesi gerekiyor.
Ancak, bu durum yalnızca enerji alanıyla sınırlı kalmamalı. Bakan Albayrak'ın ifade ettiği şekliyle “bu resim sadece enerji politikaları ölçüsünde değil, büyüyen Türkiye'nin ekonomik altyapısı, özel sektörü ve bölgesel ve küresel bir oyuncu olması noktasında” ihtiyaç duyulan geniş bir vizyonla değişecek.
[Yeni Şafak 10 Nisan 2017].