17 Mayıs 2000. Akşam UEFA Kupası final maçı oynanacak. Galatasaray'ın o aşamaya gelmesi bile milleti coşturmuş. Bir de şampiyon olursak, var mı ötesi? Kampüse dev ekran kurulacağını duyunca, kardeşlerimi de alıp akşam 2. posta okula gidiyorum. Yüzlerce öğrenci çimleri doldurmuş. 90 dakika boyunca ve uzatmalarda, sevinç, stres, korku bir arada. Sonuç, 0-0. Kalbimiz artık durmak üzereyken, 4. penaltı hakkımızda kupa bizim. Kampüs yıkılıyor. Ortak coşku, birbirini tanımayan insanları dahi kaynaştırmış; eller, sloganlar, sevinç çığlıkları havada çarpışıyor. Yaşanan ve paylaşılan; milli sevinç, milli övünç… Zor zamanlardan geçiyoruz. Hepimizin ihtiyacı var.
SİHİRLİ DEĞNEK
15 yıl sonra bugün de, milli sevinçlere ve övünçlere her zamanki gibi ihtiyacımız var. Zira milli başarılar, millet olma duygusunu pekiştiren sihirli bir değnek. O gün UEFA Kupası ile halkımızı sevindiren ekibin başındaki Fatih Terim, bugün de İzlanda maçında bizleri gururlandıran A Milli Takım'ı yönetiyor. Acımızın içinde buruk bir memnuniyet bu elbet ancak sessizce de olsa sahiplenilmesi gereken yerli ve milli bir başarı…
Öte yandan, milli başarı sihrinin özellikle de şu hassas dönemde ülkeye dokunmasından ödü patlayan tahrik odakları, ortalığı karıştırmak için yine ellerinden geleni yapıyor. Nitekim Salı akşamı elde edilen milli galibiyetin tadını kaçırmak ve hatta durumu olaya çevirmek, yine fitne erbaplarının baş vazifesi oldu.
Benzer oyunbozanlık çalışmaları, aslında aynı gün bir dayanışma içindeydi. Zira yine Salı günü gündeme gelen ve tadı kaçırtılmak istenen bir diğer milli gelişme de, yerli otomobildi. O da bu topraklar için pozitif bir haberdi, o da tüm topluma adanmıştı ancak ülkenin bütüncül bir huzur yaşamasından huzursuz olan birileri, yine kör itham ve saldırılarla apar topar sahne aldı. Medyamızın söz konusu sözcüleri ve sosyal medyanın tetikçileri, millet henüz gururun g'sini yaşayamadan, işe çomak sokma vazifelerini icra etti.
Kızdım ve üzüldüm. Hatta birçok kişiden daha fazla... Zira bu iş için ne emekler harcandığını bizzat bilmekteyim. Yakın dönemde TÜBİTAK'ta yoğun mesai harcamış biri olarak; çıkılan noktanın, sarf edilen çabanın, kat edilen gelişmenin bizzat görgü şahidiyim.
Sadece bildiklerimden kaynaklı değil tabii kızgınlığım. Çok daha kapsamlı, çok daha geniş… Tam da Salı günkü yazımda altını çizdiğim, halkın düşünce sisteminin çarpıtılmaya çalışılmasına yönelik çalışmalara, bir büyük örnek daha gelmesine kızgınım. O halde milli başarılara gölge etmek isteyenler köşelerinde uğraşadursun, ben buyurun sizlere yerli araç konusunu kısaca özetleyeyim ki, düzgün düşünebilelim.
PLATFORM MESELESİ
Milli Ar-Ge üssümüz TÜBİTAK Gebze Yerleşkesi, birkaç büyük araştırma merkezini bünyesinde barındırıyor. Bunlardan biri de, Marmara Araştırma Merkezi (MAM). MAM, araştırma alanlarına göre ayrışmış enstitülere sahip. Bu enstitülerimizde, yerli teknoloji geliştirme misyonuna yönelik yürütülen/hedeflenen önemli projeler var. İşte bunlardan biri de, yerli araç.
MAM; araç teknolojileri, batarya teknolojileri gibi alanlarda zaten kıymetli bir birikime sahip. Ve şimdi ilgili birikimlerini yerli araç projesinde kullanarak, Türkiye için ekonomik ve teknolojik değeri olan bir ürün ortaya çıkarılmasına katkıda bulunmayı hedefliyor.
Öte yandan bildiğiniz gibi, yerli araç görüntüleri gündeme düşer düşmez, birkaç markaya/modele benzerlik bağlamında kopya eleştirilerine maruz kaldı. Bu noktada bilinmesi gereken temel husus ise, çalışmaların henüz erken devrelerini yaşadığı ve bu aşamada bir “platform” ihtiyacı olduğudur. Dolayısıyla, yerli araçta da bu yaklaşım benimsenmiş durumda. Pek çok ülkede çeşitli markalarca da istifade edilmiş olan “platform paylaşımı” uygulamasının nedeni ise, ürün geliştirme maliyet ve sürelerinden tasarruf avantajı getirmesidir.
2020 MODEL
İşte bu bağlamda, BST Bakanımız Fikri Işık'ın da dile getirdiği gibi, yerli araç konusunda güçlü bir uluslararası işbirliğinden yararlanılıyor. Tam da burada vurgulanması gereken ikinci önemli husus ise, tanıtılan prototiplerin nihai olmamasıdır. Zira yerli oto, söz konusu platform üzerinde geliştirilecek. Ve bir platformdan farklı farklı ürünler çıkabildiğinin de altını çizelim. Kısacası, bugün gördüğümüz araçlar, gerek tasarım gerekse teknoloji anlamında gelişecek ve değişecek.
Ve zaten odaklanılması gereken mevzu da tam burada yatıyor: Fikri mülkiyet hakkını elde edip bir yerli marka yaratmanın yanı sıra, uygulanacak özgün teknolojiler ile Türkiye'nin önemli kazanımlar elde edip bu alanda söz sahibi olması… Otomotiv sanayiinde yeni nesil teknolojilere hâkim olmak, bu bağlamda beni en heyecanlandıran hedef diyebilirim.
Önümüzdeki günlerde Bakanlık ya da TÜBİTAK'tan duruma netlik kazandıran kapsamlı açıklamaların gelmesi güzel olur ancak işin aslı kabaca bu şekilde diyebilirim. Umuyorum yerli otomobil, yoluna planlandığı gibi devam eder ve 2020 model başarılı bir Türk markasını sokaklarda görmek milletimize nasip olur. Tabii bu bağlamda, Ar-Ge'nin yanı sıra, ticarileştirme süreçlerinde de bugünden etkili adımların atılması şart.
Ve not düşmeden geçmeyelim: Genel anlamda, Ar-Ge ve ticarileştirme konularında sıkıntılarımız çok ve ekosistemde iyileştirilecek pek çok da husus var. Bu konuları kendi ellerimle burada da kaç defa yazdım. Ancak hayata gelen ve ilerlemeye çalışan projelerin de hakkını teslim etmek, onları doğduğu günden öldürmemek gerek.
Bu gerçeklerden hareketle; milli övünçlerimizi de, kederlerimizi de ortak yaşayabilmenin mühim olduğu şu günlerde;
A Milli Takımımıza Avrupa yolunda, yerli otomobil projemize ise çıkacağı her yolda sonsuz başarılar dilerim.
[Yeni Şafak, 16 Ekim 2015]