SETA > Yorum |
Güneşin Altındaki Yerimizi Alma Zamanıdır

Güneşin Altındaki Yerimizi Alma Zamanıdır

Çağımızın Casus Belli'si olan enerji, güçtür, özgürlüktür, güvenliktir, kalkınmadır. Ötesi var mı?

Hafta sonu, daldığım 3. çeyrek verilerinin arasından çarpıcı bir sonuçla çıktım: Enerji ve altın hariç yıllıklandırılmış cari açık, bu dönemde negatif seyretmiş. Bir başka deyişle, şu bizim meşhur cari işlemler dengesi, enerji ve altın ticaretini dışarıda tuttuğumuzda fazla verir olmuş.

Buradan çıkardığım ilk mesaj, büyümenin mütevazı seyrettiği bu dönemde, iktisadi aktivitenin enerji hariç ilgili ithalatı coşturmadan ilerlediği... Ancak bence asıl mesaj, enerji bağımlılığı meselemizin ne denli hayati olduğu.

Bu konuda temel çözümlerden biri malum, yenilenebilir enerji. Çok ayaklı bir konu olan yeşil enerjinin bugün değineceğim ayağı ise, güneş...

DÜNYA GÜNEŞE YÖNELDİ
Önce dünyaya bir göz atalım. 2000’lere 2 GW seviyesinde giriş yapan küresel kurulu güneş enerjisi, 2010 ve sonrasında yaptığı ataklarla hızlı bir büyüme sergileyerek 2013’te 139 GW düzeyine ulaştı. Bu ise, dünyada 70 milyon hane halkının elektrik ihtiyacını karşılayacak düzeyde fotovoltaik (PV) sistem işletiliyor demek.

Konuda bölgesel olarak, Avrupa lider konumda... Ülke bazında ise, şampiyon Almanya’yı, çılgın yatırımlarıyla basamakları zıplayarak çıkan Çin izliyor. Onu da, İtalya, Japonya ve ABD... Velhasıl, ortalama gelişim hızı da dikkate alındığında, güneş, dünyanın dört bir yanında ciddi talep görüyor.

GÜNEŞ HARİTASINDA IŞILDIYORUZ
Dönelim kendimize... Bulunduğumuz kuşağın getirmiş olduğu yüksek potansiyel, günlük 7 saati aşan güneşlenme süresi ve kayda değer ışınım şiddeti ile Türkiye’yi, alanda şanslı ülkeler arasına sokuyor.

Türkiye’nin en az güneş alan yerinin, tabiri caizse “güneşi sömüren” Almanya’nın en çok güneş alan yerinden daha zengin bir ışınıma sahip olduğunu söylemek, sahip olduğumuz fırsatı, sanırım en açık şekilde anlatır.

Peki, bu potansiyeli elektrik üretiminde değerlendirebiliyor muyuz? Şimdilik hayır denilebilecek kadar az. Henüz yolun çok başındayız. O halde neler yapıldı ve yapılmalı, bir bakalım.

LİSANSSIZ ÜRETİMİN ÖNÜ AÇILDI
Sektörün, ulusal elektrik ihtiyacını karşılamada etkin rol alabilmesi amacıyla, PV sistemlerin yaygınlaşmasıyla ilgili mevzuat çalışmaları, 2013’te tamamlandı. İlgili maddeler arasında göze çarpanlardan biri, kurulu gücü azami 1 MW olan “lisanssız” elektrik üretiminin hayata geçirilmesiydi.

Sonra dahası geldi. 7 Şubat 2014’te yayınlanan Milli Emlak Genel Tebliği, sektörü daha da hareketlendirecek bir unsur barındırıyor ve Hazine taşınmazları üzerinde yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı lisanssız elektrik üretimi yapılmasından bahsediyordu. Sektör heyecanlandı, kollar sıvandı. Çok sayıda yatırımcı, arazi derdine deva gibi gelen bu haberle, yaklaşık 3-4 ay süren ilgili kiralama sürecine başladı.

ARAZİ TEŞVİKİ ÇIKMAZA GİRDİ
Gelgelelim; talep edilen onca kurum görüşünün temini için ciddi anlamda emek ve sermaye harcayan yatırımcı, kiralama aşamasına gelindiğinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın (ETKB) engellemesiyle karşı karşıya kaldı.

Zira Maliye Bakanlığı’nın (MB) arazilere ilişkin verdiği izne rağmen, ETKB, kiralamaları durdurmuş durumda. Bu nasıl bir tezat diye soranlara gösterilen sebep ise, ilgili arazilerin büyük çaplı olmasından dolayı, lisanssız değil, lisanslı projeler için ayrılması gerektiği...

Şimdi bunu birkaç açıdan sorgulayalım. Birinci soru; öncelendiği anlaşılan lisanslı projelerdeki vaziyetimiz nedir? İncelediğimizde, Haziran 2013’te 600 MW’lık lisanslı kapasite için çıkılan başvuru sürecinde sadece 2 bölgenin ihalesinin yapıldığını, ihaleyi kazananların henüz lisanslarını alamadığını, geriye kalan yaklaşık 590 MW’lık kapasitenin ihalelerinin ise ne zaman yapılacağının belli olmadığını görüyoruz. Bu da bize, lisanslıda sürecin pek işlemediğini gösteriyor. Bu, başlı başına bir sorun.

Buradan hareketle, 2. soruyu soralım. Öyleyse takvimi belirsizlik taşıyan lisanslı projeler sebep gösterilerek, çok daha hızlı devreye alınabilecek olan lisanssız projelerin önü, arazi hususunda neden kesiliyor?

Anlaşılan o ki; burada da, verimlilik endişesi öne sürülüyor. Bu ise, gerçekçi bir yaklaşım değil zira verimlilik, güneş enerjisi gibi üniter kurulan santrallerde söz konusu olmuyor. 1 MW ya da 50 MW kurulan iki PV santralin verimliliği arasında bir fark yok. Nitekim bunlar, üniter santraller.

Yok, mesele santral bazında değil, alan çapında verimsizlikte ise de, trafo merkezlerinde yeterli kapasite olduğu sürece, yan yana birçok 1 MW’lık lisanssız projeyle istenen büyüklüğe ulaşılabiliyor. Mevcut şahıs arazilerinde bu şekilde uygulamalar mevcutsa, sorun nerede?

ENERJİMİZ BÜROKRASİDE HARCANIYOR
Bu bağlamda, aniden duran süreçle birlikte, 2015’te devreye alınabilecek ve toplamda 200 MW seviyesine yakın olduğu tahmin edilen çok sayıda proje heba olmaya aday. Konu çözülmezse, MB’nin çıkardığı yönetmeliğe dayanarak ciddi nakit ve vakit harcayan yatırımcılar mağdur durumda kalırken, 100.000 konutun ihtiyacını karşılayacak bu fırsata sırtımızı dönmüş olacağız. Engelin kaldırılması halinde giderek katlanacak yatırım ve enerji potansiyelini hesaba katmıyorum bile...

Son yıllarda yeşil enerjiye yönelik çalışmalar hem sektör hem de Türkiye için umut verici oldu ancak mevcut tıkanıklıklar, umutları sarartıyor. Oysa güneşi de içeren yerli enerji üretimi planı, Başbakanımız'ın geçenlerde açıkladığı reform paketinin ilk maddeleri arasında...

Güneşte, “lisanslı” bir türlü ilerlemezken, koşmak isteyen “lisanssız” ise, şahıs arazilerinde bir miktar yol kat etmekle birlikte, hızına hız katacak Hazine arazisi teşvikinde çıkmaza girmiş durumda. Devletimizin, bu sorunları çözerek, hem yatırımcımıza hem de milli enerjimize sahip çıkması gerekiyor.

Bu anlamda, ETKB ve MB, konuyu aralarında acilen etkin bir çözüme kavuşturmalı. Ön izinleri tamamlanarak sadece kiralanmayı bekleyen arazilerin, ilgili “lisanssız” proje yatırımcılarına tahsisi sağlanmalı. Öte yandan, önünü göremeyen “lisanslı” proje süreçleri de, acilen işler hale getirilmeli.

Zira enerjimizin bürokraside harcanmasına, artık dur demenin vakti geldi.

Çağımızın Casus Belli’si olan enerji, güçtür, özgürlüktür, güvenliktir, kalkınmadır. Ötesi var mı?

O halde “şimdi, güneşin altındaki yerimizi alma zamanı”dır.

[Yeni Şafak, 25 Kasım 2014].