Siyasetin trendlerini okuyamayan siyasetçi hızlı bir şekilde tarihin sayfaları arasında kaybolur. Darbe girişimini bastıran Türkiye toplumu demokrasi nöbetlerinde yeni bir siyasi uzlaşmanın temellerini attı. Türkiye'nin refahını, güvenliğini ve bütünlüğünü korumak için seferber olan sivil bir dalga oluştu. Güncel parti siyasetinin ötesine giden bir haleti ruhiye oluştu. Vatan, devlet ve demokrasi kavramlarını ortak milli menfaat çerçevesinde gören kapsayıcı bir zihniyetin temelleri atıldı. Bu sivil dalganın meydanlardaki son halkası bu yarın Yenikapı'daki "Demokrasi ve Şehitler Mitingi" olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daveti üzerine AK Parti, MHP ve CHP genel başkanları da mitingde konuşmalar yapacak. Batı kamuoyundaki " Türkiye karşıtlığına" en güzel cevabın siyasi partilerin darbe karşıtlığında birleşmesi ve bunu ortak bir mitingle taçlandırması. Kılıçdaroğlu'nun da ilk baştaki "Erdoğan'a yarayacak endişesini" yenmiş olması ayrıca sevindirici. Malum CHP'den gelen ilk katılmama kararının gerekçesinde Erdoğan'ın "dışarıda azalan şahsi itibarının muhalefet liderleri üzerinden bu yolla yükseltilmeye çalışıldığı kuşkusu" dile getirilmişti. Bu kuşkunun Batı basınının 15 Temmuz gecesinden itibaren kullandığı "bu iş otoriter Erdoğan'a yarayacak" söylemi ile benzerliği rahatsız ediciydi. Hatta benim zihnimde CHP'nin Türkiye toplumunun yeni trendinden ve dip dalgalarından kopuk bir yöne gittiği kaygısını doğurmuştu. Zira 15 Temmuz'a tepkiyle meydanlara çıkan demokrasi nöbetçileri üzerine yapılan çalışmalar CHP seçmenini de içine alan yeni bir siyasi algı haritasının oluştuğunu gösteriyor. SETA ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi tarafından yapılan iki ayrı çalışmada da farklı ideolojik akımlara mensup insanların "vatan sevgisi" etrafında birleştiği görülüyor. CHP tabanından katılımcıların da kemikleşmiş Erdoğan eleştirisini terk etmekte olduğu ve hatta Türkiye'nin geleceği için cumhurbaşkanına kısmen desteğe dönüştüğü anlaşılıyor. Özellikle kadın seçmenler nezdinde... Demokrasi nöbetlerindeki insanların Cumhurbaşkanına güveni yüzde 95 seviyesinde. Kuşkusuz bunun sebebi darbe gecesinde milletimizi meydanlara çıkarmada kritik rolün Erdoğan'ın liderliğine irtibatlı olması. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: 15 Temmuz sonrasında siyasetin kodları öylesine değişti ki; Erdoğan karşıtlığı siyasi partilere zarar verecek bir noktaya vardı. İstikrar, güvenlik ve gelecek kavramları Erdoğan'ın liderliğiyle gittikçe özdeşleşmekte. Muhalefet "Erdoğan olgusunu" hala siyasi bir malzeme olarak kullanmak istiyorsa yeni bir dil ve siyaset tarzı üretmek zorunda. Bu dilin eleştirelliğini olumlu ve sahiplenici temalar üzerinden kurması elzem. Erdoğan ötekileştirmesi denizi bitti artık ve ülkeye yabancı marjinal batıcılığın özelliği olarak formatlandı. Aslında CHP bugünkü geniş uzlaşma ortamında iyi bir çıkış yapabilecek şansa sahip. Batı basınında Erdoğan üzerinden yapılan Türkiye karşıtlığını zayıflatmakta CHP'li siyasetçilerin ciddi bir katkısı olabilir. Daha önce muhalefetin AK Parti'ye karşı kullandığı argümanlar tüm Türkiye ile eşdeğer hale getirildi. Ülke olarak kendi kendimizi bu ağır hava ile boğar hale geldik; ki 15 Temmuz bile uluslararası kampanyanın cenderesini kıramadı. Batılı "dostların" Türkiye'deki demokrasiyi, laikliği değil somut çıkarlarını öncelediği artık aşikar hale geldi. Böylesi bir ortamda demokrasi nöbetlerini "İslamcı diktatörün azgın kitlesi" olarak sunan yaklaşıma karşı çıkmak CHP'ye yeni bir siyasi alan yaratabilir. "Muvafık muhalefet" olma korkusu Türkiye aleyhindeki gidişata "sessiz kalma" sorununa dönüşüyor. Yenikapı ruhu bu ikilemden çıkmayı mecbur kılmakta. Aksi takdirde siyasetin yeni trendi elden kaçabilir. Toplumun uzlaşma anlarını kaçırmak da siyasetçinin en büyük hatası olur.
[Sabah, 6 Ağustos 2016].