Bu gece, bir yıl önceki o hain saldırıyı "vatan sevgisiyle" boğmuş olmanın mutluluğunu yaşayacağız... Cemil Meriç'in "bu ülke" dediği Türkiye'nin geleceğine sahip çıktığımızı göstermek için... Teyakkuzu kaybetmeden bir şenlik havasıyla kutlayacağız demokratik direnişimizi. Darbecilerin devletimize, demokrasimize ve yurdumuza kast ettiği yerlerde olacağız. Millet Meclisi önünde, Şehitler Köprüsü'nde, Külliye önünde ve Anadolu'nun sala okunan bütün kent meydanlarında... Tanklara, kurşunlara vücudunu siper edenler kahramanlarımız için dualar okuyacağız. Yeni nesillere o geceyi ve sabahını anlatmayı ihmal etmeyeceğiz. Millet olma duygusunun temeline 15 Temmuz sivil direnişini yerleştireceğiz. Hepimizin tek sığınağı olan ülkemizi gelecekte de her çeşit saldırıdan korumak için 15 Temmuz'u siyasi bilincimizin işaret taşı haline getirmek zorundayız. Kimliğimizin kurucu "sembolleri" arasına katarak vatandaşlarımızın sosyalleşme süreçlerinin parçası yapmalıyız. Ders kitaplarından belgesellere, filmlerden akademik çalışmalara kadar birçok etkinlikle siyasi-sosyal muhayyilemizin pusulası haline getirmeliyiz. Bu hissiyata "15 Temmuz'un üzerine titremek" diyorum. Anlık bir duygudan değil uzun vadeli, kurucu bir bilinçten bahsediyorum. Ve yine bu bilincin vazgeçilmez parçası olan "demokrasi nöbetlerinin teyakkuzunu" korumak zorunda olduğumuz kanaatindeyim. Nasıl 17-25 Aralık yargı darbe girişimlerinin ürettiği siyasi bilinçlenme 15 Temmuz darbesini boğduysa, "nöbet teyakkuzu" da henüz bitmemiş bir türbülansa karşı bizi muhafaza edecek. Ve yarınlarımızı garanti altına alacak... İşte bu sebeple 15 Temmuz demokratik direnişini mahkûm edecek, itibarsızlaştıracak her türlü iç ve dış saldırılara karşı müteyakkız olmak zorundayız. Böylesi bir zorunluluk için sayılabilecek bir sürü sebep var. İkisini söylemek yeterli olur sanırım. İlki, 15 Temmuz gecesinde gidişatı gözleyerek "bu Erdoğan'a yarar" söylemini seslendirenler aynı pozisyondalar... Bunu anlamak için son birkaç gün batı medyasında çıkan yazılara bakmak yeterli. Hâlâ, darbenin failinin "şüpheli" olduğundan, "içeride büyüyen muhalefetten" ve "Erdoğan'ın diktatörlüğe yürüdüğünden" dem vuruyorlar. İkincisi ise "20 Temmuz sivil darbesi" iddiasının 15 Temmuz direnişinin karşısına konumlandırılması. 27 gün süren demokrasi nöbetlerinin ana motivasyonu Türkiye sevdasıydı. İnsanımızı sokaklara döken camilerden okunan salalardı. Cumhurbaşkanımızın milletimizi meydanlara çağırmasıydı. Bu çağrıya icabet ederek Boğaziçi Köprüsü'ne yürüyen birisi olarak bu milletteki "nöbet ruhuna, teyakkuzuna" şahit oldum. Köprüdeki tanklar "ülkeme yakışmıyor" diyordum içimden. Zira kurşunlardan korkmayanların asaleti ile doluydu etrafım. Her kesimden insan, ülkesinin "Suriye olmaması" için fedakârlığa hazırdı. Ve bu insanların teslim olan askerlere muamelelerinde "merhamet dolu" yüreklerini gördüm. Sabahın güneş ışıkları ile Boğaz'ın incisi Şehitlerin madalyası olmuştu. Tankların üzerindeki gençleri gördüğümde ise ülkeme yakışan şeye tanık olduğumdan dolayı Rabbime hamd ettim.
[Sabah, 15 Temmuz 2017].