Amerikan Başkanı Trump’ın açıklamalarına bakıldığında Washington’un İran politikasının giderek daha da sertleşeceği ve ABD’nin bu konuda “müttefiklerine” baskıyı artıracağı görülüyor.
Zaten İran ekonomisi bu baskıyı üzerinde yoğun bir şekilde hissetmeye başladı.
İran’la ekonomik ilişkileri yoğun olan ülkeler de doğal olarak aynı baskıya maruz kalıyorlar. Bunların arasında Türkiye de var.
ABD, her zaman olduğu gibi, bir ülkeye karşı kendi politikasını belirledi ve dünyanın diğer ülkelerinin de bu politikaya ayak uydurmasını bekliyor. Hatta onları bu politikaya uygun davranmaları konusunda zorluyor.
Bu meselede Türkiye’nin tavrının ne olması gerektiğine doğru cevap verebilmek için üç noktayı aydınlatmak gerekir:
- ABD’nin İran’ı hedef seçmesinin nedeni nedir?
- Ankara, Washington ile birlikte hareket ederse bunun Türkiye’ye ekonomik ve siyasi maliyeti ne olur?
- Ankara, Washington’un baskılarına karşı çıkarsa bunun Türkiye’ye maliyeti ne olur.
ABD’nin İran’ı hedef seçmesinin temel nedeni Trump’ın ileri sürdüğü gibi İran’ın nükleer alandaki faaliyetleri olmadığı görülüyor. Zira bu konuda 2015 yılında imzalanan kapsamlı anlaşmayla İran’ın nükleer silah üretmesinin önüne geçecek etkili bir denetim mekanizması kuruldu ki, bu anlaşmanın en önemli mimarı da dönemin Amerikan Başkanı Obama idi.
Bu durumda Trump yönetiminin İran’a yönelik baskıyı artırmasının asıl sebebinin, Trump ve kurmaylarının satır aralarında çokça zikrettikleri gibi, Tahran yönetiminin Orta Doğu’daki diğer ülkeleri hedef alan faaliyetlerine sınırlama getirmek olduğu görülüyor. Bu baskının sonucunda İran’daki rejimin yıkılması da ikincil hedef olarak ortada duruyor.
Şimdi şu soruya cevap aramak gerekiyor: İran’ın bölgedeki yayılmacı politikalarının sona erdirilmesi Türkiye’nin de yararına değil mi? Bu durumda Türkiye’nin de ABD’nin İran’a yönelik bu baskı politikasına destek vermesi gerekmez mi?
Evet, Türkiye de İran’ın başta Suriye ve Irak olmak üzere bölge ülkelerine yönelik nüfuz politikasından rahatsız ve buna karşı mücadele de ediyor, ancak Trump yönetiminin Tahran’ı sınırlandırıp önlerini açmak istediği İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan yayılmacılığı da Türkiye’yi rahatsız ediyor.
Orta Doğu’da yaşanan İran-Rusya ile ABD-İsrail-BAE-Suudi Arabistan kamplaşmasında Türkiye’nin taraf olması gerekmiyor. Dolayısıyla bu kamplaşmanın göstergesi olan baskı politikalarına da destek vermesi gerekmiyor.
İkinci soruya gelirsek, Türkiye’nin İran meselesinde ABD ile birlikte hareket etmesinin kendisine ciddi ekonomik ve siyasi maliyetleri olacağı tespitini yapmak gerekir.
ABD’nin İran yaptırımlarına uymak, Türkiye’nin önemli ticaret ortakları arasında yer alan ve enerji ithalatında tek taraflı bağımlılıklar oluşmasına engel olan İran ile ekonomik ilişkilerinin ciddi zarar görmesi anlamına gelecektir. Türkiye’nin enerji ihtiyacının çok büyük kısmını dışarıdan temin etmek zorunda olduğu düşünüldüğünde, İran gibi önemli bir tedarikçiyi kaybetmesi bu alanda Rusya’ya olan bağımlılığını artıracaktır.
Ayrıca Türkiye’nin ABD-İran kavgasında Washington’dan yana tavır göstermesi İran ile siyasi ilişkilerinin bozulması ve son dönemde söz konusu olan güvenlik iş birliğinin de sona ermesi anlamına gelecektir.
Ankara’nın, Washington’un baskılarına karşı çıkmasının Türkiye’ye maliyetinin ne olacağı sorusuna gelirsek, kuşkusuz Amerikan yönetimi bu konuda Türkiye’yi kendi çizgisine çekmek için elinden geleni yapacaktır. Bu konuda ilk akla gelen ise, İran’la ekonomik ilişkilerini aynı şekilde sürdürmek isteyen Türkiye’nin kendisinin de Amerikan yaptırımlarına maruz kalabileceğidir.
Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın, Türkiye’nin tek taraflı Amerikan yaptırımlarına aykırı davranması nedeniyle bu ülkede hapiste olması Washington yönetiminin bu konuda neler yapabileceğinin bir örneği.
Uluslararası hukuku hiçe sayan, kendisinden önceki yönetimlerin imzaladığı anlaşmaları yırtıp atan ve bu tavrıyla bütün dünya ülkelerini karşısına almaktan çekinmeyen Trump yönetimi, İran meselesinde Türkiye’nin canını sıkacak adımlar atabilir. Ancak bu Türkiye’nin ABD’nin hukuksuz adımlarına destek vermesi için bir gerekçe değildir.
Papaz Brunson meselesi de gösteriyor ki, kendisi de ABD’den gelen hukuksuz baskılara maruz kalan Türkiye’nin İran’a yönelik güç politikasına destek verecek tavırlardan uzak durması doğru olandır.
[Türkiye, 27 Temmuz 2018].