Rusya'nın Ukrayna işgali, uluslararası sistemin 3. Dünya Savaşı'na giden bir sürece girdiği kaygısını doğurdu. Büyük krizlerde kaçınılmaz şekilde insanlığın tükendiği korkunç trajediler olarak dünya savaşları akla geliyor. İki yıl önce koronavirüs pandemisi başladığında dünyanın 1. Dünya Savaşı'na benzer bir dönemde olduğu fikri öne çıkmıştı. "Nükleer savaş" korkusunun patlak verdiği Ukrayna krizinde de 2. Dünya Savaşı öncesi ile bugün arasında benzetmeler yapılıyor. Rus lider Putin'in Hitler gibi yatıştırılmamasını isteyenlerin zihninde meşhur Münih düzenlemesi var. Büyük güç rekabetinin artık yeni bir aşamasında olduğumuz net. Rus imparatorluğu hayalini açıkça ortaya koyan Putin'in sadece eyleminin değil söyleminin de önemli kırılmalar getirdiği açık. Ülkesinin güvenliği bahanesiyle Ukrayna'ya saldıran Putin, bütün büyük ve bölgesel güçlere tehlikeli bir mesaj veriyor: Her ülke milli güvenliğini temin için revizyonist davranabilir. Bu mesaj ülkeler arasındaki dondurulmuş sorunları, tartışmalı alanları aktive etme tehlikesine sahip. Ancak son iki, üç gündür yapılan "3. Dünya Savaşı" ve "nükleer savaş" tartışmasının çok tedirgin edici olduğu ve uzun vadeli etkilerinin olacağı görüşündeyim.
Nükleer Cin Şişeden Çıktı mı?
Önce Rus lider Putin'in iddialı Rusya güvenliği söylemleri bir yana savaş başladıktan birkaç gün sonra nükleer kartı çıkarması dünyayı şoke etti. Sonra ABD Başkanı Biden ağır ekonomik yaptırımların alternatifinin 3. Dünya Savaşı olduğunu söyledi. En son da Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Ukrayna'nın silahsızlandırılmasını konuşurken Rusya'ya bu ülkeden nükleer tehdit geldiğini iddia etti. Ve 3. Dünya Savaşı'nın "nükleer ve yıkıcı olacağını" söyleyiverdi. Lavrov dün, "Nükleer silahlar bizim değil Batı'nın aklında olan şey" dese de şu cümleleri de sarf etmeyi ihmal etmedi: "Nükleer savaş olasılığı konuşuluyor. Ancak bunu biz demiyoruz. Bize karşı gerçek bir savaş başlarsa bu planları yapanlar bunu düşünmeli." Geçmiş olsun. Bu sözler sadece Rusların itibarlarını korumak için sarf edilmedi. Nükleer cin artık şişeden tümüyle çıktı. Elbette nükleer güç sahibi olmanın caydırıcılığı biliniyordu. Birçok ülkenin bu gücü elde etmek için gayret ve niyetleri konuşulurdu. Şimdi nükleer güce sahip olmak ne demek sahada gözlerimizin önünde cereyan ediyor. Odadaki fil şu sorunun kendisi: Rusya gibi bir büyük gücün "3. Dünya Savaşı" ile başlayan "nükleer tehdidi" ne anlama geliyor?
Tırmanma Kaçınılmaz
Bu tehdidin Ukrayna'yı teslim olmaya itmek ve Batı ittifakına "Ukrayna'ya askeri yardım yapmayın, işimi zorlaştırmayın gerekirse konvansiyonel savaşın ötesine geçerim" mesajı vermek için yapıldığı ortada. Ancak Rusya'nın eylem ve tehditleriyle tetiklenen güvenlik kaygıları bizi nükleer dahil aşırı silahlanmanın artacağı bir dünyaya götürüyor. Geniş spektrumlu bu dönüşümün ilk safhası AB'nin askeri yardımıyla Ukrayna krizinin bir "Avrupa savaşı" formuna bürünmesi. Gönüllü savaşçılara açılan Ukrayna sınırları yabancı savaşçı olgusunun yeni bir örneğini üretmeye namzet. Yaptırımların ekonomik alanla sınırlı kalmayarak sosyal ve kültürel alanlarda Rusya'yı ve Avrupa'daki Rusları izolasyona dönmesi. İkinci safha savunma bütçelerinin kaçınılmaz büyümesi. Almanya 100 milyar euroluk yeni savunma bütçesi ile Avrupa stratejik dengesini değiştirecek bir karar aldı. Üçüncü aşama, Ukrayna işgalinin sonucuna bağlı olarak büyük güçlerin kriz noktalarındaki politika değişimleri. Sözgelimi, "Çin, Tayvan'ı işgal eder mi? Japonya Kuril Adaları ile ilgili ne yapar?" soruları artık daha sahici sorular. Dördüncü aşama da gücü yeten ülkenin ister kendini korumak ister güvenlik sorunlarını çözmek için olsun, nükleer silah edinme arayışının hızlanması.
[Sabah, 4 Mart 2022].