Dünya enteresan bir dönemden geçerken dış politika da bu durumdan nasibini alıyor. Sadece Türkiye değil, dişe dokunur tüm devletler ciddi ve çözülmesi zor sorunları barındıran bir atmosferde dış politika yapıyor. 2017, dış politik gündemin ilginçleştiği, yoğunlaştığı, gerildiği bir sene oldu. Suriye ve Irak’ta yaşananlar küresel siyaseti şekillendirdi, bundan sonra da şekillendirecek. Küreselle bölgesel ve yerelin iç içe girdiği 2017’nin 2018’e mirası maalesef iç açıcı değil. Olumlu sayılabilecek gelişmelerden birisi, son birkaç senemizi meşgul eden DEAŞ’ın Suriye ve Irak’ta toprak hakimiyetini büyük ölçüde kaybetmesiydi.. Fakat DEAŞ’a karşı ortaya koyulan mücadeledeki yapısal sorunlar maalesef bu olumlu havanın ileride dağılabileceğine işaret etmekte.
Irak’ta Haşd-ı Şaabi ve Irak ordusu, Suriye’de ABD destekli PKK ve rejim-İran-Rusya troykası eliyle yürütülen operasyonlar sonucu DEAŞ’ın toprak hakimiyeti eridi.
DEAŞ yükselme hızında çöktü. Fakat Irak’ın DEAŞ sorununu gerçekten çözebilmesi, askeri mücadeleden de çok iç barışı yakalamasına bağlı.
Bunun yolu da şimdiye kadar elbirliğiyle marjinalize ettikleri Sünnilerin, Iraklılık kimliği altında siyasi süreçlere katılmasından geçiyor. Ayrıca güvenlik birimleri bir an önce dini sembollerden, mezhepçilikten, hizipçilikten arındırılmalı ve Iraklıların hepsinin benimseyeceği bir üst kimlik etrafında organize edilmeli.
Suriye’de ise DEAŞ’a karşı birçok tiyatronun sahneye koyulduğunu şimdilerde de biliyoruz, ilerde daha net bir şekilde göreceğiz. ABD PKK’ya verdiği askeri destekle sadece bir şeytan büyütmedi, aynı zamanda DEAŞ türevleri için de varlık sebebi oluşturdu. ABD bundan sonra ya PKK’yı bırakıp DEAŞ’la mücadeleyi meşru zemine çekecek; ya da PKK ile birlikte Suriye’de batağa batacak, kayıp verecek. Rejim-İran-Rusya üçlüsü ise Suriye’de sorunun kaynağını DEAŞ olarak resmetseler de; sorun ortada ve canlı bir şekilde duruyor ve çözülmeyi bekliyor. Suriye, Suriye halkının istekleri doğrultusunda reforme edilmezse yeniden başa döneriz. Çatışmaların nispeten hafiflediği şu günlerde bunun idrak edilmesi gerek.
Burada Türkiye’ye özel bir parantez açalım ve Fırat Kalkanı ile DEAŞ’a karşı ortaya koyulan mücadeleyi diğerlerinden ayıralım. Zira DEAŞ’ın sınır hattından tamamen temizlenmesiyle biten askeri operasyonun sonrasında hâlâ devam eden bir istikrar operasyonu var. DEAŞ’tan temizlenen bölgelerde eğitimden ekonominin canlanmasına, güvenlikten fiziki altyapıya kadar birçok alanda çalışma yürütülüyor. Bu sebeptendir ki Suriyeliler bu bölgede yaşamak için ülkelerine geri dönüyor. Sahada DEAŞ’a karşı mücadele ettiğini iddia edenlerin Türkiye’yi örnek alması lazım. Hem Irak’ta hem de Suriye’de huzur ve istikrar amacı taşıyanların kapısını çalması gereken ilk ülke Türkiye’dir. Irak ve Suriye’de çözümün anahtarı Türkiye’dir.
Önümüzdeki dönemde mutasyona uğramış bir DEAŞ problemiyle ve onun saçaklanmalarıyla tüm dünya yüzleşecek. 2018 senesinde ayakları yere basan, kapasite-araç-konjonktür üçlemesini maksimum derecede kullanan, sürdürülebilir istikrarı sağlamak için inisiyatif alan bir Türkiye’ye bölgemizin ve dünyanın ihtiyacı var.
Zira küresel siyasetteki bu çalkantı döneminde istikrarlı Türkiye’nin oynayacağı dengeleme, çatışma çözümü ve yeniden inşa rollerinin başka bir alternatifi yok.
[Akşam, 1 Ocak 2018].