"Gerçeği insanlara ulaştırmakta gayret gösteren bütün kurumlara teşekkürü borç bilmeliyiz"
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, Gazze'de her 10 dakikada bir çocuğun öldüğünü, sivillerin, yardım konvoylarının, camilerin, kiliselerin, okulların, hastanelerin ve her türlü insani ortamın bombalandığı söyledi.
Duran, ikiyüzlü bir hegemonyanın İsrail'in yanında taraf tuttuğunu, bunun örneğinin Irak ve Afganistan işgalinde de görüldüğünü kaydetti.
"Burada Anadolu Ajansı ve buna benzer gerçeği insanlara ulaştırmakta gayret gösteren bütün kurumlara teşekkürü borç bilmeliyiz." diyen Duran, İsrail'in, Hamas'ın saldırısını, terör örgütü saldırısı olarak formüle ettiğini ve bunun üzerinden baskı oluşturduğunu anlattı.
Duran, bölgede savaş değil, büyük oranda katliam yaşandığına işaret ederek, "Bir direniş var elbette işgale karşı ama bunun 2 ülkenin savaşı olarak görülmesi çok zor. Ortada bir ülke de yok. Gazze dediğimiz yer, neticede etrafı çevrili, yani 16 yıldır abluka altında olan bir yer." dedi.
Arap isyanlarının, İsrail'in önünü açtığı, rahatlattığı bir ortamda, birçok bölge ülkesinin iç savaş ve krizlerle uğraştığını vurgulayan Duran, İsrail'in 2 devletli çözüm ihtimalini tümüyle bir kenara bıraktığını ve tacizlerine, saldırılarına devam ettiğini kaydetti.
BM ve diğer ülkelerin yaklaşımına da değinen Duran, "Bu kadar acımasız davranan İsrail'e batı kamuoyunun, nihayetinde halklar bazında tepki vermeye başlaması iyiye işarettir. Baskıyla hegemonyayla bazı şeylerin örtülemeyeceğini bize göstermektedir. Bundan elbette enformasyon ve söylem kavgasında İsrail'in moral üstünlüğünü kaybettiğini söyleyebiliriz. Fakat şunu da hatırlamak lazım; İsrailliler bunu da çok umursamıyorlar. Şu an için uluslararası sistemdeki en önemli şeyin güç olduğunu, hukuk, insan hakları ve değerlerin olmadığını bir kez daha dünya gördü." ifadelerini kullandı.
Duran, Müslüman toplumda halklar bazında verilen tepkinin, liderler düzeyinde organize güce ve gündeme dönüşmediğine dikkati çekerek, "12 Kasım'da İslam İşbirliği Teşkilatının toplantısı olacak. Orada bu konu tekrar gündeme gelecek. Bakalım orada buna dair neler söyleyecekler ve neler yapabilecekler. Orta Doğu'da tekrar diplomasi canlandı. Amerikan Başkanı ve bazı Avrupa cumhurbaşkanı ile başbakanlarının İsrail'i ziyaretinin yanı sıra bölgede diplomasi var. Türkiye bu anlamda önemli diplomatik hareketlilik içerisinde." diye konuştu.
Türkiye'nin bölgedeki sorunlu meselelerle ilgilenmemesi gerektiği yönündeki söylemlerin, Türkiye'yi sınırlandıran dil olduğunu vurgulayan Duran, "Türkiye'nin çevresindeki sorunlara müdahil olmadan kendi güvenliğini sağlamayacağı bu kadar netken bizi pasifliğe çağıran, bizi sakin durmaya çağıran yaklaşımın doğru olmadığı kanaatindeyim." dedi.
"İsrail 75 yıllık zulmünü tartışmaya açtı"
Gazeteci İhsan Aktaş da sürecin tarihine değinerek, "Bu savaş neyi değiştirdi? Ben çok şeyi değiştireceğine inanıyorum." ifadesini kullandı.
[caption id="" align="aligncenter" width="750"]
Gazeteci - Yazar Ä°hsan AktaÅŸ[/caption]
Filistin meselesinin, 1970'lı yıllarda birinci mesele olduğuna, bu konuya ilginin zamanla azaldığına işaret eden Aktaş, "Sadece Türkiye kamuoyuna bakacak olsak herkes bir Filistin tarihine odaklandı, İsrail'in 75 yıllık zulmüne odaklandı. Aslında bir yönüyle İsrail 75 yıllık zulmünü tartışmaya açtı. Bu çok önemlidir. Herkes doğuda, batıda isyan eden, gösteriler yapanlarla bunu görmeye başladı. Filistin-İsrail meselesini bize sıfırdan öğretmeye başladı." değerlendirmesinde bulundu.
Amerika ve Avrupa ülkelerinin tutumlarını da örneklerle anlatan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğine ve Türkiye'nin bu konudaki tutumuna değinen Aktaş, "Dünyanın birçok entelektüel vizyonlu insanıyla görüştüğüm zaman, Recep Tayyip Erdoğan'ın dünyada lider olarak nasıl ayrıştığını da vurguluyor." şeklinde konuştu.
İsrail'in yoğun bombardımanına rağmen Gazze'de habercilik mücadelesini sürdürüyoruz
"Uluslararası medya diye tabir ettiğimiz ve kendisini tarafsız olarak nitelendiren bir medya yok fakat 'öyleymiş gibi yapan' medya var." diyen Karagöz, her medya kuruluşunun editöryal duruşu bulunduğunu ve bu duruşun en birincil kaynağının sahiplik olduğunu anlattı.
Karagöz, uluslararası medyada 5-6 büyük medya şirketinin, televizyonlara, haber portallarına, gazetelere ve dergilere sahip olduğuna değinerek, The New York Times, CNN, The Wall Street Journal, Fox News, aynı şekilde Türkiye'de site ve gazetelerin sahipliğine bakıldığında, editöryal duruşun o sahipliğe göre şekillendiğini aktardı.
İkinci etkenin devletler olduğuna, söz konusu medyanın hangi devletin sınırları içerisinde faaliyette bulunduğunun etkisine işaret eden Karagöz, "Küresel bir medya eğer merkezini Amerika Birleşik Devletleri olarak belirlemişse çok ayrışmaz. Zaman zaman birkaç konuda eleştirel yaklaşım sergiler ama asla çok ayrışamaz. ABD devlet politikasından Amerikan medyası çok ayrışamaz. Sözel anlatılarda bağımsızlık, gazetecilerin tarafsızlığı gibi söylemler, çok dinlediğimiz masallardır. Fakat gerçekte Amerikan devleti nasıl refleks gösterirse, kendilerini en bağımsız ilan eden medya kuruluşları da üç aşağı beş yukarı öyle refleks gösterir." diye konuştu.
Karagöz, Mısır'da darbe gerçekleştiğinde kendisinin New York Times'ta çalıştığından bahsederek, dönemin Dışişleri Bakanı John Kerry'nin darbeyi "demokrasinin restorasyonu" olarak tanımlamasının ardından gazetenin, olayı birinci sayfadan "Havai fişekler ile Mursi devrildi" şeklinde verdiğini kaydetti.
[caption id="" align="aligncenter" width="750"]
Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Serdar Karagöz[/caption]
Gazze'deki hastaneye yönelik saldırıda editöryal müdahale örneği
Karagöz, İsrail-Filistin konusunda da durumun aynı olduğunu, olayların başında Amerikan Ulusal Güvenlik Danışmanı'nın 7 Ekim gününü, "kışkırtılmamış terör örgütü Hamas militanlarının saldırısı" olarak tanımladığını aktararak, "Bakın her kelime çok önemli. Bu ne demektir? Diyor ki, 'Teröristler kışkırtılmadılar ama saldırdılar. Bütün hikayeyi, bütün haklı çıkartmayı bunun üzerine kuracaksınız.' Bu 'İsrail'in kendini savunmaya hakkı vardır' cümlesinden bir önceki cümledir. 'Kışkırtılmamış Hamas teröristleri tarafından yapılan saldırı neticesinde İsrail'in kendini savunma hakkı vardır.' Bitti. Amerikan medyası işte bütün hikayeyi bunun üzerine kurdu." ifadesini kullandı.
New York Times'ta yer alan İsrail savaş uçaklarının Gazze'de hastaneyi vurmasıyla ilgili haberi örnek gösteren Karagöz, saldırı olarak verilen haberin, editöryal müdahalenin ardından faili gizlenen patlama haberine dönüştüğünü vurguladı.
Gazze'de canı pahasına görev yapan kadrolu ve serbest haberci 23 kişi olmak üzere 63 çalışma arkadaşıyla Filistin'de görevlerini sürdürdüklerini bildiren Karagöz, şöyle konuştu:
"İki arkadaşımızın ailesiyle kaldığı ev vuruldu. Anne babaları vefat etti, buna rağmen orada habercilik mücadelesini devam ettiriyorlar. Ve yaptığımız iş esasında, uluslararası hukuk için delil toplamaktır. Anadolu Ajansı muhabirinin bir anlık dikkati, orada fotoğrafları alıyor, o fotoğraftaki kodlardan bunun fosfor bombası olduğu delillendiriliyor. Bir kare fotoğraf, belki 1 yıl sonra, belki 5, belki 10 yıl sonra, günün birinde bu katliam geriye dönük yargılandığında Anadolu Ajansının çektiği o fotoğraf tarihe delil olarak geçecek."
Karagöz, AA çalışanlarının bu görevi para için yapmadığına dikkati çekerek, "Kendileri, şu an tarihe geçtiklerinin ve dünyanın akışına etki ettiklerinin bilincinde olarak yapıyorlar. 63 kahraman habercimizle şu an orada hakikatin mücadelesini veriyoruz. Merkezdeki arkadaşlarımız da Teyit Hattı'yla İsrail'in manipülasyonunu, dezenformasyonunu engellemeye çalışıyorlar. Pek çok konuyu biz düzelttik." dedi.
AA Teyit Hattı ile gelişmeler karşısında, İsrail'in yaklaşımına yönelik uluslararası medyanın diline karşı da mücadele ettiklerini vurgu yapan Karagöz, "Ne diyor uluslararası medya 'Filistin sorunu.' Biz buna direniyoruz. Anadolu Ajansı editöryal yaklaşımı şunu söylüyor; Filistin sorunu yok, İsrail sorunu var. Bizler olayları değerlendirirken asla ve asla Filistin sorunu diye bir sorundan bahsetmeyeceğiz. Bu toplumsal bir bilinç." dedi.
"İsrail karşıtlığı, çatışmanın çok uzağındaki bölgelerde artmaya başladı"
Batıda ana akım medyanın Müslüman konuklarına sorduğu "Hamas'ı kınıyor musunuz?" sorusunun yer aldığı videonun gösterilmesinin ardından Karagöz, batı medyasının kendi kavramsallaştırmalarına dayanarak hareket edildiğinde karşısındakine hak tanıdığının altını çizdi.
"Sosyal medya ve vatandaş gazeteciliğinin" bu anlamda dengeleyici rol oynamaya başladığına ve konvansiyonel medyanın dilinin sorgulandığına dikkati çeken Karagöz, "İsrail karşıtlığı, çatışmanın çok uzağındaki bölgelerde artmaya başladı. Bu işin sonunda daha da artacak. Moral üstünlük, moral değerler, Batılı değerler, bütün bunlar erozyona uğradı. Hiç kimse bundan böyle Batı'nın değerleri ile bir başka topluluğa, bir başka gruba bir cümle kuramayacak." diye konuştu.
[caption id="" align="aligncenter" width="750"]
Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Serdar Karagöz[/caption]
Karagöz, Avrupa Birliği değerleri ayaklar altına alınacak şekilde İsrail'e şartsız, koşulsuz destek açıklamalarının yapıldığını kaydederek, hakim unsurların medyasının bunu meşrulaştırmaya çalıştığını ancak "öteki medya" olarak kendilerinin bilinçlendirmeye, kayıt altına almaya devam ettiklerini söyledi.
Bu ikisi arasındaki mücadeleye işaret eden Karagöz, "Moral üstünlük de bizde, değerler çerçevesinde olaya bakma imkan ve şartları da bizde. Diğer tarafın elinde hızla tüketilen bir güç var. Güçlüler mi? Güçlüler. Ama hızla tüketilen bir sert güç var. Sonunda kim kazanacak? Gücünü hızla tüketenler, kazanamayacak. Biz de bunları belki 5 yıl, belki 10 yıl, belki ömrümüz yetmeyecek, kaydetmeye devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.
"İsrail'in baskısı sonucu arkadaşımızı geri çekmek zorunda kaldık"
Katılımcıların sorularını da yanıtlayan Karagöz, bölgede görev yapan AA çalışanlarına baskı ve tacizlerin olduğunu belirterek, saldırılarda şu ana kadar 46 medya çalışanının hayatını kaybettiğini, kendilerinin her gün 2 saatte bir çalışma arkadaşlarını aradıklarını dile getirdi.
Karagöz, Batı Şeria ve İsrail sınırındaki personele de baskıların yapıldığını aktararak, "Bir arkadaşımızı geri çekmek zorunda kaldık, baskının boyutu çok ileri boyuta gitti. Mossad ajanları, çeşitli baskılarla kendisini önce yumuşaklıkla gösteriyor. Mesela kadın ajanlar geliyor; ilişki kurmaya çalışıyorlar ve bir şekilde günün sonunda kendisine gözdağı veriyorlar. Bir arkadaşımızı görev yapamaz hale getirdiler, geri çektik. O da İngilizce alanındaki bir arkadaşımızdı. İngilizce dilinde dünyaya orada olup biteni geçiyordu." ifadelerini kullandı.
[AA, 7 Kasım 2023]