İran’da Ruhani’nin cumhurbaşkanı olmasının İran’dan beklentileri yükselttiği söylenebilir. Muhafazakarlar ve reformcuların kesişme kümesinde yer alan Ruhani, göreve geldiğinden beri Suriye meselesi dışında müzakereyi önceleyeceği minvalinde mesajlar veriyor. Doğal olarak tüm gözler nükleer müzakerelere çevrili. Peki yeni dönemde bir Batı/ABD- İran yakınlaşması mümkün mü?”
Ruhani’nin İran’ı açık bir şekilde halkla ilişkiler kampanyası yürütüyor ve bu sefer Batı başkentlerinde de bu kampanyaya destek verenlerin sayısı oldukça çok. Diasporada yaşayan İranlılar, özellikle Ahmedinecad döneminde Ahmedinecad’ın İran’ını savunmakta zorlanıyorlardı. Attıkları her adımda karşılarında “ama Ahmedinecad İsrail’i haritadan silmek istiyor” seviyesinde serzenişler çıkıyordu. Devrim kaçkınları dahil olmak üzere diaspora İranlıları’nın ekserisinin adayı olan Ruhani’nin kazanması, diaspora örgütlerine de ivme kazandırdı. Diaspora, Ahmedinecad parantezine sokulmadan Ruhani’nin yeni İran’ı temasını yoğun bir şekilde pazarlamaya başladı. Diğer bir deyişle Ahmedinecad döneminde atıl kalan Batı’daki etkin İran lobileri, Ruhani ile birlikte yeniden canlandı.
HALKLA İLİŞKİLER KAMPANYASI
BM Genel Kurulu, “yeni İran’ın” lansmanının yapılmasına fırsat verdi. Ruhani’nin Genel Kurul’daki Yahudi soykırımını doğrulayan konuşması, Christian Amanpour’a verdiği “müspet” mülakat ve son olarak ABD Başkanı Obama ile telefonda da olsa görüşmesi, Ruhani dönemine ilişkin Batı’da olumlu bir hava bıraktı. Kısaca lansman başarılı geçti.
Yine de İran’ın içeride ve bölgede karşı karşıya olduğu sorunlar, salt halkla ilişkiler kampanyasıyla çözülebilecek türden değil. Batı’nın İran algısı da sadece olumlu mesajlar ve gülen bir yüzle değişebilecekmiş gibi durmuyor.
Örneğin nükleer kapasiteyi bir milli mesele olarak gören İran’a karşı, Batı’da büyük oranda İsrail’in yönlendirdiği ve İran’ın nükleer silah üretme amacında olduğuna dair güçlü bir kanı var. “İran nükleer silaha 6 ay uzakta” iddialarının ortaya atılmasından sonra neredeyse 6 sene geçti ama Batı’daki “nükleer İran” algısı değişmedi. Diğer taraftan ise İran’da Ruhani de dahil göreve kim gelirse gelsin nükleer kapasite konusundaki İran’ın asli pozisyonu değişmeyecek. Bu sebepten iki kamp arasındaki güven bunalımının, İsrail’in İran takıntısı ve İran’ın muğlak ve mevsimsel siyaset yapma geleneği sebebiyle giderilmesi zor olacak.
İRAN'IN SURİYE BATAĞI
İran’ın önünde ayrıca yönetmesi gereken bir Suriye krizi var. Suriye’ye askeri müdahalesini aylardır devam ettiren İran, Suriye muhalefeti ve bölge halkları için Suriye Baas rejimi kadar iç savaşa batmış durumda. Ruhani’nin cumhurbaşkanı olması, İran’ın nükleer meselelere ilişkin asli pozisyonunu nasıl değiştirmediyse, benzer şekilde Suriye politikasının ana çatısını da değiştirmedi, değiştirmeyecek. İran bu noktada eğer başlatılabilirse nükleer müzakereleri ve Batı’ya gönderdiği “sıcak” mesajları, Suriye’deki kanlı rolünü örtmek için kullanacak. Belki Batı’yı belli oranda yumuşatacak ama bölgedeki sorunlarını da aynı zamanda katlayacak.
Mevcut tablo, İran ve Batı arasında kozmetik birtakım ilerlemeler yaşanabileceğine işaret ediyor. Fakat sürdürülebilir bir iyileşme için bölgesel konjonktürün köklü bir şekilde değişmesi, İran’ın Hizbullah gibi bölgede