Resmî rakamlara göre 2011’de Suriye iç savaşı başladığında Türkiye’de uluslararası koruma altındaki yabancı sayısı 60 binin biraz altındaydı. Kuşkusuz o dönemde kayıt dışı rakamlar dikkate alındığında bu sayı biraz daha fazla olabilir.
Suriye iç savaşının başlamasından bugüne kadar ise söz konusu rakamlar 4 milyonu aştı. Bunun 3,5 milyonu, Suriye iç savaşından dolayı gelenler.
Sığınmacı sayısındaki bu kadar büyük artışa rağmen, bugüne kadar, münferit bazı hadiselerin dışında, Türkiye’de bu insanlara karşı çok büyük bir toplumsal tepki oluşmadı. İnsanlık dramı hâline gelebilecek bir sorun ortaya çıkmadı.
Toplumun çok büyük bir kısmı Suriyeli sığınmacılara yardım etti. Onlarla bir dayanışma içine girdi.
Önce bu olumlu durumu tespit edip bir kenara koyalım.
Ve devam edelim.
Ancak, kısa bir dönemde bu kadar büyük bir sığınmacının geldiği bir coğrafyada sorunların da yaşanması kaçınılmaz.
Özellikle sığınmacılarla ilgili olarak, serbest yerleşimden kaynaklanan göçmen kümeleşmeleri birtakım sorunlar ortaya çıkarmıştır.
Yine kent mülteciliğinin ya da sığınmacılığının yoğun olmasından dolayı, kültürel farklılıklardan kaynaklı bir arada yaşamanın zorlukları ortaya çıkmıştır. Ayrıca, iktisadi ve mekânsal dağılımdan kaynaklanan sahici sorunların varlığı da bilinmektedir.
Bu sorunların varlığını da kimse inkâr etmiyor.
Meselenin bu boyutunu da tespit ettiysek bir sonraki aşamasına geçelim.
Mevcut iktidar, devlet ve STK’lar bugüne kadar sığınmacılarla ilgili farklı yardım modelleri oluşturdular. Sığınmacıların hayatını devam ettirebilmeleri için politikalar geliştirmeye çalıştılar. Dört milyonun üzerinde sığınmacının yaşadığı bir ülkede çok büyük sorunlar çıkmıyorsa, şimdiye kadar eksikleriyle birlikte, hükûmetin bu meseleye yönelik ortaya koyduğu çabası ile ilgilidir.
Sığınmacıların büyük bir çoğunluğunun da artık çalışarak kendi ayakları üzerinde durabildiğini ayrıca belirtelim.
Hükûmetin ve devletin sığınmacılara yönelik ürettiği politikaların zaman içinde farklılaşması kaçınılmaz. Örneğin Suriye iç savaşının en yoğun olduğu dönemlerde açık kapı politikasının uygulanmasından dolayı, sığınmacıların yoğun olarak geldiği dönemde geliştirilen ve uygulanan politikalarla, şu anda üzerinde yoğunlaşılacak çözüm modelleri farklı olmak zorundadır. Bu da işin doğası gereğidir.
Uzun dönemli olarak, sığınmacılarla ilgili ciddi ve kalıcı politikalar geliştirilmelidir. Üretilecek ve şimdiden ilan edilecek politikaya göre, Suriyeli sığınmacıların da kendilerini bu sürece hazırlamaları gerekmektedir.
Bu hususların da altını çizdikten sonra, şimdi sığınmacı meselesinin en önemli problemine gelelim: O da muhalefetin bir kısmının dünya görüşünü oluşturan, yabancı düşmanlığı ve sığınmacı karşıtlığı sorunudur.
Yabancı düşmanlığı ve karşıtlığını bilinçli olarak kullandım. Bu kavramlara baştan itiraz edeceklere tavsiyem, İYİ Parti’nin önemli aktörlerinin sosyal medya hesaplarında Türkiye’de bulunan Suriyelilerle ilgili paylaştıkları ile Avrupa’da ırkçı radikal sağ partilerin milletvekillerinin, başta Müslümanlar ve Türkler olmak üzere, yabancılara karşı söylediklerini bir karşılaştırsınlar. Bizdeki Suriyeli karşıtı siyasetçilerin söyledikleri ile Avrupa radikal sağının temsilcilerinin söyledikleri arasında hiç fark bulamazsınız.
Önümüzde seçimler var. Seçim yaklaştığı için muhalefetin kampanya araçlarından birini daha önceki seçimlerde olduğu gibi maalesef Suriyeli göçmenler oluşturacak.
Bir önceki seçimde, kendisini sol bir partinin lideri olarak CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Suriyeli mülteci almak vatana ihanettir" demişti.
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce ise, cumhurbaşkanı olması durumunda bayram tatili için ülkesine giden Suriyelilerin bir daha dönmemesi için “kapıları kapatacağını” söylemişti.
Önümüzdeki seçimlerde her parti yerel yönetimlere ilişkin projelerini hazırlayacak. Muhalefet partileri de, yabancı düşmanlığı ve sığınmacı karşıtlığının ötesinde, mültecilerle ilgili nasıl bir politika izleyeceğini anlatmalıdır. Projelerini ortaya koymalıdır.
Karşıtlık ve onlara düşmanlık yapmakla, sığınmacıların meselesi çözülmez. Aksine mültecilere yönelik düşmanlıkları besleyeceği için sonucu kestirilemeyen gelişmeler olur.
Sığınmacı ve yabancı düşmanlığı da kimseye seçim kazandırmaz.
[Türkiye, 8 Ocak 2019].