IELTS ile ilgili yazıma çok sayıda olumlu ve olumsuz tepki aldım. Bunların hepsine birden cevap vermem mümkün değil. Ancak, gelen tepkiler içerisinde, bence en dikkate değer tartışma, YDS’nin kendisinin ne kadar ölçücü olduğudur.
YDS, NEYİ ÖLÇER, NEYİ ÖLÇEMEZ?
Baştan açıkça ifade edeyim, YDS İngilizcenin, TOEFL ya da IELTS gibi uluslararası geçerliği olan ve İngilizce konuşulan ülkeler tarafından hazırlanan sınavlardaki kadar yeterli düzeyde ölçücü olduğunu düşünmüyorum. Zaten öyle sanıyorum ki, ÖSYM ve ÖSYM’ye soru hazırlayan akademisyen ve uzmanlar da bu iddiayı savunmuyordur. Nihayetinde KPDS/ÜDS/YDS sınavları, konuşma ve yazma gibi, özellikle akademik ve gündelik hayatta oldukça önemli becerileri ölçmüyor. Dahası, YDS sadece test tekniğine dayalı olarak, gramer, kelime bilgisi ve okuduğunu anlama gibi becerileri ölçüyor.
YDS’nin yeterince ölçücü olmadığının en somut göstergesi, YDS’de yüksek puan alan birçok kişinin, dili gündelik veya akademik hayatta yeterli diyebileceğimiz düzeyde kullanamamasıdır. Öte yandan, kimi test guruları, “virgül varsa ‘that’i işaretle” gibi, dil öğrenme metodolojisi açısından ciddi hiçbir değeri olmayan bir takım kurallar geliştirmişlerdi. Adaylar özel kurslar veya test kitaplarından bu kuralları ezberliyor ve yüksek puan alabiliyorlardı. Bu arada, basına yansıyan, ÖSYM’nin bu kuralları engellemek için YDS’de noktalama işaretleri kullanmadığı iddiası, doğru değil. Sadece, YDS’ye geçişle birlikte, ÖSYM bu tür basit kuralları dikkate alarak soru tiplerini gözden geçirmişe benziyor.
ÖSYM NE YAPMALI?
Son yıllarda ÖSYM, sınav güvenliğiyle ilişkili olarak eleştirilerin odağında. Ancak, ÖSYM’nin güvenlik tedbirlerini artırması, adaylara rahatsızlık verse de, bir takım haklı gerçeklere dayalı. Nihayetinde, bir sürü çete, kendilerini sürekli geliştirerek ve daha sofistike teknikler kullanarak, sınavlarda usulsüzlük yapma veya kopya çekme derdinde. Ayrıca, ÖSYM, sınavların daha hızlı açıklanması yönünde önemli adımlar attı. ÖSYM’nin sınav güvenliğini artırmaya ve lojistiğini iyileştirmeye yönelik çabaları, takdir edilmeli diye düşünüyorum.
Ancak çevremdeki insanları dinlediğimde ve bana gelen mesajları okuduğumda, ÖSYM’nin aynı çabayı, sınavların içeriği ve ölçücülüğü konusunda göstermediği yönünde bir kanaat var. Bir başka ifadeyle, ÖSYM’nin başta YDS olmak üzere yaptığı sınavların daha geçerli (valid) ve güvenilir (reliable) olması yönünde bir talep söz konusu. Bu bence de son derece haklı bir talep. Ölçücülük konusundaki sorunlara örnek vermek gerekirse, KPDS/ÜDS/YDS gibi sınavlarda bazı çeviri soruları, yabancı dil bilgisini ölçmekten ziyade, adayın seçenekler arasındaki ince farkları tespit etmesine yönelik sorular. Bu da, doğal olarak sınavın geçerliğini düşürüyor çünkü cümleyi doğru anlayan birisi, yanlış bir seçeneği işaretleyebiliyor; öte yandan, cümleyi yeterince anlamayan birisi, seçenekleri ve bazı test tekniklerini kullanarak doğru seçeneği bulabiliyor.
Özetle, ÖSYM’nin, artık sınavların içeriği ve ölçücülüğü konusuna daha çok eğilmesi gerekiyor. Bunun için, özellikle soruları hazırlayan ve inceleyen alan ve ölçme uzmanlarına çerçevesi oldukça iyi tanımlanmış bir yönlendirme yapılması gerekiyor. Ayrıca, yabancı dil sınavlarında, yazma ve konuşma gibi son derece kritik becerilerin de ölçülmesi yönünde hazırlıklara ihtiyaç var. Bütün bunların yapılması durumunda, IELTS ve TOEFL gibi sınavlara olan yönelim de kendiliğinden azalacaktır.
Son önerim, YDS’de soruların zorluk derecesi değişebildiğinden dolayı, puanların sadece doğru sayısına göre değil, sınav sonrası yapılacak istatistiksel analizlere göre, esnek bir şekilde verilmesi. Örneğin, genel olarak zor olan bir sınavda 80 sorudan 71 doğru yapan ile genel olarak kolay olan bir sınavdan 71 doğru yapan, aynı puanı (89) yani B alıyor. Oysa zor olan sınavda 89 alan kişiye, A verilebilir.
[Star, 20 Şubat 2014]