Cumartesi günü Ortadoğu’nun kalbi iki Avrupa başkentinde attı. Fransa’nın başkenti Paris’te DAİŞ’in üstlendiği, Fransız tarihinin en büyük terör saldırılarından birisi gerçekleşirken, Avusturya’nın başkenti Viyana’da ise 19 ülkenin dışişleri bakanları Suriye’de bir geçiş dönemini tartışmak için toplandı. Bir gün sonra ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ev sahipliğinde Antalya’da G20 Zirvesi toplandı.
G20 kuruluş itibariyle ekonominin ağırlıklı olarak tartışıldığı bir platform olmasına rağmen Antalya zirvesi Suriye’nin merkezde olduğu üç başlığın ana gündemi belirlediği zirve olarak hatırlanacak. Birincisi Suriye krizine siyasi çözüm tartışmaları. Bir gün önce Viyana toplantısından 18 ay sonra seçimlere götürecek ve 6 sonra kurulacak bir geçiş hükümetinin kurulması kararı çıktı. Tabii ki önce ateşkes ve ardından müzakereye muhatap partilerin belirlenmesini de içeren bir paket söz konusu. Viyana’da alınan kararlar G20’de en fazla konuşulacak konulardan birisi olacak.
İkinci konu ise terörle mücadele. Bunda da Fransa’daki terör saldırısından sonra ortaya çıkan atmosferin büyük etkisi var. Maalesef dünya mülteciler meselesinde olduğu gibi terör konusunda da acı Avrupa’ya sıçramadan harekete geçmiyor. Oysa Fransa’daki terör saldırıları, Ankara’daki, Suruç’taki veya Beyrut’taki saldırılardan hatta PKK teröründen ayrı düşünülemez. Türkiye’nin zirvede en fazla vurguladığı konulardan birisi terörün kolektif bir olgu olduğu ve mücadelenin de kapsamlı ve terör örgütü ayırt etmeden yapılması gerektiği olacak. Türkiye’nin ev sahipliği terör meselesinin kapsamlı olarak tartışılması için bir fırsat. Umarım bu fırsat iyi değerlendirilir.
Üçüncü konu ise mülteciler krizi ki bu konuya da Batı dünyası daha yeni uyanıyor. Suriye ve Irak’taki krizlerin bu iki ülkede ve komşularında mahdut kalacağı hayalleri sınırlara dayanan mültecilerle birlikte suya düşerken Batılı G20 ülkeleri hızlıca hareket edilmezse krizin maliyetinin ve boyutunun büyüyeceği noktasına geliyorlar. Viyana toplantısı bu konuda atılmış bir adım ama alınan kararların uygulamadaki ayrıntıları hem Suriye krizinin hem de mülteci krizinin gidişatını belirleyecek.
Viyana’da alınan kararlar kağıt üzerinde fena durmuyor. Fakat Paris saldırısı eğer doğru okunmazsa Viyana da boşa giden inisiyatiflerden birisi olarak tarihe geçecek. Rusya ve Esed rejimi Paris saldırılarından hemen sonra Fransa’nın Suriye politikasını eleştirip DAİŞ’le mücadelede kendilerini ortak konuma getirmeye çalıştılar. Hatta bizimle ortak harekete geçmezseniz bu tür saldırıları bekleyin tarzı şantaj kokan satır arası mesajlar da verildi. Oysa Paris’in mesajı DAİŞ’le topyekûn mücadelenin yapılması gerektiği ve Esad’le mücadelenin de bunun bir parçası olduğudur. Esad DAİŞ’in kurulup büyümesindeki sorumluluğundan kurtulamaz. Esad’le mücadele DAİŞ’le mücadeledir. Paris saldırısı uluslararası toplumda Esad’in pozisyonunu güçlendirirse Viyana’yı şimdiden çöpe atabilirsiniz.
Viyana’ya gelirsek; bu inisiyatifin bekası kapsayıcı olmasına bağlı. Esad ve destekçileri sadece rejim safını değil, muhalefet safını da kendileri belirlemeye çalışıyor. Muhalif diye masaya oturtacakları isimlerin ne kadar gerçek muhalefet olacağı ve sahadaki askeri temsilleri Viyana’nın başarısına direkt etki edecek. Diğer bir faktör ise terörizm tanımı. DAİŞ ve El-Kaide üzerinde yoğunlaşılıyor ama rejim safında savaşan teröristlere ne yapılacak? Veya rejimin ve destekçilerinin uyguladığı devlet terörü es mi geçilecek?
G20, Paris saldırısının mesajının alınması ve Viyana toplantısından sonra atılacak adımların planlanması için muazzam bir fırsat. Belki de realist olmayan bir iyimserlikle ‘inşallah doğru mesajlar alınır’ diyorum.
[Akşam, 16 Kasım 2015]