Post-korona dönemine ilişkin hemen hemen herkes “dünya artık eskisi gibi olmayacak” diyor ya, bazı şeylerin eskisi gibi olmaya devam edeceği aslında kesin.
Mesela terör bunlardan biri.
Eskisi gibi, terör örgütleri masum insanların canını almaya devam edecekler.
Eskisi gibi, bazı ülkeler bu örgütlerini dış politikalarının bir aracı olarak görmeye devam edecekler.
Bu açıdan değişen bir şey olmayacak maalesef. Zira insanlık, şu anda yaşadığımız salgın afetinden çok daha büyük felaketler gördü ama ders almadı.
Bütün bu felaketlerin ardından yine güç politikası uluslararası ilişkilerin temel davranış biçimi oldu. Başkalarının hukukuna saygılı bir şekilde hareket etmeye çalışan devletlerin sayısı çok az kalmaya devam ediyor. Uluslararası siyasal sistemin yapısı onları da güç politikası eksenli davranmaya zorluyor.
Perşembe günü Van’ın Özalp ilçesinde, yardım faaliyeti için yolda olan Vefa Sosyal Destek Grubu’nun aracına PKK’lı teröristlerce yapılan saldırı sonucu iki vatandaşımız şehit oldu. Aynı PKK’nın Suriye kolu YPG’nin 28 Nisan’da Afrin’de düzenlediği bombalı saldırıda da 44 masum insan hayatını kaybetmişti.
Ramazan ayında ve böylesine büyük bir afet döneminde bile terör durmuyor. Zira terörü kullanmayı bir dış politika aracı olarak benimsemiş uluslararası aktörlerin, terör örgütleri yoluyla zayıflatmak ve diz çöktürmek istedikleri ülkelere yönelik saldırgan politikaları durmuyor. Salgın döneminde de uluslararası güç mücadelesi en kirli araçlarıyla devam ediyor.
Terör örgütleri bu şekilde salgın döneminde de insanlık dışı saldırılarına devam ederken, sivil insanları ve yardım gönüllülerini hedef almayı sürdürürken, teröre destek veren partilere ve ülkelere dair birtakım tartışmalara şahit oluyoruz.
Bu çerçevede şu sorularla karşılaşıyoruz:
Terör örgütüyle yakın bağları bulunan bir siyasi partiyle ittifak ve iş birliği yapmak meşru mudur?
Terör örgütüne destek veren ülkelere salgınla mücadele kapsamında insani yardım yapmak doğru mudur?
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre faaliyet gösteren ve mecliste temsil edilen bir partiyle ittifak yapmak hukuksal açıdan meşrudur belki ama siyasi ve ahlaki açıdan ciddi sorunları içerisinde barındırır. Hele de teröre karşı söylemleriyle öne çıkan partilerin bu tür iş birlikleri içerisine girmesi, seçmen gözünde ilkesel bir probleme işaret ettiği için bu partilerin siyasi gelecekleri açısından önemli riskler içerir.
Terör örgütüne destek veren ülkelere maske ve diğer tıbbi malzeme yardımı meselesine gelince, bu ülkelerde salgın nedeniyle hayatını kaybeden insanların büyük bölümünün yoksul ya da kimsesiz kesimlerden oluştuğu düşünüldüğünde, doğrudan bu insanları ve onları tedavi etmek için çabalayan sağlık görevlilerini hedefleyen bu yardımların insani boyutunun önemi anlaşılır.
Yani söz konusu yardımlar o devletlere değil, insanlara gönderilmiştir.
Ayrıca yardım gönderilen ABD ve Almanya gibi ülkelerin medyasında yıllardır Türkiye’ye ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik karalama kampanyaları düşünüldüğünde, bu ülkelere gönderilen yardımların Türkiye’nin imajının düzeltilmesine de hizmet edeceği açıktır. Yıllardır bu ülkelerdeki Türkiye karşıtlarının yaptığı olumsuz yayınlardan etkilenen insanların, söz konusu yardımlarla birlikte Türkiye’ye haksızlık yapıldığını fark etmeleri için bir fırsat oluşacaktır.
Bu yönüyle Türkiye’nin yaptığı uluslararası yardımların hem insani boyutu hem de ülkemize karşı yürütülen karalama kampanyalarına karşı savunma boyutu olduğu söylenebilir.
Teröre destek veren ülkelerin halklarına yapılan yardımlar, bu halkların, ülkelerinin Türkiye konusundaki yanlış politikalarını sorgulamaları için bir vesile oluşturur inşallah.
[Türkiye, 16 Mayıs 2020]