Türkiye'ye dair hem yurt dışında hem de yurt içinde algı uzun süredir Türkiye'nin "hakikati"nin önüne geçmiş durumda. Siyasetin ağırlığını her yerde hissettirdiği bir çağda "Siyasi güç karşısında hakikatin şansı pek azdır" diyen Arendt'i doğrulayan zamanlardan geçiyoruz.
Giderek artan bir biçimde gerek içeride gerekse dışarıda siyasi kararlara meşruiyet kazandırmak için gerçeklerin manipüle edilmiş hali olan algılarla hareket ediliyor. Örneğin Almanya'nın koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye'ye seyahat uyarısında bulunarak riskli bölge ilan etme kararının siyasi olduğu yönünde her iki ülke kamuoyunda da ciddi bir kanaat var. Bu yorumlara göre Almanya kendince Türkiye'yi "cezalandırıyor". Batı için uzun süredir uzak karakol nöbetçi vazifesi biçilen Türkiye'nin rolü değişirken NATO ve AB bu yeni Türkiye karşısında eski reflekslerle cevap vermeye devam ediyor. Aslında tüm Batı dünyası ama hassaten Almanya Türkiye'yle kurduğu asimetrik ilişkide bazen ödüllendiren bazen cezalandıran ama hep yukarıdan bakarak hareket etmeye alışık bir "terbiyeci" rolünde. Türkiye uzun süredir devam eden asimetrik güç ilişkisinden eşit göz hizasında bir diyalog talep eden bağımsız bir bölgesel güce dönüşmüş durumda. Bu durumdan rahatsız olan kesimler Türkiye'yi cezalandırma tutumlarını meşrulaştırmak ve kendi kamuoyuna "satmak" için bazı algılara başvuruyor. Her konuda özgür ve farklı görüşlere açık oldukları imajını öne çıkaran ana akım Alman medyası söz konusu Türkiye olunca bu imajı yerle bir edecek şekilde bir ağız birliği yapıyor.
Türkiye'yi Alman medyası ve kamuoyundan takip edenler medyadan tanıdıkları Türkiye'nin gerçek Türkiye ile ilgisi olmadığını buraya geldiklerinde öğreniyorlar. Türkiye gerçeğinin medyada yer alan gezme, konuşma, eğlenme özgürlüğünün olmadığı ve kadınların baskı altında evlere hapsedildiği Türkiye resmiyle bir ilgisi yok. Algıyla gerçekler uyuşmuyor.
Türklerin Türkiye algısı
Hakikatle uyuşmayan, sadece yurt dışındaki Türkiye algısı değil. Daha da kötü ve kaygı verici olan Türkiye'de yaşayan insanların Türkiye ve dünya algısıdır. Hem Türkiye hem Türkiye dışı dünyaya dair medya aracılığıyla sürekli tekrar edilen hikaye, söylem ve kelimeler üzerinden bir zihin ve psikoloji inşa ediliyor. Tüm gerçek bu kurgulanmış zihin üzerinden okunuyor. Batı'nın üstten bakışını farklı nedenlerle içselleştiren kişiler aşağılanmanın getirdiği kompleks ve ezilme duygularıyla öfkesini nihayetinde kendine yöneltiyor. Bu tutum yüzyıllar içinde içselleştirilerek tam da algıyı doğrulayan bir psikolojiye dönüşüyor. Öyle ki bu psikoloji kendine bakışta sadece rasyonaliteyi değil merhamet, adalet, insaf ve izan gibi yapıcı ve olumlu duyguları da devre dışı bırakıyor. "Öteki"ne hayranlık ve nefret arasında gidip gelen bir tepkisellikle birlikte sağduyulu düşüncenin yerini giderek savunmacı veya saldırgan refleksler alıyor.
İnsan Hakları, hayvan hakları, LGBT, Kürtler, kadınlar gibi konularda yapılan tüm tartışmalarda hikaye hep "Türkiye'de yaşanılmaz"la bitiriliyor. Tek tek olaylarda görülen gerçeklik çoğu zaman onları bir olay olarak görmemizi sağlayacak tüm detaylardan arındırılarak bir olgu gibi sunuluyor. Tek tek kötü olaylar genelleştirilirken sayıca daha fazla olan iyilikler bir yalana indirgenerek değersizleştiriyor. Türk toplumu böylelikle iyilik ve iyileşme potansiyeline el konularak zayıflatılıyor. Olaylar üzerinde yapılan bu manipülasyonu bu ülkeye olan bağlılığı, kimlik bütünlüğünü ve Türkiye'nin mayasını bozmaya yönelik hamleler olarak okumak gerekir. İktidarı hedef alıyormuş gibi yapılan manipülasyonlarla aslında tam da Türkiye'nin ve Türk toplumunun bu potansiyeli elinden alınmak isteniyor.
Türkiye'nin algısı hakikatine karşı
2008 ekonomik krizini atlatmış, teröre karşı başarılı bir mücadele veren, dış politikada kazanımlar elde eden Türkiye resmi sosyal medyadaki şahsi hikayeler, olaylar, öfke ve nefretler üzerinden ters yüz edilmeye çalışılıyor.
Tıpkı Almanya veya diğer Batı/Doğu ülkelerinin çıkarları için aldıkları siyasi pozisyonlarını meşrulaştırmak için hakikatin üzerini algılarla örtmeleri gibi Türkiye'yi yaşanmaz bularak terk edenler de esasında bu tutumlarını meşrulaştırmak için benzer söylemler üretiyor.
Oysa parmağıyla, hep "yozlaşan" muhayyel bir devlete, millete ve topluma işaret ederek sürekli şikayet edenlerin "Benden adam olmaz"ı itiraf etmedikçe kimse adına "Bizden adam olmaz" demeye hakkı yoktur. Dünyanın her yerinde rastlanan kötü olaylara Türkiye'ye has kılma ama iyilikleri geçiştirme ve görmezden gelme hali "self oryantalizm"in bir sonucudur.
Türkiye'nin hakikati gerçekleşmekte olan olaylardan/gerçeklik kesitlerinden ibaret değildir. Türkiye'nin hakikati muradında gizlidir. Türkiye'yi vatan bilen herkesin ırkının, dininin, şahsının mazisi ve geleceği burada. Kimse kendi hikayesini başkalarının nazarına emanet etmemeli, hakikatini algılara kurban vermemelidir.
Algı şu anki kullanımı itibarıyla gerçeğin manipüle edilmiş halidir. En iyi ihtimalle gerçekliğin bir kesitidir. Evet, tümüyle yalan değildir. Ama hakikat asla değildir.
[Sabah, 27 Haziran 2020].