Şu sıralar bolca konuşmamız gerekiyor. Anlamak, planlamak ve aksiyona geçmek için… Sanayi 4.0 devriminden bahsediyorum. Bir zamanlar buhar gücüyle yola çıkıp, sonrasında elektrikle, üretim bandıyla, daha sonra ise bilgisayarla, otomasyonla basamaklar atlayan sanayi, bugün ise bambaşka bir dönüşümün içinde. Bir diğer ifadeyle, üretimdeki değer zincirlerinin organizasyonunu, yeni bir eşiğe taşımanın peşinde… Ve sanayi bunu, dijital dönüşümü kullanıp sistemlerin otomasyonunu genişleterek yapacak. Nesnelerin interneti, büyük veri, bulut, 3D baskı, akıllı robotlar gibi teknolojiler ise, devrimin ayak sesleri niteliğinde…
Adım atılan söz konusu yeni sanayi dönemini, en basit ifadeyle "akıllı" olarak nitelendirmek mümkün. Nitekim gerek süreci tetikleyen teknolojik ögeler gerekse hedeflenen "full entegrasyon" ortada. Peki, dünya akıllı bir sanayi dönüşümüne neden gereksinim duyuyor? Ya da Sanayi 4.0’ın, insanoğluna ve ekonomilere, nihayetinde ne kazandırması bekleniyor?
Ben bu soruyu birkaç hap kelimeyle cevaplayacak olsam, sanırım hemen verimlilik ve rekabet gücü derdim. Zira 4 numaralı devrim, değer zincirlerinin başından sonuna entegre edeceği verilerle, optimal süreçler gerçekleştirerek maliyetleri indirgeyecek ve verimliliği artıracak.
Zaten dünya ekonomisindeki yarışın da temelinde bu yatmıyor mu? Yakın geçmişte, meydanı, Çin başta olmak üzere yükselen ekonomilere kaptıran gelişmiş ülkeler, Sanayi 4.0’ın getireceği verimlilik kazanımlarıyla işte şimdi bir ivme şansı yakalayabilecek gibi. Söz konusu ülkelerin, şu konjonktürde anlamlı bir ivmelenme başarabilmek adına, zaten çok bir seçeneği de yok.
Ve aslında yüksek gelirli ekonomilerin bu çığırı açması, diğer küresel aktörleri de otomatikman ilgilendiriyor. Nitekim yepyeni bir rekabet yarışının start vereceği apaçık ortada ve yeni duruma adapte olmama halinde, gelişen ülkelerin sönme riski bulunuyor.
Bu sözüm, elbette Türkiye için de geçerli. Orta gelir tuzağına takılmaması gereken Türkiye’nin çıkış yolunun, zayıflayan verimlilik hızlarını tamir etmekten geçtiği bilinirken, bu apaçık böyle. Tam da bu noktada, cevap bekleyen temel bir soru var. Türkiye, 4. devrimin hangi ucundan tutacak? Bu soruyu yanıtlayabilmek için ise, bazı türevler almamız gerekiyor. Mesela, "Bilgi işlem altyapısında neredeyiz?" diye sormak gibi… Veya veri analizinde ne durumdayız? Ya bilgi güvenliğinde ne yetkinlikteyiz? Peki, tüketiciyle entegrasyon için ne dersiniz?
Sektörden sektöre ve firmadan firmaya farklı cevapları olan bu soruların her biri, aslında 3’ten 4’e geçişimizin anahtarı niteliğinde… Hele de bir tanesi var ki, tüm bu soruların en temelinde desek yanlış olmaz. Nedir o derseniz, cevap yetenek. Zira Sanayi 4.0’ın getireceği yeni iş modelleri kapsamındaki görev tanımlarına ve mesleklere uyum sağlayan yetenekleri acilen geliştirmemiz şart. Dolayısıyla, ilgili planlamaların bugünden devreye girmesi de, kritik öneme haiz. Bu ise, gerek eğitim sisteminde uyumlu bir dönüşümü, gerekse kurumsal anlamda re-skilling dediğimiz yetenek geliştirme yaklaşımlarını şart kılıyor.
Sözün özü; dünya sanayide dörtnala koşarken, hem devletimize, hem akademimize, hem de firmalarımıza büyük işler düşüyor.
[Dünya, 16 Mayıs 2016].