Venedik Komisyonu’nun anayasa değişikliğine ilişkin raporunu okuyunca, iyi ki iki hafta sonra yayınlanmamış dedim. Eğer rapor iki hafta sonra yayınlansaydı, CHP lideri sayın Kılıçdaroğlu’nun “yeni sistemle birlikte başbakan ile cumhurbaşkanının farklı partilerden olması durumunda asıl kavganın o zaman çıkacağı” şeklindeki eleştirisi aynen raporda yer alırdı. CHP lideri bu sözü rapor tamamlandığı sırada sarf etmişti.
Raporda, “başbakanın yeni sistemde olacağı” ifadesi yer almasa da, Komisyon’un eleştirilerinin büyük çoğunluğu, geçilecek yeni sistemin parlamenter bir hükûmet modeli olacağı gibi bir varsayımdan hareketle gerekçelendirilmiş.
Venedik Komisyonu, Türkiye’nin de üye olduğu Avrupa Konseyi’nin bir organı. Genellikle Demokratikleşme ve Anayasa değişiklikleri konularında merkezi Avrupa’nın dışındaki ülkelerle ilgili raporlar hazırlayan bir kurum.
Komisyon, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) talebi üzerine, Türkiye’de siyasal sistemin dönüşümünü içeren, anayasa değişiklikleri ile ilgili bir rapor hazırladı.
Raporun içeriği tahmin edilebileceği gibi, tek yanlı olarak ve Türkiye’de daha çok CHP ve “hayır” cephesinin itirazlarını içerecek şekilde hazırlanmış.
Rapor sadece yorumlama bakımından tek yanlı değil, içerisinde o kadar çok maddi hata var ki, bilinçli olarak bu hataları yapmadılarsa, değişiklik metninin tamamını okuduklarına ilişkin kuvvetli şüphelerim var.
Rapor, genellikle Türkiye’de siyasal sistemin dönüşümüne karşı çıkanların tezlerine odaklandığından, medyada yapılan olumsuz tartışmaların hepsi raporun içeriğinde var. Raporu yazanların hükûmet sistemlerinin temel özellikleri konusunda bilgili olacaklarını varsaydığımızda; Türkiye’nin siyasal sisteminin dönüşümünün ne anlama geldiğini yeterince kavrayamadıkları aşikâr. Raporda, yeni hükûmet modelinin “başkanlık sistemi”ne göre dizayn edildiği söyleniyor, ama eleştirilerin birçoğu “parlamenter sistem”e göre yapılmış.
Türkiye’de ana muhalefet partisi ve hayır cephesinin eleştirisine benzer şekilde, hâlâ geçilecek sistemde “gensoru” ve “güven oylaması”nın olmaması raporda bir olumsuzluk olarak değerlendiriliyor. Komisyon üyelerine, geçilecek yönetim sistemin “başkanlı bir hükûmet modeli” olduğu yüksek sesle hatırlatılmalı. Ardından da “başkanlık sistemi”ni içeren hükûmet modelinin tipik özelliğinin “gensoru” ve “güven oylaması”nı içermediği komisyona öğretilmeli. Hatırlanacağı gibi, bu eleştiriyi ilk Deniz Baykal dile getirmiş, sonra bu tekrar edilerek yaygınlaştırılmıştı.
Cumhurbaşkanının yeni sistemde nasıl aday gösterileceğine dair düzenleme bile raporda çarpıtılmış. Cumhurbaşkanın aday gösterilmesine yönelik seçeneklerden biri, en son seçimde yüzde 5 oy almış partilerin de aday gösterme hakkına sahip olduğudur. Ancak Komisyon, yüzde 10 seçim barajından dolayı bu yüzde 5 kuralının işlemeyeceğine yönelik bir eleştiri getirmiş. Uysa düzenlemede, bir partinin cumhurbaşkanı adayı gösterebilmesi için parlamentoya girmesine gerek yok. Yüzde 5 oy alması yeterli.
Raporda kullanılan kurgulanmış bir anlatım tercih edilmiş. Örneğin, Cumhurbaşkanının, bakanları, Meclis içinden seçmesi, patronaj ilişkisi açısından yasama ve yürütme arasında sorun olacağı belirtilen kısımda, bakan atanan kişinin yasama görevinin sona ereceği belirtilmemiş, bu hususa bilinçli olarak başka paragraflarda değinilmiş.. Böylece Batılı okuyucunun sistem değişimine yönelik algısı şekillendirilmeye çalışılmıştır.
Komisyon raporunda Cumhurbaşkanının partili ve parti başkanı olması sanki bir zorunluluk gibi yansıtılmış. Ancak, anayasa değişikliğinde bu husus isteğe bağlı ve partilerin kendi siyasi tercihlerine bırakılmıştır. Kaldı ki Avrupa Konseyi’ne üye olan ülkelerin anayasalarında parlamenter sistem içindeki cumhurbaşkanının bile partisi ile ilişkisinin kesileceğine yönelik bir düzenleme bulunmaz. Başkanlık sistemlerinin hemen hemen hepsinde başkanlar çeşitli düzeylerde bir siyasi partinin üyesi ya da başkanıdır.
Venedik Komisyonu’nun ilgili raporunda bunlara benzer birçok çarpıtılmış husus var. Bir köşe yazısında bunların hepsine değinilmeyeceği için, Komisyon’a bir tavsiye ile yazıyı bitirelim. Son dönemde, Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerde, ifade ve toplanma özgürlüklerine ilişkin kısıtlamalar, diplomatik dokunulmazlıkları hiçe sayan uygulamalar, başörtüsünü yasaklayan mahkeme kararları gibi birçok hususta anti demokratik uygulamalar var. Komisyon’un bu konulara dair görüşlerini içeren raporunu dört gözle bekliyoruz.
[Türkiye, 16 Mart 2017].