3 Aralık günü yayımlanan Ulusal Ä°stihbarat DeÄŸerlendirmesi'nin (National Intelligence Estimate) Ä°ran nükleer programıyla ilgili raporu, ABD-Ä°ran iliÅŸkilerinde bir dönüm noktasını teÅŸkil ediyor. Rapora göre Ä°ran nükleer silah geliÅŸtirme amaçlı programını 2003 yılında sona erdirmiÅŸ.
Amerikan yönetimi ve istihbarat birimleri, 2005 yılından bu yana yanlış ve yanlı bilgilere dayalı olarak Ä°ran üzerinde baskı kurmuÅŸlar. Bush yönetiminin ÅŸu ana kadar izlediÄŸi Ä°ran nükleer programı politikası büyük ölçüde darbe yemiÅŸ görünüyor. Rapor BM'ye baÄŸlı Atomik Enerji Kurumu'nun Ä°ran'ın nükleer programıyla ilgili temel bulgu ve tahminlerini de teyit ediyor.
Ä°ranlılara sorarsanız onlar hiçbir zaman nükleer silah elde etme amacı gütmediler. Bu yüzden Amerikalıların bu izahına itibar etmiyorlar. Bu rapordan sonra Avrupalılar ve Ä°slam ülkeleri nasıl hareket edecekler? Avrupa'ya baktığınızda ÅŸu gerçek gözden kaçmıyor: Avrupalılar nükleer silaha sahip bir Ä°ran'dan daha çok, Amerika'nın Ä°ran'ı vurmasından korkuyorlar. Ä°ran ile AB arasındaki pazarlıkların sonuçsuz kalması, ÅŸu anda ABD'nin elini güçlendirmiÅŸ görünüyor. Fakat bu rapordan sonra AB'li politikacıların Ä°ran nükleer programı konusunda Bush yönetimine verdikleri tam desteÄŸi kendi kamuoylarına izah etmesi kolay olmayacak. Raporun ardından baÅŸlayan "artık Ä°ran'la masaya oturmanın zamanı geldi" tartışması, Bush yönetiminin sadece Ä°ran deÄŸil, Avrupalılar üzerinde de baskı yapmasını zora sokacak görünüyor.
Bunun AB ülkeleri arasındaki en önemli istisnası Sarkozy'dir diyebiliriz. Sarkozy, uzun bir süredir Fransa'yı uluslararası arenada etkin ve muteber bir ülke haline getirmek istediÄŸini söylüyordu. Almanya ve Ä°spanya'yla beraber kıta Avrupa'sının kaderini belirlemiÅŸ olan Fransa'nın eski ihtiÅŸamlı günlerine geri dönmek istemesine ÅŸaşırmamak gerekiyor. KüreselleÅŸmenin meydan okumaları, güçlü bir tarihi olan bütün ulusları kendi geçmiÅŸlerine yönlendirdi. Nereye gideceÄŸi belli olmayan çok merkezli ve çok kutuplu bir dünyada geçmiÅŸin "zafer ve ihtiÅŸamlı günleri", tarihi derinliÄŸin yanı sıra bugün için psikolojik bir güven duygusu yaratıyor.
Sarkozy'nin projesi, Fransa'yı yeniden etkin bir ülke haline getirmek. Bunun yolunu da Amerika ile ittifak yapmak olarak görüyor. Chirac'ın tersine Sarkozy, "ABD ile ne kadar yakınlaşırsam, AB içinde ve bölgede o kadar etkin olurum" varsayımından hareket ediyor. Ä°ngiltere ile ABD arasındaki tarihî ve derin ittifakı, kıta Avrupa'sında Fransa ile ABD arasında kurmak istiyor. O yüzden Sarkozy, Bush yönetiminin Ä°ran nükleer programı konusundaki baskı politikalarına tam destek vermeye devam ediyor. Fakat Sarkozy'nin bu politikayı uzun süre devam ettirebilmesi mümkün deÄŸil. Fransızlar gibi Amerikan kültüründen ve yayılmacılığından adeta nefret eden bir toplumda "Amerikancı baÅŸkan" damgasını yemek, o liderin sonunun baÅŸlangıcı demektir.
ABD'nin Ulusal Ä°stihbarat Raporu'ndan sonra Ä°slam ülkeleri de benzer bir sürece girecek ve Bush yönetiminin baskıları karşısında biraz daha rahat nefes alacaklar. Ä°ran, diÄŸer Ä°slam ülkelerini nükleer programının tamamen barışçıl amaçlar taşıdığı ve enerji odaklı olduÄŸu konusunda ÅŸu ana kadar ikna edebilmiÅŸ görünmüyor. Bunun sebebi nükleer program konusunda teknik detaylardan ziyade Irak, Lübnan ve Filistin'deki Ä°ran politikalarının Arap ülkeleri tarafından kuÅŸkuyla karşılanması. Bütün Arap rejimlerinin 11 Eylül sonrası "Amerikan öfkesi"nden korktuÄŸu bir dönemde Ahmedinejad önderliÄŸindeki Ä°ran'ın Amerika ve Ä°srail'i sürekli düelloya davet etmesi, en yerleÅŸik Arap yönetimlerini dahi tedirgin ediyor. Çünkü yapılacak bir düelloda hangi kurÅŸunun kimi vuracağı belli deÄŸil. Gerçi Ä°ran'ın OrtadoÄŸu'nun "haylaz çocuÄŸu" rolünü oynaması bazılarının iÅŸine de gelmiyor deÄŸil. Amerikan politikalarının bu kadar gerginlik yarattığı bir dönemde birilerinin "OrtadoÄŸu'nun delisi" olarak ortalığı biraz gerginleÅŸtirmesi ve kamudaki öfkeyi dışarıya kanalize etmesi bütünüyle faydasız deÄŸil. Fakat son tahlilde bu, bir kumar ve masanın etrafında Bush ve Ahmedinejad'dan baÅŸka oyuncular da var. Bölge ülkelerinin en büyük korkusu, Afganistan ve Irak felaketlerinden sonra ABD'nin bir baÅŸka Ä°slam ülkesine saldırması. Böyle bir senaryoda hiç kimsenin Amerika'nın yanında olmayacağı açık. Fakat bölge ülkeleri ABD'ye karşı koyabilecek dirence de ÅŸu anda sahip deÄŸil.
Ä°ran ve Amerika ne yapmak istiyor?
ABD'nin böyle bir büyük pazarlıkta ne elde etmek istediÄŸi açık: Ä°ran'ı nükleer program için masaya oturtup Irak, Lübnan ve Filistin'de baÅŸka taahhütlerin altına sokmak. Bush yönetiminin ÅŸu ana kadar izlediÄŸi "sen bağırırsan ben ortalığı yıkarım" politikası, sadece Ahmedinejad'ın elini güçlendirmiÅŸ görünüyor. Amerika'nın Irak'ta güvenlik ve istikrarın tesisine acilen ihtiyacı var, zira seçimler yaklaşıyor. Bunun yolu ise Irak'ta (abartıldığı kadar olmasa da) azımsanmayacak etkisi olan Ä°ran'la belli konularda anlaÅŸmaktan geçiyor. ÖrneÄŸin ÅŸu anda Irak sistemine tamamen hakim olan Åžiî-Kürt ittifakı, bir tarafta Türk-Amerikan iliÅŸkilerini geriyor, öte tarafta Amerika-Suriye yakınlaÅŸmasını erteliyor.
Maliki hükümetinin tek güvencesi olan Åžiî-Kürt ittifakı, ABD'nin yoÄŸun çabaları sonucu oluÅŸtu. Fakat ÅŸimdi Sünnîleri dışarıda bıraktığı ve Kürtleri adeta şımarttığı için, Bush yönetimini de rahatsız ediyor. Zira bu durum, Kuzey Irak ve PKK konusunda Türk-Amerikan iliÅŸkilerini gererken, ABD'nin bağımsız bir Kürdistan peÅŸinde olduÄŸu kanaatini de pekiÅŸtiriyor. Benzer bir durum ABD-Suriye yakınlaÅŸması için de geçerli. Bu yakınlaÅŸmayı Türkiye baÅŸta olmak üzere pek çok ülke arzuluyor ve teÅŸvik ediyor. Çünkü Irak ve Lübnan'daki istikrar büyük ölçüde Suriye'nin oyuna dahil edilmesine baÄŸlı. Irak'ta 2003'ten sonra devre dışı bırakılan Baasçıların Irak toplumu ve siyasetindeki etkinliÄŸi devam ediyor. Åžüphesiz Iraklı Sünnîlerle eski Baasçılar aynı takımın oyuncuları deÄŸil. Fakat eski Baasçılar dahil Irak'ta Sünnîleri sistem dışına iten her formül, yeni bir kriz ve ÅŸiddet sarmalı demek. Bunun için Suriye'nin oyuna bir an önce dahil edilmesi gerekiyor. Türkiye'nin önerisi ve desteÄŸiyle Suriye'nin Annapolis toplantısına davet edilmesi ve gitmesi, bu açıdan da önem taşıyor.
Bütün bu süreçte Ä°ran ne istiyor? Bu soruyu doÄŸru cevaplamak için Ä°ran'ın güvenlik kaygılarını iyi anlamak gerekiyor. Nükleer program, Ä°ran için güvenlik alanını geniÅŸletmek ve derinleÅŸtirmek için kullandığı etkili bir araç. Her ne kadar nükleer enerji programı devrim öncesine ve Åžah dönemine geri gidiyorsa da Ä°ran için bugünkü anlamı daha farklı. "Nükleer kulüp"e üye olmak demek, sadece uluslararası prestij ve ulusal gurur deÄŸil, aynı zamanda etkin ve caydırıcı bir güç olmak demek. Ä°ran'ın bu caydırıcılığı sadece Ä°srail'e karşı arzulamadığı ortada. Ä°ran'ın en büyük korkusu, Ä°ran-Irak Savaşı'na benzer bir durumla yeniden karşı karşıya gelmek.
Ä°ranlılar için devrim, üç ay gibi kısa bir sürede gerçekleÅŸtirilmiÅŸti. Oysa Ä°ran-Irak Savaşı tam sekiz yıl sürdü. Bir milyona yakın insan hayatını kaybetti. Bugün Ä°ran stratejisini oluÅŸturan kadroların hepsi devrimi fiilen görmemiÅŸ olabilir; ama tamamı Ä°ran-Irak Savaşı'na katıldı. Ä°ran'ın Irak'ta bir Åžiî iktidarını garanti altına almaya çalışması, mezhebî hamasetten çok, bu stratejik kaygıya dayanıyor: Irak'ta iktidara gelebilecek bir Sünnî güç tarafından tehdit edilmemek. Ä°srail'in OrtadoÄŸu'nun tek nükleer gücü olması da Ä°ran'ın güvenlik alanını geniÅŸletmesi için elveriÅŸli bir ortam sunuyor. Ä°ran için 2000'li yıllardaki hedef nedir? "Pragmatist" Rafsancani, "barış güvercini" Hatemi ve "ÅŸahin" Ahmedinejad'dan sonra Ä°ran'ın yeni baÅŸkan profili ne olacak? Ä°ki yıl sonra yapılacak Ä°ran baÅŸkanlık seçimlerinden, bu profillerden hangisi galip çıkacak? Bu soruların cevabı, Ä°ran ile ABD arasındaki "büyük pazarlığın" nasıl geliÅŸeceÄŸine baÄŸlı olacak.