Türkiye'nin tam anlamıyla asimetrik bir saldırı altında bulunduğu dönem yaşıyoruz. Geçmişte de birçok kez zor zamanlar yaşamıştık, ancak hiçbiri bugünkü kadar şiddetli olmamıştı. Her koldan, her türlü aracı kullanarak, Türkiye'nin siyasi ve ekonomik ortamını belirsizleştirmeye çalışıyorlar.
Terörün hedef aldığı merkezlere bakıldığında, toplumsal ayrıştırma oluşturmanın yanında, ekonomiyi de can evinden vurmaya çalıştıkları ortada. PKK, FETÖ, DEAŞ, el ele vermiş, ortak düşman olarak belirledikleri Türkiye'nin geleceğini sabote etme çabasındalar.
Peki birbirlerine düşman olan, kendi çıkarları birbiriyle çelişen bu üç terör örgütü Türkiye düşmanlığında yan yana getiren sebep ne?
Bu sorunun tek bir cevabı var: Türkiye'nin hem siyasi hem de ekonomik alanda attığı adımlar ve bölgede oyun belirleyici olma noktasında yaptığı çıkış.
Şöyle ki;
Türkiye yıllarca her konuda, ekonomide hangi kalemi artıracağı veya azaltacağından tutun da, eğitimde hangi politikaları izleyeceğine kadar, yönlendirilen bir ülke iken, 2000'li yıllarda kendi siyasi ve ekonomik ajandasını uyguluyor. Bu durumun, yıllarca bölgede istedikleri gibi kalem oynatanların alışkanlıklarını alt üst ettiği açık.
“Hangi ülkelerle ticaret yapacak ve ekonomik kanallar açacak, hangi ürünlerde ticaret geliştirilecek?” sorusunun cevabını, başka ülkelere göre değil, kendisine göre belirliyor. Türkiye'nin geçmişte ticaret yaptığı ülkelere alternatif geliştirerek, bu yeni ülkeleri ekonomik sistemine katmasından haz etmeyen bir ülkeler var.
Yapılan büyük yatırımlar ve gerçekleştirilen projeler ise, Türkiye karşıtlarının ezberini tamamen bozuyor. Çünkü, yatırımlar, finans, enerji, ticarette eksenin Türkiye'ye kayması demek.
İstanbul, “olmaz, mümkün değil” denilen 3. Köprü'ye kavuştu, şimdi ise 3. Havalimanı'nı bekliyor. 3. Havalimanı'nın tamamlanmasıyla, hava ulaşımında dengeler tamamen değişecek. Hava ulaşımında küresel rotayı İstanbul, yani Türkiye belirleyecek.
Türkiye'nin enerji hamleleri ise, asimetrik saldırının şiddetlenmesine tek başına bir gerekçe oluşturma potansiyeline sahip. Bölgedeki enerji güzergahında, tüm yollar Türkiye'ye çıkıyor. Dolayısıyla bu fırsat, ülkemizin sadece kendi enerji ihtiyacını karşılamak için geçerli değil.
Aynı zamanda doğu ve batı arasındaki köprüyü, siyasi ve ekonomik istikrarı olan Türkiye'nin kurması, Türkiye'yi Batı'nın enerji arz güvenliğini sağlayan anahtar ülke konumuna getirecektir.
Türkiye'nin enerji hamleleri, yalnızca doğalgazla sınırlı değil. Hem enerji bağımlılığını azaltmak hem de enerjide merkez ülke kimliğini güçlendirmek için, yenilenebilir enerjiden nükleer enerjiye kadar enerjinin farklı kollarında elini taşın altına koyuyor.
Varlık Fonu ise, ülke ekonomisinin finansal kırılganlığını ortadan kaldırmak için stratejik bir hamle. Varlık Fonu sayesinde, yatırımları engelleyen veya erteleyen sermaye sorununa çözüm bulunmuş olacak. Böylece, ekonomi üzerinde baskı kurmak isteyenlerin, kriz oluşturmak için kullandıkları araçları da ellerinden alınmış olacak.
Tüm bunlar biraya geldiğinde ortaya çıkan resim şu: Türkiye kendi iradesiyle, siyasi ve ekonomik gündemini belirliyor. Bu durum, bölgenin geleceğiyle doğrudan ilgili. Çünkü, bu bölgede siyasi ve ekonomik dinamiklerin belirlenmesinde, siyasi ve ekonomik istikrara sahip bir Türkiye, tercih edilmiyor.
Geçmiş dönemleri hatırlayalım. Türkiye'nin bölgesel denklemin içinde bile bulunmadığı bir dönem varken, şimdi Türkiye'nin denklemin değişmeyen aktörlerinden birisi haline geldiği bir zamandayız. Üstelik, denklem kurucusu olarak sahnede Türkiye.
Türkiye bu geçiş aşamasını tamamlamak için adımlarını hızlandırırken, bu süreci engellemek için baskılar ve müdahaleler de artıyor, artmaya da devam edecektir.
YENİ BİR EKONOMİK BÜYÜME HİKÂYESİ GEREKİYOR
Bu noktada, Türkiye'nin önünde bir tercih var. Ya baskı ve müdahalelere karşı geri vites yapacak ya da ilerlediği yolda vites büyüterek yoluna daha hızlı devam edecek.
Türkiye'nin bu baskı ve müdahaleleri boşa çıkarması için, vitesi büyüterek yoluna devam etmesi gerekiyor. Bunun için de, ekonominin gücünü artırması öncelik değil, zorunluluk.
Türkiye'nin geçmiş yıllarda yaşadığı müdahalelere dayanamamasının sebebi, ekonominin zayıflığıydı. Hatırlarsak, ekonomiyi çökertmek için 2013 yılından bu yana sistematik bir müdahale girişimi yapılıyor.
Ancak, ekonominin güçlü olması, tüm bu müdahalelerin boşa çıkmasını sağladı.
Şimdi de, asimetrik saldırı ve müdahalelere karşı verilecek en iyi cevap, ekonominin güçlü duruşu olacak yine. Bunun için de, ekonomik büyümede ortaya çıkan tıkanıkların ortadan kaldırılması ve baskı ve müdahalelere kapalı “yeni bir ekonomi hikayesine” ihtiyaç var.
[Yeni Şafak, 9 Ocak 2017].