Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Libya ve Bahreyn’in Katar’la tüm diplomatik ilişkilerini kesmesi, büyük bir krizin başlangıcı. Kriz sadece Körfez ülkeleriyle de ilgili değil, etki alanı oldukça geniş.
Tabii şu anda krizin etki alanı olarak yalnızca abluka altına alınan Katar öne çıkıyor. Peki nasıl oldu da Katar için hızlı bir abluka süreci başlatan bu ülkeler çok kısa sürede bir araya geldiler? Birçok konuda yarışan bu ülkelerin ortak hareket etme gerekçesi nedir? Katar’a uygulanan diplomatik abluka için öne sürülen gerekçeler ne kadar anlamlı? Ya da başka bir oyun mu sahneleniyor? Bölgede yeni bir denklem mi kuruluyor?
Tüm bu soruların cevabı, Katar’ın neden hedef olarak seçildiğinin de cevabı.
KATAR NEDEN HEDEFTE?
Katar son yıllarda ekonomide, enerjide ve dolayısıyla da politik güç olma konusunda Körfez ülkeleri içerisinde önemli bir ülke konumuna yükseldi. Politik anlamda Suudi Arabistan’la, ekonomik anlamda da Birleşik Arap Emirlikleri ile ciddi bir rekabet içerisinde olan bir ülkeden bahsediyoruz.
Aslında Katar ve Suudi Arabistan arasındaki rekabet siyasi alanla sınırlı değil. Suudi Arabistan, son yıllarda özellikle petrol fiyatlarının düşmesi nedeniyle ekonomik olarak zor bir dönem geçiriyor. Ekonomik sıkıntılarını aşması ve yeni bir çıkış yapması için Suudi Arabistan’ın tercihi, kendisine bağlı ve görünürlüğü düşük bir Katar olacaktır. Yani, Suudi Arabistan’ın menfaatlerine uygun Katar profili, siyasi ve ekonomik olarak Suudi Arabistan’ın arkasında bulunan bir ülke olması.
Tabii bir de Katar, son dönemde enerji ihtiyacı bulunan ülkeler için güçlü bir alternatif olarak öne çıkıyor. Rusya ve İran’dan sonra 24,5 trilyon metreküp doğalgaz rezervi ile dünya sıralamasında üçüncü olan Katar, enerji kaynaklarından yoksun olan Batı ve Uzak Doğu ülkelerinin ilgisini üzerinde toplamış. Hatta, 2006 yılından beri dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatçısı konumunda.
Bu yüzden Katar aynı zamanda dünya LNG piyasasının da kurucusu pozisyonunda. Ablukanın bu kadar hızlı gelişmesinin arka planında da Katar’ın LNG konusundaki öncü konumu ve giderek artan LNG ihracatı bulunuyor. Uzun yıllardır enerji alanına hâkim olan ülkeleri, bu alanı istedikleri gibi kullanan gelişmiş ülkeleri ve tabi ki Körfez ülkeleri, bu durumdan oldukça rahatsızlar.
Katar’ın coğrafi konumu da, bu ülkeler için risk. Çünkü Katar, Körfez ülkeleri içerisinde özellikle uluslararası uçuşlar açısından tüm bağlantıların kavşak noktasında. Bu konumunu güçlendirme konusundaki artan çabaları küresel dengeleri değiştirmişe benziyor.
Diğer taraftan, Katar’ın uluslararası işbirliği açısından bölgede Türkiye ile enerji işbirliğine yönelik attığı adımların, Türkiye ile askeri ilişkilerin, hatta Katar’daki askeri üssün birçok Körfez ülkesini rahatsız ettiği açık.
Katar’ın Varlık Fonu kanalıyla yaptığı yatırımların artık bildiğimiz ülkelere, şehirlere değil de Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere yönelmiş olması da, küresel finans dengeleri açısından kabul edilebilir değil. Belli çevrelerin bu duruma tahammül etmesi kolay değil.
Ekonomik gücünün ve dolayısıyla uluslararası anlamdaki görünürlüğünün önemli bir aracı olan El Cezire televizyonun etkisinden birçok Körfez ülkesinin rahatsız olduğunu bilmeyen yok. Çünkü, Katar bu yayınlar sayesinde uluslararası görünürlüğe sahip ve bu sayede, medya aracını da iyi kullanması Katar’a ekonomik ve politik alanda güçlü bir aktör olma fırsatını sunmaktadır.
Yaşadığı ekonomik gelişim, dış dünyaya yoğun bir şekilde açılma, dış dünyada yer alma ve söz sahibi olma stratejileri izleyen Katar; ekonomik projelerin yanında sosyal, kültürel ve spor gibi alanlarda da birçok atılım gerçekleştirdi.
Dolayısıyla bunları üst üste koyduğumuzda, Katar’ın hem Körfez ülkeleri içerisinde hem de küresel denge içerisinde nasıl bir aktör olduğu ve gücünün artarak devam edeceği açık.
Bu yüzden, bilinen, alışılagelmiş bir süreç yaşanıyor. Küresel güçler, bölge ülkelerini araç olarak kullanarak körfezde Katar’ın etkin olacağı denklem kurulmasının önüne geçmek istiyorlar.
Yani hedef, yeni bir denklem kurmaktan ziyade, alışılagelmiş denklemin devam etmesini sağlamak. Denklem değiştirme potansiyeline sahip Katar gibi ülkeleri güçsüzleştirmek.
[Yeni Şafak, 8 Haziran 2017].