Filistin’de geçtiğimiz günlerde yaşanan gelişmeler bölge siyaseti açısından yeni bir dönemin başlangıcına işaret etmektedir. Ülkede devam eden iki başlı yapının sonlandırılması adına şu ana kadar atılan en ciddi adım olan Hamas ve Fetih hareketlerinin uzlaşarak Filistin’de bir uzlaşı hükümeti kurmaya karar vermeleri, Filistin’in İsrail ile mücadelesinde tek bir cephe olarak varlık göstermesi adına tarihi bir gelişme olarak görülmektedir. Bu çerçevede Hamas yetkililerinden oluşan üst düzey bir heyetin Eylül ayında 10 gün boyunca Kahire’de temaslarda bulunmasının ardından delegasyona başkanlık eden hareketin lideri İsmail Heniye’nin merkezi Ramallah’ta bulunan uzlaşı hükümetinin Gazze’deki yönetimi kontrolüne alması amacıyla bölgedeki idari komitenin feshedildiğini açıklaması, Filistin meselesinde önemli bir dönüm noktasına işaret etmiştir.
Hatırlanacağı üzere Hamas hareketi, 2006 yılında Gazze’de seçimleri kazanmasının ardından Fetih hareketi ile anlaşmazlıklar yaşamış ve 2007’de bölgede siyasi kontrolü ele geçirmiştir. Hamas’ın Gazze’de iktidara gelmesi harekete ve bölge halkına yönelik özellikle İsrail tarafından yoğun bir ambargo uygulanmasına neden olmuştur. Öyle ki bu ambargonun delinmesi amacıyla Türkiye’nin öncülüğünde bölgeye yardım malzemeleri taşıyan gemilere İsrail askerleri müdahale etmiş ve dokuz Türk vatandaşı öldürülmüştür. Gazze üzerindeki ambargonun devam etmesi ve bölgedeki insani krizin derinleşmesi üzerine Hamas ile Fetih arasında 2014 yılında bir uzlaşı hükümeti kurulmasına karar verilmiştir. Ancak izleyen dönemde taraflar arasındaki uzlaşmazlıkların devam etmesi üzerine bu hükümet işlerliğini kısa sürede yitirmiştir.
Hamas’ın 2017’nin Mart ayında bölgenin yönetimini sağlamak adına kurduğu idari komitenin Fetih tarafından kabul edilmemesi üzerine Gazze yönetimi geri adım atarak uzlaşı hükümetinin yeniden kurulabilmesi için Eylül ayında bu komiteyi feshetme kararı almıştır. 26 Eylül’de Filistin Başbakanı Rami Hamdallah Gazze’ye gelerek Ulusal Uzlaşı Hükümeti’nin bölgede hükümet görevini teslim almaya başladığını duyurmuş ve Hamas ile Fetih arasında 10 yıldan uzun bir süredir devam eden ayrılığın sona erdiği açıklanmıştır. 3 Ekim’de ise Filistin Bakanlar Kurulu Gazze’de toplanarak bölgedeki siyasi ayrışmayı fiilen sona erdirmiştir.
HÜKÜMETİN GELECEĞİ
Hamas ile Fetih arasında varılan uzlaşının bu kez uzun soluklu olma ihtimalinin daha yüksek olacağı beklenmektedir. Nitekim özellikle Hamas yönetiminin bu anlamda geri adım atmayı göze alması ve Gazze’deki idari komitesinin görevine son vermeyi kabul etmesi bu durumun işaretçisi olarak görülebilir. Bunda son dönemde Gazze’de kötüleşen ekonomik ve insani kriz nedeniyle bölge halkının Hamas liderliğine olan güveninin azalması etkili olmuştur denilebilir. Bu durum, geçtiğimiz 10 yıl içerisinde üç kez İsrail’in saldırılarına uğrayan ve ambargodan dolayı zor durumda olan Gazzelilerin rahat bir nefes almak uğruna her türlü uzlaşıya destek vermeye hazır oluşlarından anlaşılabilir. Öte yandan bölgesel siyasi gelişmeler ve değişen konjonktür de Hamas yönetiminin giderek güç kaybetmesine neden olmuş ve hareketin siyasi istikbali için uzlaşı seçeneğini ciddi biçimde ele almaya zorlamıştır.
Bu çerçevede Mısır’daki askeri darbenin Hamas’ın geri adım atmasında önemli etkisinin olduğu söylenebilir. 2012 yılında Muhammed Mursi döneminde kısa dönemli bir rahatlama sürecine giren Hamas, 2013’ün Temmuz ayında Mısır’da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteğiyle gerçekleşen askeri darbenin ardından iyice “köşeye sıkışmıştır”. Sisi rejiminin Refah Sınır Kapısı’nı kapatarak İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoya fiilen katılması ise bölgedeki durumun Gazzeliler için dayanılmaz bir hale gelmesine yol açmıştır.
Bu noktada Mısır’ın uzlaşı sürecinde önemli rol oynaması da şaşırtıcı değildir. Her ne kadar bundan birkaç sene öncesine kadar Hamas ile ciddi problemler yaşamış olsa da Mısır, gerek Sina’daki çatışma ortamının sonlandırılması gerekse de Filistin’deki gruplar üzerinde daha fazla etkiye sahip olma amacı çerçevesinde Hamas’ı masaya oturmaya zorlayan taraf olmuştur. Nitekim Sina’daki DEAŞ sorununun çözümünde Hamas’ın kilit rol oynayabileceğini düşünen Mısır’ın, Hamas’ın Gazze’de bulunan DEAŞ destekçilerini engellemesi karşılığında Refah Sınır Kapısı’nı açarak bölge üzerindeki İsrail ambargosunun hafiflemesine öncülük edebileceği bilinmektedir. Mısır’ın alacağı böyle bir karar Gazze halkını ciddi anlamda rahatlacağından, bu senaryo Hamas tarafından da bir kazanım olarak Gazze kamuoyuna sunulacaktır. Dolayısıyla Hamas ve Mısır’ın Filistin’de uzlaşı hükümetinin kurulmasında kazan-kazan stratejisi çerçevesinde hareket ettiği söylenebilir.
Filistinli taraflar arasında kurulan uzlaşıda Mısır bağlamında dikkat çeken bir diğer husus da son dönemde Ortadoğu siyasetine damga vuran aktör olan Muhammed Dahlan’ın pozisyonudur. 2011’de Fetih saflarından uzaklaştırılan ve daha sonra Birleşik Arap Emirlikleri yönetimi ile yakın ilişkiler kuran Dahlan’ın Mısır istihbaratı ile olan yakınlığının da Hamas ile Mısır arasında yürütülen görüşmelerde etkili olduğu belirtilmektedir. Nitekim Fetih saflarından uzaklaştırılan Dahlan’ın Hamas’la yakın ilişkiler geliştirerek birlik hükümetinin liderliği pozisyonu için çabaladığı bilinmekte ve bu nedenle Hamas liderliği ile birlikte hareket ettiği ifade edilmektedir. Bunun yanında Dahlan’ın BAE ile olan ilişkilerini kullanarak Gazze’deki ekonomik krizin aşılmasında finansal kaynak temin ederek, Mısır ve Körfez’deki ülkelerin desteği ile bölgedeki elektrik krizini çözerek ve İsrail ile yapacağı temaslarla Tel-Aviv’in ambargosunu hafifleterek Gazze’de yaşayan halk nezdinde olumlu bir imaj yaratma çabası içerisine gireceği beklenmektedir.
Dahlan’ın bu girişimlerinin arkasında önce Gazze siyasetinde etkin bir konuma gelerek Filistinlilerin desteğini kazanmak, daha sonra da Mahmud Abbas’ın yerine Filistin’in liderliğine geçmek hedefi yatmaktadır. Kahire yönetimi ise hem Filistin meselesinde daha büyük rol sahibi olmak hem de bölge siyasetinde daha etkili bir aktör olabilmek adına Gazze yönetimiyle olan sorunlarını gidererek ve bölgede kendisine yakın bir ismin iktidara gelmesini, böylece siyasi nüfuz elde etmeyi hedeflemektedir. Bu girişimlerin Dahlan’ı Filistin’de liderlik pozisyonuna getirip getirmeyeceği ise özellikle Filistin’deki taraflar arasındaki dinamiklere ve Mısır ile Körfez ülkeleri bağlamında cereyan eden bölgesel dinamiklere bağlıdır.
Son gelişmeler ışığında ciddi anlamda sorgulanan bir diğer husus da Hamas yönetiminin yakın bir zaman önce keskin biçimde ayrıştığı Sisi rejimiyle tekrar güven tesis edip etmediğidir. Öyle ki çok değil bundan iki sene önce Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları Mısır tarafından terör örgütü ilan edilmiş, Hamas’ın da terör listesine alınması için iddianame mahkemeye sunulmuştur. Buna ilaveten İsrail’in halihazırdaki ambargosuna Mısır’ın da tüm gücüyle destek olması ve Gazze’deki durumun kötüleşmesi Hamas’a yönelik tepkinin ciddi biçimde artmasına neden olmuştur.
Bu durumun sürdürülemez olduğunu fark eden Hamas ise geçtiğimiz aylarda yaptığı liderlik değişimiyle yeni bir strateji belirlemiştir. Hatırlanacağı üzere önceki statüsünde Müslüman Kardeşler’in bir kolu olduğunu açık biçimde ifade eden Hamas, yeni kabul edilen statüsünde Müslüman Kardeşler’e olan atıfları kaldırarak kendisini “bir direniş hareketi” olarak isimlendirmiştir. Bu gelişme, Mısır’ın Müslüman Kardeşler hareketine yönelik baskıcı politikalarının Hamas’ı geri adım atmaya zorladığı şeklinde okunabilecektir. Dolayısıyla Mısır, Hamas’ı bir anlamda uzlaşmaya mecbur bırakarak bölgede Müslüman Kardeşler eksenli siyasi çizgiye bir darbe daha vurmuştur.
Bununla birlikte Hamas’ın tam anlamıyla Mısır’a teslim olduğu görüntüsünü vermek istemediği de gözlemlenmektedir. Bu nedenle hareket, İran’la iletişimine de tamamen koparmamakta ısrarlıdır. Bu bağlamda İranlı yetkililerle görüşmelerine devam eden Hamas, uzlaşı hükümetinin kurulmasına rağmen askeri kanadını nötralize etmeyi ve silahsızlandırmayı kabul etmemektedir. Bu durum da her ne kadar uzlaşı hükümeti kurulmuş olsa da taraflar arasında güven bunalımının devam ettiğinin göstergesidir.
İSRAİL RAHATSIZ
Gelinen noktada uzlaşı hükümetinden en fazla rahatsız olan ülkenin İsrail olduğu söylenebilir. Bu durum hem Başbakan Benyamin Netanyahu hem de diğer siyasi partilerin temsilcilerinin yaptıkları açıklamalarda görülmektedir. Netanyahu uzlaşı hükümetinin kurulması sürecinde yaptığı açıklamada uzlaşı hükümeti kurulmuş olsa da Filistin tarafıyla müzakerelerin devam edilmesi için şartlarının değişmediğini vurgulamıştır. Bu çerçevede İsrail Başbakanı (1) İsrail’in bir Yahudi devleti olarak tanınması; (2) Hamas’ın silahsızlandırılması; ve (3) Hamas’ın İran’la ilişkilerini kesmesi gerektiğini Filistin tarafına hatırlatmıştır. Uzlaşı hükümetinin başarısız olması ve Filistinli gruplar arasındaki ayrılığın devam etmesini isteyen İsrail’in bu çerçevede en önemli motivasyonu ise bağımsız bir Filistin devleti kurulmasının önüne geçmektir.
Hamas, uzlaşı hükümetinin kurulması ile İsrail’in ambargosunu kırmayı, Gazze’nin son dönemde yaşadığı kronik sorunları çözmeyi ve Gazze halkı nezdinde itibarını yeniden kazanmayı hedeflemekte, bir taraftan da Filistin mücadelesinde Tel-Aviv yönetimine bölgesel aktörler üzerinden baskı oluşturmayı amaçlamaktadır. Öte yandan Fetih hareketinin ne kadar Hamas’la paralel bir ajandaya sahip olduğu sorusu ise cevaplandırılmayı beklemektedir. Dolayısıyla, bölgesel aktörlerin siyasi baskısı altında kurulan bir Filistin uzlaşı hükümetinin hangi motivasyonlarla İsrail’e yönelik politikalarını şekillendireceği bir süre daha belirsizliğini koruyacaktır.
[Star Açık Görüş, 08 Ekim 2017].