İstanbul’da yılbaşı gecesinde bir gece kulübünü basarak 39 kişiyi katleden terörist, başarılı bir operasyonla sağ olarak yakalandı. Kuşkusuz, bu başarılı operasyonun terörle mücadele açısından, bundan sonraki süreç için iki konuda önemi büyük.
İlki, güvenlik birimlerinin kendi aralarındaki koordinasyon, iş birliği ve güvenin bir üst boyuta geçmesiyle ilgili. Reina katliamcısının yakalanmasında İstanbul emniyeti gibi bazı birimler bir adım öne çıksa da, 16 gündür tüm illerde yapılan başarılı operasyonlar sadece bir güvenlik biriminin başarısı değildir. Emniyetin farklı teşkilatları ve istihbarat birimlerinin hepsinin ortak katkısıyla bu başarıya ulaşıldığı anlaşılmaktadır.
15 Temmuz darbe girişiminin en büyük olumsuz etkilerinden biri, güvenlik teşkilatlarına yönelik olmuştu. Güvenlik teşkilatının yeniden organizasyonunda atılanların yerine yenilerinin atanması süreçlerinin bazı aksaklıklara yol açması kaçınılmazdı. Söz konusu birimlerin FETÖ’cülerden arındırılması ve temizlik süresinin uzaması, hatta bazı birimlerde hâlen devam etmesi kurum içi ve kurumlar arası güven açısından ister istemez sorun oluşturmaktadır.
Bu tip başarılı operasyonlar, güvenlik birimlerinin psikolojik açıdan motivasyonunu artırır. Kendi aralarındaki iş birliğinin düzeyini yükseltir. Güven unsurunun yeniden sağlanması açısından kolaylaştırıcı etki yapar. Her başarılı operasyon bir sonraki operasyonun daha profesyonel yürütülmesini sağlar.
Teröristin yakalanmasının ikinci önemli sonucu, Türkiye’nin terörle mücadelesine yapacağı katkı ile ilgilidir. Kuşkusuz, güvenlik birimlerinin terörle mücadelede daha gerçekleşmeden önlediği onlarca eylem var. Örneğin 2016 yılında 61 bombalı araç ve 247 patlayıcı düzenekli eylem engellenmiş. 23’ü canlı bomba şüphelisi olmak üzere, büyük eylem hazırlığında olan 42 terör örgütü üyesi yakalanmış. Bunlar göz önünde bulundurulduğunda aslında güvenlik birimlerinin, 15 Temmuz’un etkilerinden kaynaklanan kendi iç sorunlarına rağmen, başarılı olduğu muhakkak.
Ancak, toplum psikolojisinde büyük bir etkisi olan ve yakalanması için derin bir beklentinin oluştuğu bu tip eylemcinin ele geçirilmesi, terörle mücadele açısından hem toplumu hem güvenlik teşkilatını rahatlatır.
Saldırganın canlı yakalanması, Türkiye’de DEAŞ hücre yapılanmalarının çökertilmesi, eylem hazırlıklarının nasıl yapıldığının daha iyi analiz edilmesi ve finans ve lojistik kaynaklarının elde edilme biçimleri ile ilgili çok daha ayrıntılı verilere ulaşılmasını sağlayacaktır. Çünkü yakalanan örgüt üyesi DEAŞ’ın sıradan bir eylemcisi değildir. Birden fazla dil bilen, uzun süre eğitilen, örgütün hiyerarşik yapılanması içinde üst düzey yöneticilere ulaşabilen profesyonel bir eylemci olduğu şimdiden ortaya çıkmıştır.
Diğer taraftan, eylemin hemen ardından eylemcinin uluslararası bağlantılarının olduğuna yönelik tartışmalar soruşturma süreçlerinin ardından açıklığa kavuşturulacaktır.
Eylemcinin ilk ifadesinden, eylemi Taksim meydanı için planladığı, ancak güvenliğin yoğun olmasından dolayı Reina’ya yöneldiği anlaşılmaktadır. Bu anlamda, katliam sonrası Türkiye’de yürütülen yaşam tarzı tartışmalarının hangi amaçla manipüle edildiği bu bağlamda daha da netleşmiştir.
Eylemcinin yakalanması sürecinde birçok DEAŞ üyesi ele geçirilmiştir. Birden çok hücre evine operasyon düzenlenmiştir. Eylemcinin bir “aktarım evinde” yakalanması Türkiye’de yabancıların ikamet konusunu yeniden ele almayı zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, kiraya verilen evde yaşayanlarla ilgili batılı ülkelerdeki sürece benzer, yeni bir yöntem geliştirilmelidir. Örneğin birçok batı ülkesinde, eğer o ülkenin vatandaşı değilseniz ikametgâhınıza yerleşmenizden kısa bir süre sonra güvenlik birimleri bizzat ikametgâhınıza gelerek gerçekten o ikamette sizin kalıp kalmadığınızı, kimlerle ve kaç kişi kaldığınızı kontrol eder. Kayda geçirir.
Tüm bunlara ilaveten, çoklu terör tehdidiyle karşı karşıya olmasına rağmen, Türkiye tüm terör örgütlerine yönelik gerçekleştirdiği mücadelede başarılıdır. DEAŞ’la en etkin mücadeleyi yürüten ülkenin Türkiye olması bu durumun ispatıdır.
[Türkiye, 19 Ocak 2017].