Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması son dönemde siyasetin gündemini belirledi. Geçtiğimiz aylarda terör olaylarının kamu vicdanında yarattığı tepkiyi dindirmek adına, terörle mücadele kapsamında, teröre bulaşmış milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Parlamento gereğini yapmazsa, bu millet, tarih, bu Parlamentodan hesabını sorar” açıklamasıyla süreç başladı.
Bu açıklamanın hemen ardından AK Parti ilk adımı atarak dokunulmazlıkların kapsamının Mecliste bekleyen tüm dosyaları kapsayacak şekilde genişletilerek kaldırılmasını teklif etti. Bu teklife göre, Anayasa’ya konulacak geçici bir maddeyle bir seferliğine fezlekesi olan tüm milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması öneriliyordu. Bu sürece aktif bir şekilde katılan CHP ise tüm dokunulmazlıkların kalıcı bir şekilde sadece yasama dokunulmazlığıyla kısıtlı kalacak şekilde kaldırılmasını önerdi. Bunun yanı sıra CHP daha önceki dönemlere ait dosyaların, Meclis dışında diğer kurumlarda bekletilen dosyaların ve bakanların dosyalarının da değişiklik kapsamına alınmasını teklif etti.
AK Parti, CHP’nin bu önerisini dikkate alarak kendi önerisini revize etti. Buna göre, anayasa değişikliği yapılarak dokunulmazlıkların kaldırıldığı tarih itibarıyla savcılıkta ya da Başbakanlıkta olan dosyaların da kapsam dahiline alınması kararlaştırıldı. Mart ayı sonunda sunulan öneri pek tatmin edici bulunmasa da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu çıktığı bir televizyon programında teklife “evet” diyeceklerini açıkladı. Ancak CHP içinde bazı milletvekilleri bunu AK Parti’nin yeni anayasa ve başkanlık için Meclis aritmetiğini değiştirme hamlesi olarak değerlendirerek “hayır” oyu vereceklerini ifade ettiler.
Nitekim 12 Nisan’da Meclise sunulan teklif, Anayasa Komisyonu’nda yumruklaşmaya varan tartışmalara sahne olmasına rağmen, 3 Mayıs’ta Genel Kurul’da görüşülerek kabul edildi. 17 Mayıs’ta oylanan ilgili anayasa değişikliği teklifi, CHP’nin büyük fire vermesiyle, gerekli çoğunluk olan 367 oyun sağlana- maması sebebiyle Meclisten geçemedi.
Burada AK Parti için bir parantez açmak gerekmektedir. Oylama öncesinde AK Parti’de büyük firelerin verileceği iddiaları vardı. Ancak bu iddialar her iki tur oylama sonuçları göz önüne alındığında tutmamış oldu. Bu durum, AK Parti içerisinde bir parti disiplininin sağlam olduğunu, Erdoğan’ın partiyle güçlü bağlara sahip bulunduğunu ve genel başkan değişikliği göz önüne alındığında bir geçiş yaşamakta olan partinin pek bir sarsıntı yaşamadığını ortaya koymuş oldu.
İlk tur oylamada “hayır” çıkmasından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değişikliklerin referanduma götürülüp burada halkın “evet” oyu vermesinin halkın temsilcisi konumundaki Meclisin meşruiyetini sarsacağına yönelik açıklamalarının etkisi oldukça önemliydi. 20 Mayıs’taki ikinci tur oylamada ise CHP kamuoyundan gelen baskılara dayanamayarak ve referandumun partiyi çok kötü bir duruma düşüreceğini görerek geri adım attı. En az 20 CHP’li milletvekili oylarının rengini değiştirdi ve anayasa değişikliği referanduma götürülmeden geçti.
Partilerin Dokunulmazlığın Kaldırılmasına Yönelik Politikaları
Dokunulmazlıkların kaldırılması süreci her partiyi farklı bir ikilem içerisine soktu. AK Parti için esas olan dokunulmazlıkların kaldırılmasının HDP’yi, yani Meclisteki Kürt varlığını hedef alan bir şekilde algılanmamasıydı. Ancak öte taraftan da bunun özellikle terörle mücadele için atılan bir adım olduğunun kamuoyu tarafından hissedilmesi gerekiyordu. Bu sebeple Başbakan Ahmet Davutoğlu liderliğinde AK Parti, dokunulmazlıkların kaldırılmasının Kürt kimliğine karşı olmadığını vurgular şekilde anayasa değişikliğinin kapsamını genişletme yönünde hareket etti. Lakin bu eğilimin Beştepe’de rahatsızlık yarattığı, Erdoğan’ın dokunulmazlıkların sadece terör olaylarına karışan milletvekilleriyle sınırlı olması gerektiği yönünde bir görüşe sahip olduğu iddiaları dillendirildi. CHP’nin dokunulmazlık meselesini Paralel Yapının 17-25 Aralık iddialarını yeniden gündeme taşımanın ve Erdoğan’ı hedef almanın bir aracı olarak görmesi bu iddiayı güçlendiriyordu. Yine, Davutoğlu’nun başbakanlık ve genel başkanlık görevlerini bırakma kararı almasında bu konuda Erdoğan’la yaşanan gerilimin önemli bir payı olduğu iddiaları da gündeme geldi.
Gerçekten de CHP, dokunulmazlıkları Paralel Yapının 17-25 Aralık iddialarını yeniden gündeme taşıma amacıyla kullanmaya çalıştı. Ancak bu pragmatizm, CHP’yi terörü savunan parti konumuna düşürmekten başka bir işe yaramadı. CHP dokunulmazlıkların kaldırılması meselesini istediği mecraya bir türlü çekemedi. Bunu fark eden parti Mecliste değişiklik için oylama yapılmadan önce “evet” diyeceğini açıklamak zorunda kaldı. Ancak ilk tur oylamada “hayır” kullandı. Bu parti için işleri daha da kötüleştirdi. Bir yandan partinin samimiyet testinden geçememesi, diğer yandan da kamuoyunda teröre destek çıkan, PKK ile aynı çizgide yer alan bir parti olarak anlaşılmaktan kurtulamamasına neden oldu. Aynı zamanda, partiye yakın isimler tarafından da parti yönetimine yönelik, “Erdoğan’ın tuzağına düştü” yorumları yapıldı. Bu iddiaya göre, AK Parti başkanlık sistemini de içerecek şekilde bir anayasayı Meclis’ten geçirmek ya da referanduma götürebilmek için Meclis artimetiğinde değişiklik yapmak amacıyla dokunulmazlıkların kaldırılması meselesini gündeme getirmişti. Neticede CHP, üç günlük aranın ardından 20 Mayıs’ta yapılan ikinci tur oylamada hatasından dönerek değişiklikler için “evet” oyu kullanmak zorunda kaldı.
MHP’de ise dokunulmazlıklar meselesi 7 Haziran sonrası AK Parti’ye kaptırdığı milliyetçi oyları geri alma motivasyonu çerçevesinde şekillendi. Bu meyanda, AK Parti’yi el yükseltmeye zorlar şekilde HDP’nin kapatılması ve fezlekelerin sadece teröre bulaşanlarla sınırlı olması gerektiği yönünde hareket etti. Ancak partinin içinde bulunduğu kurultay krizi nedeniyle, Bahçeli yönetiminin AK Parti ve Erdoğan ile olan gerilimi yükseltmeme politikası gözetmek zorunda olması iki parti arasındaki tansiyonun düşmesinde önemli rol oynadı.
HDP ise dokunulmazlıkları “Kürt varlığının reddi” ve “Meclis’e Saray darbesi” söylemleriyle tanımlayarak 1 Kasım’da kaybettiği halk desteğini yeniden toparlamak istedi. Selahattin Demirtaş dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin, “Milletvekilleri tutuklanırsa hiçbir seçenek tartışılmaz olmaz, halk isterse birden fazla Parlamento kurar” sözleriyle AK Parti’yi tehdit eden açıklamalar yaptı. Ancak PKK’nın Temmuz 2015’ten itibaren süren HDP’yi “evcilleştirme” siyaseti bir kez daha kendini gösterdi. PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Duran Kalkan, Demirtaş’ın açıklamalarına cevaben, “Oradan baskıyla atılmaya çalışıldığı zaman, ‘Başka bir yere Meclis kurmaya gidelim’ demenin bir anlamı olmaz. Eğer orada bulunmak gerekmiyorduysa neden gittiler, yok eğer gitmek gerekliydiyse o zaman sonuna kadar mücadele etmeyi bilmeliler, mevziyi bırakmamalılar” şeklinde bir açıklama yaptı. Kalkan, dokunulmazlıkların kaldırılmasının bir savaş ilanı anlamına geleceğini de ekliyordu. Bunda elbette PKK’nın “hendek” siyaseti sonucu etkilenmiş olması, kutuplaşma için sosyolojik bir zeminin olmadığını ortaya bölgede kaybettiği halk desteğini toparlama isteğinin payı büyüktü.
Kutuplaşma Olur mu?
Değişikliklerin geçmesinin ardından, 1994’te yaşanan sürecin bir tekrarının olup olmayacağı, ülkenin bir kutuplaşma ve çatışma ortamına sürüklenip sürüklenmeyeceği tartışmaları yaşanmaya başlandı. İlk tur oylamaların ardından da dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik değişikliğin referanduma götürülmesinin toplumda bir kutuplaşma yaratacağı ve hatta bölünmeye kadar gideceği iddiaları dillendirilmişti. Burada bahsedilen kutuplaşmanın Türk-Kürt hattında olması bekleniyordu.
AK Parti’nin bunun Kürt varlığına yönelik olmadığı, terörü hedeflediği yönündeki söylemleri böylesi bir kutuplaşmayı yatıştırıcı etki yapmaktadır. Ayrıca AK Parti bu meseleye dair tartışmaların en başından itibaren parti kapatılmasına karşı olduğunu, yani total olarak HDP’nin Meclis dışına itilmesine karşı olduğunu açıkça ifade etti. Burada üzerine münferit siyasi figürlerin peşine düşüleceği, demokratik siyasetin dışına taşan, şiddete ve teröre bulaşanların Meclis dışına konacağı net bir şekilde ortaya kondu.
Daha da ötesi, anayasa değişikliği hamlesi muhtemel bir kutuplaşmanın önünü alma özelliği de taşımaktadır. AK Parti’nin görece pasif kaldığı 6-8 Ekim 2014-7 Haziran 2015 dönemi toplumda kutuplaşmanın arttığı ve AK Parti’nin de kan kaybettiği bir dönem olmuştu. Değişikliklerin terörü hedeflemesi ve terörden bütün halkın kötü bir şekilde etkilenmiş olması, kutuplaşma için sosyolojik bir zeminin olmadığını ortaya koymaktadır. PKK’nın hendek siyaseti ve HDP’nin barış vaadine ihanet etmesi doğu illerinde kutuplaşmayı körükleyecek siyasi aktörlerin (HDP) elindeki kozu almaktadır.
Sonuç olarak, bundan sonraki sürecin hassasiyetle işletilmesi gerekmektedir. Her ne kadar mevcut toplumsal ortam bir kutuplaşma için gerekli gerilimi barındırmasa da sürecin yanlış işletilmesi işleri tersine çevirebilir. HDP’nin bundan sonraki süreçte hükümeti böylesi bir hata yapmaya zorlayacak provokasyonlara girişeceğini kestirmek zor değildir.
[Kriter, 3 Haziran 2016].