SETA > Yorum |
Başarısız Darbe Girişimleri ve 15 Temmuz

Başarısız Darbe Girişimleri ve 15 Temmuz

15 Temmuz gecesi FETÖ kontrolündeki silahlı güçlere karşı sivil bir direniş sergileyerek darbenin püskürtülmesinde en önemli etkenlerden birini teşkil eden millet, dünya literatüründe de bundan sonraki süreçlerde dikkate alınması gereken bir etkendir. Türkiye’nin bu bağlamdaki emsalsiz tecrübesi, önyargılardan arındırılmış akademik çevrelerce de dikkate alınmalıdır.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından bir yıl geçti. Bu sürede Türkiye, bir darbe girişiminin sonrasında yaşanabilecek olayları tecrübe etti. Bu bağlamda Türkiye siyasi literatürüne en az ‘darbe’ sözcüğü kadar yer edinecek yeni bir kavram girdi: Başarısız darbe. Türkiye’de daha önce bazı başarısız darbe girişimlerinde bulunulmuş olsa da, bu girişimlerin sayıca çok daha sınırlı bir kadro tarafından gerçekleştirilmiş olması ve buna bağlı olarak siyaset kurumu üzerinde daha kısıtlı bir etki bırakması, olayı siyasi tarihçiler ve akademisyenler açısından daha az cazip kılıyordu. Devletin kritik öneme sahip güvenlik kurumlarında yapılanmış FETÖ unsurlarının topyekûn saldırısına dayanan 15 Temmuz darbe girişimi hakkında ise daha şimdiden pek çok çalışma yapıldı. Hiç şüphesiz, önümüzdeki günlerde de bu konu önemini koruyacak ve pek çok yeni çalışmaya zemin oluşturacak. Bu minvalde, bir darbe girişiminin neden başarısız olacağına dair yapılan temel çalışmaların bulgularını ele almak ve 15 Temmuz’da ortaya çıkan tabloyu bu bulgularla karşılaştırmak, gelecekte yapılacak çalışmalara da zemin sağlayacaktır.

Jonathan M Powell & Clayton L Thyne’ın hazırladığı darbeler indeksi 1950-2010 yılları arasında gerçekleştirilmiş darbelerin ortak yönlerine ve hazırlanış zeminlerine dair önemli bir arka plan bilgisi sunuyor. Bu çalışmadan yola çıkılarak söylenebilecek en temel husus, bir ülkede darbe girişimi ihtimalini arttıran etkenlerin sayısının fazlalığının, aynı zamanda bu darbe girişiminin başarılı olma ihtimalini de arttırdığıdır. Buna göre, yakın bir geçmişte başka bir darbenin yapılmış olması, demokratik seçimlerin gerçekleşmemesi ve gelecekte de gerçekleşme ihtimalinin az olması, ekonomik istikrarın olmaması, üst düzey askeri yetkililer ile siyasi iktidar arasında bir çatışma bulunması, iç savaş, etnik temelli gerginlikler, koloniyal geçmişe sahip olma gibi etkenlerin varlığı darbe ihtimalini artırırken, darbe gerçekleştiği takdirde başarılı olmasına da neden oluyor.

Tahmin edileceği üzere, Türkiye’de bu sayılan etkenlerin pek çoğunun bulunmayışı darbe girişiminin başarısız olmasında büyük rol oynadı. Bu sebeple askeri darbe girişiminde bulunan FETÖ mensuplarının darbe girişiminin çok öncesinden başlayarak darbeyi başarılı kılacak ve meşru gösterecek faaliyetlerde bulunduğu görülüyor. Batı kamuoyunda Türkiye’de siyasi, ekonomi ve güvenlik açılarından istikrarsızlığın hâkim olduğu propagandası yapmak ve ülkenin meşru seçimlere dayalı olmayan bir hükümet tarafından yönetildiği algısını oluşturmak, FETÖ’nün darbeye zemin hazırlamada uyguladığı iki önemli stratejiydi. Bu stratejinin temel amacı, darbe başarılı olduğu takdirde “darbenin meşruiyetini” hem ulusal hem de uluslararası platformlarda kabul ettirmeye yönelikti. Dolayısıyla darbe 15 Temmuz’da gerçekleşmiş olsa dahi, darbenin başarılı olması için yapılan faaliyetlerin çok daha önceden ve planlı bir şekilde başladığını akılda bulundurmak gerek.

UZUN VADELİ DARBE STRATEJİLERİ

Darbelerin başarısız olmasını sağlayan bir diğer hassas noktayı, darbe öncesinde kamuoyunda ve bilhassa FETÖ yanlısı/bağlantılı yayınlarda darbe yapılacağı söylentilerinin artması oluşturuyor. Burada bir ayrımı vurgulamak da önem arz ediyor. Kırılgan siyasi iktidarların ve kaos ortamının hâkim olduğu ülkelerde darbe söylentileri ve buna yönelik oluşturulan komplo teorileri darbenin başarılı olma ihtimalini artırırken; güçlü bir siyasi iradenin var olduğu ülkelerde darbe söylentileri siyasi iktidarın gerekli tedbirleri alıp darbeyi erkenden afişe etmesini ve darbeye karşı gerekli tedbirleri almasını sağlıyor. Bu bağlamda, güçlü ve meşru bir siyasi iradenin var olduğu Türkiye’de darbecilerin hazırlık sürecinde en çok dikkat ettikleri noktalardan birisinin hiçbir şekilde şüphe yaratmamak ve darbeyi son ana kadar gizli tutmak olması şaşırtıcı değil. FETÖ’nün üst düzey yöneticilerinin darbe hazırlıkları yaparken şifreli bir biçimde mesajlaştıkları, bu şifreli mesajların aslında darbeyi işaret ettiği ancak 15 Temmuz sonrasında anlaşılabildi.

Bir darbenin başarısız olmasında, aslında o darbenin başladığı andan itibaren istemsiz bir biçimde başarısız olacağı görüntüsü vermesinin etkili olduğu da başarısız darbe literatüründe yer alan bir diğer önemli noktayı teşkil ediyor. Bu sebeple, tıpkı 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi, darbeciler güçlü oldukları görüntüsü vererek başarıya ulaşmak için ilk olarak televizyon kanallarını, kritik kurumları ve siyasileri hedef alıyor. Dolayısıyla, darbecilerin bu hedeflerine ulaşmaları durumunda 15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olma ihtimalinin artacağını söylemek şaşırtıcı olmaz. Özellikle medyanın darbeciler tarafından efektif bir şekilde kullanılması ihtimalinin işleri geri dönülemez noktalara getirebileceği söylenebilir. Tam bu aşamada, darbelerde kazanan tarafın her zaman sayısal açıdan üstün ve başarılı olan değil, mevcut durumu yalan içerikli propaganda ile en iyi manipüle edebilen ve lehine çevirebilen taraf olduğu gerçeğini de düşünmek gerekiyor. Türkiye tarihinde özellikle 1960 darbesinin başarılı olmasında bu faktörün kısmen etkili olduğu söylenebilir. Küçük bir kadronun girişiminin spill-over (sıçrama) etkisiyle nüfuz alanını bir anda genişletebilmesi bu imajı vermesi ile doğrudan ilgiliydi.

TOPLUMSAL DİRENÇ

Bir darbe girişiminin hangi noktadan itibaren başarısız olarak kabul edileceği meselesi, başarısız darbeler literatüründeki önemli sorulardan birisini oluşturuyor. Genel olarak incelendiğinde, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaklaşık 21 saat içerisinde siyasi iktidarın, başta milletin de verdiği dünya ölçeğindeki emsalsiz direnişi sayesinde kontrolü tekrar ele geçirmesinin 15 Temmuz’u net bir biçimde başarısız darbe girişimi kategorisine soktuğu görülüyor. Fakat literatürdeki tüm başarısız darbe girişimleri, bu kadar net bir biçimde ayırt edilebilecek özellikleri barındırmıyor. Örneğin, 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde gerçekleştirilen darbe girişiminde yaklaşık üç gün boyunca Devlet Başkanı Gorbaçov yönetimden uzaklaştırılmış, darbeciler yönetimi ele geçirmişti. Fakat daha sonrasında Gorbaçov yönetimi tekrar almış ve darbeciler başarısız olmuştu. Darbecilerin üç günlük hakimiyetine rağmen 1991 Sovyetler Darbesi başarısız darbeler kategorisinde ele alınıyor. Zira başarısız darbeler hususundaki genel kanaat, bir darbenin başarısız kabul edilmesi için, darbecilerin hakimiyetinin bir haftadan daha az süreyle sürmüş olmasının gerektiğidir. Bu durum, 15 Temmuz darbe girişimi örneğinde de görüldüğü gibi, darbecilerin kritik kurumlarda kontrolü ele geçirmeye yönelik gözü dönmüş tutumlarını da anlamlandırıyor. Zira, kontrolü ele geçirmenin temel yollarından birisi, siyasi liderlerin, özellikle de hükümet mensuplarının, kurumlar üzerindeki otoritesini yok etmektir. Esasen bu gerçek, TBMM’yi bile bombalayacak derecedeki akıl tutulmasının nedenini de açıklıyor.

Sonuç olarak, 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin başarıya ulaşmaması, dünya literatüründe öne çıkarılan bazı etkenlerin Türkiye’de mevcut olmayışıyla da uyum içerisindedir. Her ne kadar FETÖ uzun bir süre boyunca planlı ve teferruatlı yöntemlerle bu ‘şartları’ oluşturmaya gayret etmişse de, başta güçlü bir siyasi iktidarın ve güçlü bir liderin mevcudiyeti, FETÖ’nün bu stratejisinin de en geç 15 Temmuz gecesi iflas etmesiyle sonuçlandı. Bu çerçevede dünya literatüründe pek dikkate alınmayan ancak bundan sonraki süreçte bilhassa dikkate alınarak akademik çevrelerde de irdelenmesi gereken husus, askeri darbe girişimine karşı sergilenen toplumsal dirençtir. 15 Temmuz gecesi FETÖ kontrolündeki silahlı güçlere karşı sivil bir direniş sergileyerek darbenin püskürtülmesinde en önemli etkenlerden birini teşkil eden millet, dünya literatüründe de bundan sonraki süreçlerde dikkate alınması gereken bir etkendir. Türkiye’nin bu bağlamdaki emsalsiz tecrübesi, önyargılardan arındırılmış akademik çevrelerce de dikkate alınmalıdır.

[Star, 05 Ağustos 2017].