Rusya Savunma Bakanlığı’ndan 16 Haziran’da yapılan açıklamada DEAŞ'ın lideri Ebubekir el-Bağdadi’nin Rus hava saldırısı sonucu mayıs ayında Rakka’da “muhtemelen” öldüğü iddia edilmiş, 23 Haziran’da Özgün Kararlılık Harekâtı Sözcüsü Albay Ryan Dillon, ABD’nin böyle bir bilgiye sahip olmadığını ifade etmişti. Bundan bir hafta sonra ise Rus Milletvekili Aleksey Puşkov, Bağdadi’nin öldürüldüğüne dair Rusya’nın edindiği bilginin yüzde yüz doğru olduğunu belirtmişti. Son olarak 11 Haziran’da Rus haber ajansı Sputnik de, Irak merkezli El Sumaria haber kanalına dayandırdığı haberinde DEAŞ’ın Bağdadi’nin öldüğünü doğruladığını, hatta yerine geçecek ismi açıklamaya hazırlandıklarını iddia etti. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi de Deyr ez-Zor’daki kaynaklarına dayandırdığı haberinde Bağdadi’nin gerçekten de öldüğünü öne sürdü.
Ne var ki ne Iraklı yetkililer Bağdadi’nin öldüğünü doğrulamış ne de DEAŞ resmi kanallarından gündemdeki bu iddiaları kabul etmiş durumda. Bağdadi’nin ölüm haberleri daha önce de defalarca gündeme gelmiş ancak doğrulanamamıştı. İddialar gerçeği yansıtmasa bile mesele ilk kez bu kadar ısrarla vurgulandı. Dolayısıyla Musul’u kaybettiği, Rakka’yı kaybetmeye doğru gittiği bir dönemde, lider tasfiyesinin DEAŞ üzerinde kısa ve orta vadede ne tür stratejik ve taktiksel etkiler meydana getirebileceği, hem karar alıcılar hem de analistler için üzerinde düşünülmesi gereken bir durum olarak ortaya çıktı.
Lider kadroların tasfiyesinin terörle mücadeleye etkileri
Lider kadroların tasfiyesinin terör örgütleri üzerindeki etkileri hususunda literatürde bir uzlaşı bulunmamaktadır. Bu konuda çalışan kimi yazarlar lider tasfiyesinin örgütte çözülmeye dahi varabilen etkili sonuçlar ürettiğini savunurken, bazıları ise bu durumun beklentinin aksine bir sonuç ürettiğini öne sürmektedir. Aslında her tezi de destekleyen örneklerin varlığından bahsetmek mümkün. Birinci grup, terör eylemlerinin durması, militanların örgütü terk etmesi, moral kaybı ve genel olarak organizasyonel zayıflama ile istikrarsızlık gibi pozitif faktörleri vurgularken, ikinci grup ise "şehadet" etkisini, yeni militan akınını, intikam saldırılarını ve genel olarak örgütsel radikalleşmenin altını çizmektedir.
DEAŞ özelinde bakıldığında Bağdadi’nin tasfiyesinin örgüt için ciddi bir darbe olmayacağı ve örgütle mücadelenin dinamiklerine kayda değer bir etkide bulunmayacağı öne sürülebilir. Öte yandan kısa vadede operasyonel kapasite bağlamında, DEAŞ’ın olumsuz gelişmelerle yüzleşmesi kaçınılmaz olacaktır. DEAŞ, yeni liderini belirlemek için zaman ve efor harcayacağından, terör eylemlerinde muhtemelen azalma yaşanacaktır. Örgüt içi uyumun ve disiplinin aşınması ve moral olarak gerileme sebebiyle bazı militanların örgütü terk etmesi bir eğilim olarak ortaya çıkabilir. Ancak DEAŞ’ın sahip olduğu organizasyonel yapı gereği bu olumsuzlukların orta ve uzun vadede de sürüp örgütsel bir çözülmeyi sağlayacağını belirtmek güçtür.
DEAŞ esasında bugüne değin birçok üst düzey kritik ismini ABD tarafından gerçekleştirilen hava saldırılarında kaybetmiş bir örgüt. ABD, 11 Eylül saldırıları sonrasında teröre karşı savaş doktrini çerçevesinde, Afganistan ve Irak’ta önemli Taliban ve El Kaide liderlerini insansız hava araçlarını yoğun bir şekilde kullanmak suretiyle nokta saldırılarla (targeted killing/strike) tasfiye etmişti. Bu politikasını, önceki Başkan Obama döneminde DEAŞ’a karşı tasarladığı gerilet ve yok et (degrade and destroy) stratejisi bünyesinde de sürdürerek önemli DEAŞ liderlerini öldürmeyi başardı. Etkinliği, sahadan sağlanacak güvenilir ve anlık istihbaratlara bağlı olan bu strateji, Amerikan özel operasyon kuvvetlerinin çatışma bölgelerine sevki ve yerel ölçekteki vekil aktörlerin artan oranda kullanılmasıyla yakından alakalıdır.
DEAŞ’ın bugüne değin kaybettiği üst düzey yöneticilerinin arasında, dış operasyonlarından ve propaganda faaliyetlerinden sorumlu ve o dönemde örgütün stratejik beyni olarak nitelenen Ebu Muhammed el-Adnani ile örgüt bünyesinde “Savaş Bakanı” olarak görev yapan, Rusya’ya karşı Çeçen saflarında savaşmış ve eski Sovyet Cumhuriyetlerinden -özellikle Kafkasya ve Çeçenistan- veteran yabancı savaşçıları DEAŞ saflarına çeken Ömer el-Şişani de bulunuyor. Bunların yanı sıra Bağdadi’nin Irak’taki yardımcısı Ebu Müslim el-Türkmeni, Suriye’deki yardımcısı Ebu Ali el-Anbari, petrol kaynaklarından sorumlu lideri Sami Casim Muhammed el-Cuburi, Afganistan Emiri Hafız Sait Han ve döneminde örgütün iki numarası olan Abdurrahman Mustafa el-Kaduli gibi önemli figürler de tasfiye edilenler arasında sayılabilir. Buradan hareketle lider kadroların etkisiz hale getirilmesinin DEAŞ üzerinde ciddi kırılmalara sebep olmadığı söylenebilecektir.
Nokta saldırılara karşı direnç ve uyum sağlama
Geçmişinde lider kayıplarını bir şekilde telafi etme tecrübesinin yanı sıra DEAŞ’ın organizasyonel doğasından kaynaklanan iki faktör, Ebubekir el-Bağdadi’nin tasfiyesinin örgüt üzerinde bir şok etkisi yaratmayacağının işaretlerini vermektedir. Birincisi DEAŞ, her ne kadar kıyametçi ve mesiyanik bir oluşum olsa da Bağdadi’de vücut bulmuş bir lider kültü etrafında organize ve mobilize olmuş bir örgüt değil. Aksine, DEAŞ cihatçı savaş geleneğini içselleştirmesinin yanı sıra Soğuk Savaş dönemi Marksist gerilla hareketlerinden dahi dersler çıkarmaktan geri durmayan kurumsallaşmış bir örgüt olarak tanımlanabilir. On yıllardır farklı coğrafyalarda aynı amaçla savaşmış ve şu an DEAŞ saflarında bulunan veteran militanların bir kişiye koşulsuz bağlılıkları söz konusu değildir. Dahası, DEAŞ militanları kendilerini bir karizmatik lider uğruna değil, dini temalar etrafında propagandası yapılan ilahi gayeler için feda etmektedir. Örgüt öldürülen militanlarını şehit olarak nitelediğinden ölümü ve fedailiği kutsamaktadır. Hatırlanırsa, Adnani’nin tasfiyesi sonrasında yapılan açıklamada geçen “ölümü, sizin yaşamı sevmenizden daha çok seviyoruz” ifadesi bu zihin dünyasının açık bir ifadesidir. Dolayısıyla, liderin ölümü örgütsel bir çözülme yaratmaktansa, DEAŞ tarafından onu efsaneleştirecek bir hadise olarak nitelenecektir.
İkincisi, DEAŞ hiçbir zaman çok katı hiyerarşik düzene sahip bir örgüt olmamıştır. Liderin sahadaki savaşçılarla direkt temasından ziyade ikisi arasında çeşitli kademelerde emirler veya komutanlar vardır. Özellikle operasyonel anlamda müfreze boyutlarında özel savaş birliklerinin oluşturulması örgütün geleneksel pratiklerindendir. Bu birlikler sahip oldukları özerklik sayesinde taktiksel değişiklikler yapma kapasitesini haizdir. Koalisyon müdahalesinden önce DEAŞ’ın yıldırım hızında elde ettiği askeri kazanımların arkasında yatan en önemli sebeplerden biri bu katı hiyerarşinin bulunmamasının sağladığı taktiksel esneklikti. Aynı zamanda, karar almadaki bu özerklik ve esneklik, DEAŞ’ın elindeki kısıtlı savaş araçlarını mühendislik becerileriyle geliştirerek uygulamaya koyduğu yenilikçi terörizmin de zeminini hazırladı. Dolayısıyla katı hiyerarşinin ve en baştaki lidere bağlılığın esas olduğu örgütlerdeki gibi lider tasfiyesi sonrası hızlı bir çözülmeyi DEAŞ örneğinde beklemek pek gerçekçi olmayacaktır.
Örgütsel kültürün ve kurumsallaşmanın mevcudiyetinin yanı sıra baştaki liderden bağımsız işleyen desentralize olmuş yapısı, Bağdadi’nin ölümünü, DEAŞ için operasyonel liderlerin kaybından dahi anlamsız kılabilir. Zira Bağdadi DEAŞ için dini ehemmiyeti yüksek sembolik bir değer iken, örneğin Adnani örgütün alamet-i farikası olan savaş makinesinin çarklarının dönmesinde temel beyinlerden biriydi. Amerikan işgaline karşı 2004’te Felluce’de savaşmasıyla bir saha adamıydı. Merkez coğrafyadan uzak bölgelerde, Türkiye’de ve Batı’da terör eylemlerini teşvik ve dizayn etmesinin yanı sıra, devasa boyutlardaki yabancı savaşçı akışının arkasındaki propaganda zihnini de temsil ediyordu. Adnani’nin 2016 Ağustos’unun sonunda Amerikan hava saldırısında öldürülmesinden sonra DEAŞ’ın, Adnani’nin tasarladığı düşünülen Paris, Brüksel veya Atatürk Havalimanı ölçeğinde terör saldırıları gerçekleştiremediği not edilmelidir. Dolayısıyla bu seviyede bir kaybı dahi, her ne kadar eski ölçeğinde olmasa da, birçok terör eylemi gerçekleştirerek aşan DEAŞ, Bağdadi’den sonra operasyonel kapasite anlamında çok kayıp yaşamayacak ve oluşan koşullara uyum sağlayacaktır.
Taktiksel başarı stratejik zorluklar doğurabilir
Ebubekir el-Bağdadi’nin tasfiyesi kesin taktiksel bir başarı olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda DEAŞ ile mücadele eden aktörlerin, örgüt üzerindeki istihbarat üstünlüğünü iyiden iyiye sağlamlaştırdıklarını göstermesi bakımından da kayda değer bir psikolojik üstünlük sağlamaktadır. Dahası, kısa vadede terör eylemlerinin azalması ve örgütün militan kaybetmesi gibi olumlu etkiler meydana getirebilir. Ancak bu başarıdan, DEAŞ’ın operasyonel imkân ve kabiliyetlerinde ciddi bir gerileme üretmesini beklememek gerekir. Aksine Bağdadi, “cihatçı ütopyayı” bizzat gerçekleştirmiş ve “İslam Devleti”ni kurmuş bir figür olarak efsaneleştirilebilir. Böyle bir durum, yalnızca Irak ve Suriye’deki örgüt militanlarının morallerini tazelemekle kalmaz, aynı zamanda Türkiye ve Batı’da sempatizanları veya uyuyan hücreleri harekete geçirmek suretiyle büyük terör eylemlerini körükleyebilir.
Öte yandan DEAŞ’ın özellikle Irak’ta dayandığı sosyolojik tabanın sürmekte olan mevcudiyeti de lider kaybının üstesinden gelinmesinde kolaylaştırıcı bir rol oynayacaktır. Tüm bu faktörler dikkate alındığında, taktiksel bir başarı olarak DEAŞ liderinin tasfiyesinin, küresel terörizmi tetikleme riskini haiz stratejik zorluklar doğurabileceği göz ardı edilmemesi gereken bir meydan okuma olarak ortaya çıkmaktadır.
[Anadolu Ajansı, 18 Temmuz 2017].