Türkiye neredeyse kırk yıldır, dünyanın gördüğü en vahşi terör örgütlerinden biri ile mücadele ediyor. PKK bu süreçte kadın, çocuk, yaşlı demeden binlerce sivil vatandaşımızı, başta öğretmen ve doktorlar olmak üzere devlet memurlarımızı askerimizi, polisimizi katletti.
Bununla yetinmedi Apo denilen narsist megaloman örgüt içi muhalefeti bastırmak adına verdiği emirlerle binlerce militanını devlet ajanı olmakla itham ederek infaz ettirdi. Bir dönem bu infazlar öyle boyutlara ulaştı ki örgütün propagandasına kanıp dağa çıkan üniversiteli gençler toplu halde infaz edildi. Diğer taraftan Güneydoğu'daki halka korku salmak adına binlerce köylü yine PKK tarafından infaz edildi.
Bir insan-kıyım makinasına dönen PKK sayesinde Güneydoğu ve Kuzey Irak dağları adeta bir mezarlığa döndü. Bütün bunlar olurken PKK, Suriye, Irak ve İran gibi devletler tarafından Türkiye'den çeşitli konularda taviz almak ya da en azından Türkiye'ye zarar vermek adına desteklendi.
Fakat kabul edilmesi en zor olanı PKK'nın güya müttefikimiz olduğunu iddia eden Batılı devletler tarafından açıktan olmasa da el altından desteklenmesiydi. Müttefiklerimiz yüzümüze gülerken arkadan ufak bıçak darbeleriyle bizi yaraladılar. Ölmemize yetecek kadar darbe vurmadılar belki ama sürekli azar azar kan kaybetmemizi sağlayarak bizi yordular.
Türkiye teröre karşı mücadelesinde destek istediğinde yılışık bir biçimde insan hakları ve demokrasiyi öne sürdüler. Uzun bir zaman sonra uluslararası konjonktür gereği Türkiye'ye ihtiyaçları olduğunda mecburen PKK'yı terör örgütü ilan ettiler ama Avrupa'da fink atan PKK'ya karşı ciddi hiçbir adım atmadılar.
Suriye kriziyle birlikte yüzsüzlükte seviye atlayarak açıktan PKK'yı desteklemeye başladılar. Biraz itiraz yükselince PKK'yı PYD yaptılar, sonra utanmadan SDF yaptılar. Bunu da gözümüzün içine baka baka yaptılar. Anti tank füzeleri ve gece görüş dürbünleri gibi stratejik silahlar da dahil olmak üzere binlerce tır silahı ve milyonlarca dolar parayı PKK'ya verdiler. Türkiye her itiraz ettiğinde içerdeki uzantıları ve türlü bahaneleri ile bizi oyaladılar. Fırat'ın doğusuna geçmeyecekler, verdiğimiz silahları toplayacağız, DEAŞ ile mücadeleye odaklanalım deyip açık açık yalan söylediler. En son Türkiye sınırına konuşlandırılmak üzere 30.000 kişilik terör ordusu kuracaklarını açıkladılar. Zaten dolu olan bardağı taşıran işte bu adım oldu.
Türkiye artık o eski Türkiye değil. Devlet Millet el ele vermesin diye kademelendirilmiş bir şekilde devletin içine inşa edilen vesayet odakları bir bir temizlendi. O demir çemberi milletimiz 15 Temmuz ile göğsünde kırıp parçaladı, 16 Nisan referandumu ile vesayet odakları tarihin çöp sepetine gönderildi. Zeytin Dalı operasyonu işte bu dönüşümün sonucudur.
Utanmadan sadece ortak düşmanımız olan DEAŞ ile mücadeleye odaklanalım, PKK bizim düşmanımız değil diyen müttefiklerimiz bilsinler ki Türkiye sizin koloniniz değil. Bu millet bağımsızlığının bedelini Çanakkale'de, Sakarya'da, Kıbrıs'ta, Güneydoğu'da ödedi ve ödemeye devam ediyor. Bundan sonra da bedeli ne olursa olsun o bağımsızlığı korumaya kararlıdır.
Batılı müttefiklerimiz Türkiye'yi gerçekten kaybetmek istemiyorlarsa bilmelidirler ki artık deniz bitti; gemileri karaya oturdu. O gemiyi lafügüzafla, boş sözlerle bir daha hareket ettiremezler.
[Fikriyat, 25 Ocak 2018].