SETA Eğitim ve Sosyal Politikalar Direktörlüğü olarak, "Yoksulluk Döngüsünden Çıkış: Şartlı Eğitim Yardımı" başlıklı yeni bir rapor yayınladık. Araştırmacılar Nergis Dama ve Dilruba Toklucu literatüre ciddi bir katkı sundular.
Raporu okumak için tıklayın.
Rapor başarılı bir şekilde 2003'ten bugüne başarılı bir şekilde uygulanan Şartlı Eğitim Yardımını analiz edip değerlendirmektedir. Belli ölçekte veri ve etki analizine dair iyi bir örnek çalışma olan bu raporun bulgu ve sonuçlarıyla, hem Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı hem de Milli Eğitim Bakanlığı yakından ilgilenecektir.
Şartlı Nakit Transferi (ŞNT) veya diğer yaygın ismiyle şartlı eğitim yardımı toplumun yoksul kesimine belirli şartları sağlaması şartıyla yapılan yardımdır. Başlıca eğitim ve sağlık alanlarında verilen bu yardım, özellikle gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerde uygulanmaktadır. Kriz dönemlerinden sonra uygulanmaya başlanan ŞNT programının finansmanını birçok ülkede Dünya Bankası karşılarken, bazı ülkelerde sivil toplum kuruluşları da finansmanı üstlenmektedir. İlk olarak Bangladeş'te uygulanmaya başlanan program, 1990'lı yıllarda Meksika ve Brezilya'da popülerlik kazanmıştır. Halen 49 ülkede farklı mali kaynakları kullanılarak sürdürülmektedir.
Türkiye'de ise 2001 ekonomik krizinden sonra Dünya Bankası Sosyal Riski Azaltma Projesi'nin sağladığı kredi ile bu program başlamıştır. 2008 yılından sonra ise Türkiye kendi kamu bütçesinden fonlayarak bu programı sürdürüp eğitim ve sosyal yardıma dönüştürmüştür. Yoksul ailelerin çocuklarının okula kayıt etmesi ve okula devamlılık şartıyla, ailelere çocuk başına ödeme yapılmaktadır.
Temel üç hedef vardır:
- Yoksul çocukların okula erişimde sorun yaşamaması,
- Her çocuğun eğitim hakkının sağlanması,
- Kız çocuklarının okullaşma oranlarının arttırılması.
Mevcut durumda ilkokul ve ortaokul kademesinde her bir kız çocuğu için 40 TL, her bir erkek çocuğu için 35 TL; ortaöğretim (lise) kademesinde ise sırasıyla 60 ve 50 TL ödeme yapılmaktadır. 15 yıldır uygulanan şartlı eğitim yardımı, Türkiye'de sosyal yardımlar arasında en büyük paya sahiptir.
Bireyler arasında sosyal ve ekonomik eşitliği sağlamak adına yoksul çocukların desteklendiği bu programın etkinliğinin ortaya konulması için şartlı eğitim yardımının güncellenmesi gerekmektedir. Böylelikle, önemli bir kaynağın ayrıldığı sosyal yardımın maliyetin ötesinde nitelikli kazanımları olması sağlanacaktır. Hem dünya ekonomisinde hem de ulusal ekonomideki gelişmeler dikkate alındığında, ayrılan kaynağın etkin ve verimli olması önemlidir. Bu kaynağın maliyet kalemi olarak değil, gelir kalemi olabilmesi için yardımlarla çocukların eğitim hayatında nasıl bir değişim gerçekleştiği izlenmelidir.
Grafik 1. Şartlı Eğitim Yardımı'na Ayrılan Kaynak (TL)
ŞARTLI EĞİTİM YARDIM POLİTİKASI DAHA ETKİLİ NASIL OLABİLİR?
Şartlı eğitim yardımından faydalanan öğrencilerin akademik başarısı, ilkokuldan ortaokula, ortaokuldan ortaöğretime geçiş oranı, sınav başarıları (Liselere geçiş sınavı, PISA, üniversite sınavı, polis akademisi, vb.) işe yerleşme oranları gibi göstergeler üzerinden izlenmesi etki ve verimliliği arttıracaktır. Sürecin bir bütün halinde yoksul öğrencinin eğitime erişimiyle beraber eğitim süresinin arttırılması, meslek sahibi olabilecek becerilerin kazandırılması, böylelikle yoksulluk döngüsünün kırılması amaçlanmalıdır. Sosyal yardımların özellikle erken çocukluktan itibaren nihai ve gerçek amacı budur. Onları insanlık onuruna layık bir şekilde kendi kazancını helal yollardan elde edebilen, ailesine, sevdiklerine ve ülkesine katkıda bulunabilen, geleceğe umutla bakan, mutlu ve huzurlu bireyler yetiştirmektir.
Okul bazlı şartlı eğitim yardımlarının kurgulanması ve uygulanması ise, verilen eğitim hizmetinin adaletini sağlayacaktır. Örneğin, sosyoekonomik göstergeleri düşük, suç potansiyeli yüksek olan yerleşim yerlerindeki okullarda uygulanacak şartlı eğitim yardımının farklı sosyal politika araçlarıyla desteklenmesi gerekmektedir. Madde bağımlısı ebeveyni olan çocuğa yalnızca para ödemesi yapmak yeterli değildir, üstelik para çocuğun eğitimi için değil de farklı amaçlar için kullanılabilir. Dolayısıyla, yardımdan yararlanan öğrencilerin takibi kaynak israfını önleyeceği gibi suç riskini de azaltacaktır.
Raporda diğer ülkelerle yapılan mukayeseler Türkiye'deki uygulamanın geliştirilecek yönleri olduğunu göstermektedir. Mesela Endonezya'da uygulanan Program Keluarga Harapan isimli şartlı eğitim yardımında akademik takvimle yardımların verildiği tarihin eşleşmediği, bu eşleştirme uyumsuzluğundan dolayı yardımların eğitim için değil başka amaçlar için kullanıldığı bulgusu edinilmiştir. Yardımların verildiği tarihin akademik takvimle uyumlu hale getirilmesiyle, okula kayıt olan öğrenci sayısında artış gerçekleşmiştir.
Türkiye'de ise öğrencilerin okula devam edip etmediği MEB bünyesinde öğretmenlerin doldurduğu formla takip edilmektedir. Öğrenci % 80 oranında okula devam etmez ve 2 kez üst üste sınıf tekrarı yaparsa yardım kesilmektedir. Formların devamsızlık durumunu doğru gösterip göstermediği, çocuğun okulu bırakma sebepleri, hane kompozisyonun ne olduğu, yoksulluk dışında başka sorunlarının olup olmadığı ise bilinmemektedir. Bu hususlar politikanın mükemmelleştirilmesi açısından hayati önemdedir. Böylelikle sistemin etki düzeyi de kontrol edilebilir.
Ama ondan daha önemlisi şudur: Bilgi işlem tabanlı online bir sistem ve yapay zeka aracılığıyla raporlama sistemi geliştirilebilir. Sistemin memur, şube müdürü, daire başkanı, ilgili genele müdürler ve ilgili Bakanlara kadar anlık rapor verebilmesi her ölçekte yetkinleştirme çözümlerine imkan sağlar. İlgili memur veriyi girdiğinde tüm yetkililere bilgi güncellenip kendi ölçeklerinde rapor verebilir. Veri analistleri ise politikanın aksayan ve geliştirilebilecek yönlerini rahatlıkla analiz edebilirler. Birbirleriyle konuşmayan bilgi işlem ve veri tabanları, körlük, açık ve şeffaf olmayan gizli bürokratik iktidar alanları ve manipülasyon alanları oluşturma riskine yol açar.. Bu ise mali kaynakların israfı, verimsizlik ve etkinsizlikle sonuçlanır..
Yukarıdaki soruların cevabının verilmesi ve yapılan analizler, harcanan yardımın sadece "para" odaklı olmasını engelleyerek yardımın "eğitim yoluyla üreten bireye" dönüşmesini temin edebilir. Sistemin bütünlüğünün inşa edilmesi ve bu süreçte bireylerin mesleki beceri kazanarak iş sahibi olduğu görüldüğünde paranın miktarını arttırmak, farklı yardım enstrümanlarıyla çeşitlendirmek gibi siyasi kararlar çok rahat alınabilir. Aksi takdirde "kuyuya taş atmak" duygusu oluşturacağı için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı bu noktada bir karar alamaz ve Hazine ve Maliye Bakanlığı ile de müzakere yürütemez.
Bu yardım programının farklı versiyonları üretilerek yoksul ve başarılı çocukların eğitiminde de aktif olarak kullanılabilir. Yoksulluk sebebiyle eğitim masraflarını karşılayamayan çocuk ve gençleri devlet yerine başka grupların desteklemesi, güvenlik açısından büyük tehlike oluşturmaktadır. Kötü bir örnek olarak FETÖ'de görüldüğü gibi "Eğitime destek, eğitim kurumu, eğitim her çocuğun hakkı" sloganlarıyla eğitimi kendilerine koruyucu kalkan yapan bazı kötü niyetli gruplar olabilmektedir. Diğer bir ifadeyle eğitim aracı kullanılarak örgüt elemanı yetiştirilmektedir. Bunun önüne geçilmesi, devlet tarafından uygulanan şartlı eğitim yardımının "para ödeme"nin ötesinde amaçlara uygun, hedef kitlesini çok iyi tanımlamış, erken çocukluktan meslek edinme sürecine kadar bütünü gözeten nitelikli politikalar üretilmesiyle mümkün olabilir. Burada sorun mali kaynak değildir. İlgililerin analiz ve hedef kitleye uygun çözüm üretebilme kapasite ve yetkinlikleri, programın olumlu sonuçlarını arttıracaktır. Eşitlik altında standart çözümler sunmaktan ziyade, ihtiyaçlara göre programın güncellenmesi herkese adaletli bir eğitim hizmetinin sunulmasını sağlayacaktır.
[Fikriyat, 28 Kasım 2018].