Suudi Arabistan petrol şirketi Aramco’nun tesislerine yapılan saldırıyla birlikte İran’ın ABD ve Suudi Arabistan ile ilişkileri kritik bir aşamaya geldi.
Amerika Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, bir yandan bu saldırının “savaş sebebi” olduğunu söylerken bir yandan da saldırının “İran destekli” olduğunu ifade ediyor.
Başkan Trump da bir yandan İran ile bir savaş istemediğini, diğer yandan ise Amerika ordusunun hazır olduğunu ve “bir telefonla bir ülkeye gireriz” tehdidinde bulunuyor.
Trump’ın İran’la gerilimi bir sıcak çatışma boyutuna getirmek istemediği, yaptırımlar yoluyla iyice sıkıştırılacak Tahran’ın masaya oturarak ABD ve İsrail’i 2015 anlaşmasına göre daha çok tatmin edecek bir yeni anlaşma imzalamasını arzu ettiği biliniyordu.
Hâl böyle iken Trump neden savaştan bahseder hâle geldi?
Irak savaşının ABD için olumsuz sonuçları ortadayken Amerika Başkanı’nın İran’a karşı bir savaştan bahsetmesi ne kadar rasyonel?
Buna karşılık, İran’da ılımlı kanadın en önemli figürlerinin başında gelen Dışişleri Bakanı Cevad Zarif de ABD’ye karşı topyekûn savaş ihtimalinden bahsediyor?
Aslında ABD ile İran arasında bir askerî çatışmanın yaşanması ne Washington ne de Tahran açısından bakıldığında rasyonel bir gelişme olur. Ancak buna rağmen bazı aktörlerin böyle bir çatışmadan memnun olacaklarını da ifade etmek gerekir.
Kim bu aktörler?
2003 yılında Irak’a karşı gerçekleştirilen hukuksuz savaşın arkasındaki aktörlerle benzer yanları olduğu kesin.
1979 yılında İran’da gerçekleşen devrimden beri ABD’de bu ülkeye askerî müdahalede bulunmak isteyen kesimler hep oldu. Ancak ilk dönemlerde Vietnam savaşının olumsuz hatıralarının henüz yakın olması nedeniyle böyle bir topyekûn saldırı gerçekleştirilmedi.
2000’li yıllarda Bush döneminde, İran’ın nükleer çalışmaları bu ülkeye askerî müdahale seçeneğini yeniden gündeme getirdi ancak bu defa da Irak savaşının olumsuz tecrübeleri böyle bir müdahaleye karşı olanların öne çıkmalarını sağladı.
Obama döneminde İran’ın sınırlandırılması konusunda ekonomik yaptırımların işe yaradığı görüldü. Yaptırımların altında boğulan İran masaya oturmaya yanaştı ve nükleer çalışmalarını sınırsız uluslararası denetime açtı. Ancak bu uzlaşı karşılığında yaptırımların kaldırılması ile birlikte petrol gelirlerine yeniden kavuşan Tahran’ın Orta Doğu’daki nüfuz politikasına devam etmesi İsrail, Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn gibi Amerikan müttefiklerini çok rahatsız etti.
Bu dönemde bölgede nüfuzunu artıran İran, geleneksel etki alanları olan Suriye ve Lübnan’ın yanına Irak ve Yemen’i ekledi.
Trump’ın ABD’de başkan olmasıyla birlikte İsrail lobisinin Washington’un Orta Doğu siyaseti üzerindeki etkisinin artması İran’a karşı cephenin yeniden güçlenmesi sonucunu doğurdu. Nükleer anlaşma iptal edilirken yaptırımlar daha ağır bir şekilde yeniden devreye sokuldu.
Bu politikaya ayak uyduran Trump’a, İran’ın fazla direnemeyeceği, geri adım atmak zorunda kalacağı ve bu sürecin sonunda nükleer anlaşmayı çok daha ağır şartlarda ve Tahran’ın bölgedeki “yayılmacı” politikalarını da sınırlayacak şekilde yeniden imzalanacağı söylendi. Eğer İran buna yanaşmazsa Tahran’daki rejimin çökeceğini de eklemişlerdir.
Tek yapmaları gereken, yaptırımları her geçen gün sıkılaştırıp can damarları kesilen İran’ın yavaş yavaş kan kaybetmesini beklemekti.
Ancak işler beklendiği gibi gitmedi.
Can damarları kesilen İran, geri adım atmak yerine agresifleşti.
Birçok İranlı yetkili, kendi ülkelerinin petrol satışına müsaade edilmiyorsa Basra Körfezi’nin kıyısındaki diğer ülkelerin de petrol satışına müsaade etmeyeceğini ima eden açıklamalar yaptılar.
Bundan sonra da petrol tankerlerine ve Suudi Arabistan’ın petrol tesislerine yönelik saldırılar gerçekleşti.
Bu arada bir Amerikan İHA’sı da İran tarafından vuruldu.
Seçim sürecine giren Trump İran konusunda hızlı bir karar vermeye zorlanıyor.
ABD’deki şahinler ve İsrail lobisi İran’ın sınırlı bir askerî operasyonla vurulması konusunda bastırıyorlar.
Daha temkinli olanlar ise, İran’a karşı bir askerî operasyonun sınırlı kalamayacağını söyleyerek böyle bir riskten uzak durulmasını tavsiye ediyorlar.
İran ise yaptırımların kaldırılıp 2015 anlaşmasına geri dönülmesi ve petrol satışına yeniden izin verilmesi için Trump’ın kararını erkene almaya çalışıyor.
[Türkiye, 21 Eylül 2019].