Her zaman karşımıza çıkıyor. Fakat biz hala ayrıntılarda kayboluyoruz.
Terör denen bir olgu var. Son dönemin en önemli ulusal güvenlik meselesi. Sadece Türkiye'nin değil neredeyse tüm dünyanın ortak sorunu. Her an her yerde doğabilir. Her an her canı yakabilir.
Biz ayrıntılara dalınca ve canımız çok yanınca sürekli sorular soruyoruz. Neden engelleyemiyoruz?
İstihbarat zafiyeti mi var? Terörün arkasında hangi zihniyet var? Bu ve benzeri sorular soruyoruz haklı olarak. Terör saldırısı gündeme geldiğinde hemen ona odaklanıyoruz. Bu odak derinlemesine bir soruşturma başlatıyor.
Ama maalesef zaman zaman unutuyoruz düzgün karşılaştırmalar yapmayı. Sadece son bir iki olayı görüyoruz. Sorularımızı onun üzerinden sorduğumuz gibi cevaplarımızı da onun üzerinden veriyoruz. Öyle olunca da çoğunlukla doğrularla yanlışları birbirine karıştırıyoruz. İşin içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Terörle mücadeleye dair soğukkanlı değerlendirmeler yapmak yerine duygusal tepkiler verebiliyoruz.
Dikkat edin. Son dönemde Türkiye daha az terör saldırısıyla karşı karşıya.
Hatta denilebilir ki, bir ara sistematik bir biçimde karşılaştığımız terör eylemlerinin en azından bu sistematik özelliği ortadan kalktı. Bir ara hepsi sıraya girmişlerdi ve her hafta saldırıya maruz kalıyordu Türkiye. Ama özellikle Fırat Kalkanı Operasyonu tamamlandıktan bu yana ciddi bir darbe yedi terör. Şimdi Türkiye ileri harekatlarla terörü kaynağında vuracak kadar ilerledi.
Ama bu demek değil ki, Türkiye artık terör saldırılarıyla karşılaşmayacak.
Hayır. Maalesef terör var olmaya devam edecek. Suriye gibi bir terör kaynağı varken, hiçbir ülke güvende olmayacak.
Son dönemde İngiltere'de yaşananlar bunun en açık örneği. İngiltere bir ada devletidir. Avrupa Kıtası'ndan bile ayrıdır. Bu coğrafi özelliği nedeniyle hep İngiltere'nin dış saldırılardan diğer ülkelere oranla daha korunaklı bir konuma sahip olduğu düşünülmüştür.
Sınırlarını tarih boyunca açık saldırılara karşı korumak zorunda kalmamıştır.
Hatta bu nedenle kara orduları yerine çoğunlukla donanmasına güvenmiş ve dünya siyasetinde böyle var olmuştur.
Yüzyıllardır kendi sınırlarına yönelik bir saldırıyı sadece İkinci Dünya Savaşı sırasında görmüştür. O da kara değil havadan yapılan Alman saldırılarıydı.
Başta Londra olmak üzere şehirlerde yıkımlar yaşanmasına rağmen o dönem bile işgal korkusu yaşamamıştır İngiliz toplumu. Ulusal güvenlik stratejisine bakarsanız İngiltere'nin kendi sınırlarına bugün de yoğun bir saldırı beklemediğini görürsünüz.
Fakat terör farklı. En temel özelliği sınır tanımaz olması. Ve hızlı hareket edebilmesi. İngiltere'den kalkan bir İngiliz vatandaşı Suriye'ye gidip silahlı eğitim alabiliyor. Patlayıcı yapmayı öğrenebiliyor. Sonra İngiltere'ye dönerek Suriye'de öğrendiklerini sahneleyebiliyor.
Türkiye'ye saldırabildiği gibi Fransa'ya da saldırabiliyor. Fransa'ya saldırabildiği gibi İngiltere'ye de gidebiliyor. Ancak devletler genelde terörün bu sınır aşan karakterini göz ardı ediyor. Bombalar Türkiye de patlayınca Avrupalılar umursamıyor. Avrupa da patlayınca İngiltere görmezden geliyor. İngiltere de patlayınca Amerika öylesine bir başsağlığı yayınlıyor. Devletlerin bu genel tavrı nedeniyle terör kendini var edebiliyor.
Yıllardır Suriye'de olan tam da budur.
Daha çok başındayız bu işin. Şimdi Rakka temizlenecek diye bekliyor herkes.
Ve Amerika bu operasyonu gözümüzün içine baka baka bir terör örgütüyle yürütmenin peşinde. Bu yöntemde ısrar edilirse, Rakka temizlense bile yeni terör örgütleri doğacaktır. Veya Rakka temizlendiğinde buradaki teröristler nereye gidecek? Bir kısmı çok açıkça görüldüğü gibi geldiği adreslere geri dönecek. Tüm Avrupa şehirleri işte o zaman karşılaşacak kendi içinde dolaşan profesyonel teröristlerin hayatı ne kadar zorlaştırabildiğini. Şimdilik Suriye'nin maliyetinden kaçınıyor bu devletler. Ama öyle ya da böyle bu maliyetler tekrar karşılarını çıkıyor. Ortak çözüm çabaları gelişmedikçe de maalesef bu sorun devam edecek.
[Takvim, 24 Mayıs 2017].