Türkiye’nin Adil Barış Planı ve Almanya’nın Statükocu Zihniyeti
7 Ekim 2023 tarihinde, Hamas İsrail'e yönelik geniş çaplı bir saldırı başlattı. Saldırılar, Gazze Şeridi'nden İsrail'in iç kesimlerine atılan 5.000'den fazla roketle başladı. Akabinde İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarında 4000 civarında Filistinli öldü, 12.000 yaralandı. İsrail tarafında ise şimdiye kadar 1400 ölü ve 4400 yaralı sayıldı. Savaş, 20 Ekim 2023 tarihi itibarıyla devam ediyor.
Paylaş
7 Ekim 2023 tarihinde, Hamas İsrail'e yönelik geniş çaplı bir saldırı başlattı. Saldırılar, Gazze Şeridi'nden İsrail'in iç kesimlerine atılan 5.000'den fazla roketle başladı. Akabinde İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarında 4000 civarında Filistinli öldü, 12.000 yaralandı. İsrail tarafında ise şimdiye kadar 1400 ölü ve 4400 yaralı sayıldı. Savaş, 20 Ekim 2023 tarihi itibarıyla devam ediyor.
Gazze krizinin başlamasında bardağı taşıran son damla İsrail'in Doğu Kudüs'teki Mescid-i Aksa'yı İsrail polisinin aşırı dinci Yahudilerin ibadetine açma girişimine duyduğu öfke oldu. Hamas, saldırıdan haftalara önce İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik "işgali"ne son verilmesi uyarısını sürekli yaptı. Saldırının temel faktörleri ise, 17 yıldır İsrail tarafından abluka altında olan Gazze Şeridi, Batı Şeria'daki Filistinlilerin maruz kaldığı baskılar ve İsrail'in Filistin topraklarındaki illegal genişleme politikası olduğunu hatırlatmak gerekir. Nihayetinde Hamas'ın saldırısı, İsrail'in Filistinlilere yönelik onlarca yıl uyguladığı Apartheid olarak tanımlanan işgalci, ayrımcı ve baskıcı bir rejimine karşı direniş ve isyanı olarak değerlendirilmesi yerindedir.
Bölgesel boyutu ile İsrail-Filistin çatışmasının derinleşmesi ve bölgesel istikrarı tehdit etme potansiyeli uluslararası kurumları ve ülkeleri endişeye sevketti. İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik orantısız güç kullanarak saldırıları, uluslararası hukukun ihlali olarak da eleştirililiyor. İsrail, saldırılarını "kendini savunma" tezine dayandırırken, özellikle İslam dünyası ve uluslararası insan hakları örgütleri, saldırıların sivilleri hedef aldığına ve savaş suçu teşkil ettiğine dikkat çekiyor. Beklenildiği üzeri uluslararası hukuku ağızlarına sakız yapmış iki yüzlü Batılı ülkeleri ise kendilerine yakışır vicdansız duruşu sergilediği de bir gerçek. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi Gazze halkının toptan cezalandırılmasını durdurmaya muktedir olamaması sorumluluğunu bir kez daha yerine getiremediğini göstermiştir.
İsraili'in Gazze'de siviller ile alt ve üstyapıya yönelik barbarca saldırılarının durdurulması hedefiyle, Türkiye kalıcı bir barış sağlanabilmesi için devreye girerek liderler diplomasi kapsamında başta ABD olmak üzere birçok uluslararası kurum temsilcileri ve devlet adamları ile istişarelerde bulunarak geniş kapsamlı bir barış planı açıkladı. Barış planın temel ilkeleri ise adalet ve eşitlik (Filistinliler ve İsrailliler için adalet ve eşitlik temelinde barışın sağlanması), karşılıklı tanıma (iki devletli çözüm, İsrail ve Filistinliler, karşılıklı olarak birbirlerini tanımalı) ve güvenlik (İsrail ve Filistinliler, birbirlerinin güvenliğini garantör ülkelerin desteği ile sağlaması). Türkiye, barış planının uygulanması için aktif diplomasi ile uluslararası toplumun desteğini aramaya devam ediyor. Bu minvalde Türkiye, İsrail-Filistin çatışmasının kalıcı olarak çözülmesini sağlamak için kararlı bir duruş sergiliyor. Türkiye'nin dünya kamuoyuna sunduğu Filistin barış planı Müslüman devletlerin büyük çoğunluğu ve Rusya başta olmak üzere farklı kıtalardan devletlerin desteğini almış durumda.
Lakin ABD ve müttefiklerinin geçmişte ve günümüzde İsrail'ın kayıtsız şartsız yanında yer almasıyla İsrail'in uluslararası hukukun alenen ihlali ile savaş suçuna ortak olması dünya kamuoyunun vicdanında kral çıplak konumuna alçalması insanlık tarihinde kara leke olarak yerini almıştır. 18 Ekim'de İsrail ordusu tarafından Gazze'deki El Ehli Arab Hastanesi'ne menfur saldırı neticesinde 500 kişinin hayatını kaybetmesi BM tarafından savaş suçu olarak tanımlanmıştır. Hastane saldırısı İsrail'in Gazze'deki katliamını üst boyuta taşımasına rağmen, ABD'nin İsrail'i suçsuz sayması ABD'ye yönelik Müslümanların karşıtlığı öfke ve nefrete dönüşerek sokaklara taştı. Aynı gün ABD ile Arap ülkelerin Ürdün'de yapılması planlanan zirvesi ise Arap ülkelerin iptal kararı ile gerçekleşmedi. Arap ülkelerin başka opsiyonu yoktu, aksi takdirde kendi kamuoyunun gazabına uğraması riski kuvvetle muhtemeldi.
Bölge Arap ülkelerini yatıştırmak üzere ABD'nin yerine kayıtsız şartsız sadık müttefiki Almanya devreye girerek İsrail'in yardımına koştu. Son 10 gün içerisinde Şansölye Scholz başta olmak üzere Dışişleri Bakanı Baerbock ve Savunma Bakanı Pistorius İsrail ve komşu Arap ülkelerine bir dizi ziyaretlerde bulunarak İsrail'e destek çabalarında bulunmakta. Almanya'nın en baştaki hedefi, tüm bölgeye sıçrama riski olan krizin çözümü için diplomatik ve askeri araçlalarla Ortadoğu kriz bölgesinin masasında yerini alarak İsrail'e karşı bölge Arap ülkelerin saflarını sıklaştırmasını engellemeyi hedeflemekte. Almanya bu uğurda gerekirse alışılagelen "yumuşak gücün" yanı sıra "sert gücün" kullanıması gerektiğini de kabul ederek askeri güçle desteklenen bir caydırıcılık politikasının zamanı geldiğini düşünüyor. Almanya'nın dört ay önce açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi (UGS) bunu mümkün kılıyor. Ukrayna Savaşı ile Rusya tehdidi algısıyla yüzleşen Almanya dış ve güvenlik politikasının, son yıllarda uluslararası sistemde bloklaşma ve çok kutupluluk gibi baş döndürücü gelişmelere ve jeostratejik sınamalara karşı hızlıca adapte olma gayretinde. ABD'nin artan küresel güç kaybı, Çin'in küresel bir oyuncu olarak yükselişi ve Rusya'nın revizyonist eğilimlerinin neden olduğu uluslararası sistemin hızlanan parçalanmasını fırsata çevirmek adına ortaya çıkan güç boşluklarını kullanarak, jeostratejik manevra alanı açmayı ve kendi ekonomik, kültürel ve askeri kaynaklarını kullanarak, bölgesel ve küresel düzeyde siyasi oluşumların şekillenmesinde başat aktörlerden biri olmayı hedefliyor.
Aslına bakıldığında Almanya'nın UGS kapsamında İsrail'in taraf olduğu bir bölgesel kriz/savaşa diplomatik ve askeri araçlarla dahil olma olasılığının yüksek olmasının kritik bir sebebi vardır. Almanya için İsrail ile ikili ilişkilerin ehemmiyeti had safhadadır ve „Staatsräson" tanımıyla Almanya'nın ulusal çıkarlarının başında gelir. Staatsräson, Almanca bir kelimedir ve "devletin çıkarları" anlamına gelir. İsrail ile ikili ilişkiler kapsamında İsrail devletinin çıkarları Almanya'nın kendi ulusal çıkarları ile neredeyse eşdeğerdedir ve Almanya'nın Holokost sorumluluğundan kaynaklanmaktadır. Bu kavram, devletin çıkarlarının bireyin çıkarlarından daha önemli olduğu ve devletin bu çıkarları korumak için gerektiğinde bireyin hak ve özgürlüklerini sınırlayabileceği fikrine dayandığından Almanya'da İsrail karşıtı barışcıl protestoların bile yasaklanması ve Hamas'ı sözlü destekleyenlerin sınırdışı edilmesine kadar etkisi vardır Staatsräson kavramının.
Almanya'nın Gazze krizine yönelik tututumu Hamas'ın İsrail'e saldırısının ardından İsrail ile kenetlenmesi ve abluka altında olan Gazze'ye mali yardımı durdurma kararı olmuştur. Almanya, İsrail'in Gazze'ye yönelik orantısız güçle sivilleri bombalamasına sadece susmadı, aynı zamanda İsrail'in savaş suçunu meşrulaştırmaya çalıştı. Ancak İsrail'in El Ehli Arab Hastanesi'ne menfur saldırısından sonra Almanya Gazze'ye insanı yardımda bulunacağını açıkladı.
Gelinen son noktada Almanya'nın Gazze krizine yönelik çözüm önerisi ve tutumu ise İsrail'in terörle mücadele kılıfı ile savaş suçu işlemesine destek, Gazze'deki sivillere insani yardım sağlamak, Gazze krizinin bölgesel çatışmaya dönüşmesinin engellenmesi ve iki devletli çözümün İsrail'in onayı olmak şartıyla sağlanması. Yani, Almanya fiilen Filistin halkının felaketine sebebiyet veren Apartheit sistemini desteklemeye devam ederek statükonun korunması taraftarı.
Almanya'nın bu statükocu duruşuyla Türkiye'nin Filistin barış planına karşı durduğunu da göstermiş oluyor. Almanya, Türkiye barış planın güvenlik ilkesi olan garantör konumunda ülkelerin devreye girmesine sıcak bakmıyor. Bundan mütevellit Almanya'nın son günlerde Mısır, Ürdün ve Lübnan kapsamında ziyaretleri Türkiye'nin barış planına karşı devreye sokulan hamleler olarak da değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak Türkiye'nin Filistin'de adalet, eşitlik, karşılıklı tanıma ve güvenlik temelli vizyonuna karşılık Almanya ile birlikte Batı ülkeleri işgalci, ayrımcı ve baskıcı zihniyetin devamını desteklemekte.
[Sabah, 21 Ekim 2023]
Etiketler »
İlgili Yazılar