Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim zaferi, Türkiye’nin dış politikasında önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor. Erdoğan bu başarı sayesinde son senelerdeki dış politika kazanımlarını perçinleme şansına sahip olacak. Erdoğan, halkın onayını almış bir lider olarak, Türkiye’nin ulusal güvenlik stratejisini ve dış politika hedeflerini şekillendirme konusunda uluslararası arenada daha da güçlenmiş durumda. Türkiye küresel güç dengelerinin ve bölgesel çatışma alanlarının yarattığı öngörülemezlik ortamında dinamik bir dış politika ihtiyacını sürekli hissedecektir. Bu durum öngörülebilir ve güçlü liderliği uluslararası siyasette başarının önkoşulu haline getirmektedir.
Türkiye, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, hesaplanmış riskler alarak dış politikasını daha etkin bir seviyeye getirdi. 2011’den 2016’ya kadar Suriye’ye müdahale konusunda sürekli uluslararası ittifak arayışında olan Türkiye darbe girişimi sonrasında doğrudan askeri operasyonlarla sahada etkin bir hale geldi. Askeri ve istihbari kabiliyetlerinin ileri seviyeye taşınmasıyla birlikte diplomatik etkinliğin de arttığı görüldü. Bu sayede Rusya ve İran’la Astana süreci üzerinden sahadaki dinamikleri belirleme kapasitesine erişen Türkiye, ABD’nin YPG’ye desteğini sınırlandıracak adımlar atmayı da başardı.
Son bir yılda Türkiye’nin Suriye ile gerçekleştirdiği görüşmeler ön plana çıktı. Bu görüşmelerdeki temel hedefler mültecilerin gönüllü olarak geri dönüşlerinin sağlanması ve PKK’nın faaliyet alanının sınırlandırılması oldu. Bu hedeflerin belirlenmesi ve uygulanması, Türkiye’nin Suriye’de istikrarı sağlama konusundaki ciddiyetini ve kararlılığını gösterdi. Erdoğan’ın seçim zaferi, Türkiye’nin bu diplomatik süreci güçlendirme kapasitesini artırdı, böylece ülkenin dış politika manevraları ve müzakerelerindeki eli daha da güçlendi.
Suriye’de ana aktör haline gelen Türkiye’nin kuzeyindeki savaşta ise Ukrayna-Rusya dengesini koruma çabası öne çıktı. ABD ve Avrupa’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara katılmamakla beraber Ukrayna’ya desteğini sürdüren Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerini bozmaması bir kazanım olarak görülebilir. Ancak önümüzdeki dönemde savaşın gidişatına bağlı olarak Türkiye bir dizi zorlu seçimle karşı karşıya kalabilir. Eğer savaş sonuçsuz bir şekilde devam ederse, Türkiye Ukrayna’nın NATO’ya daha da yakınlaşması bağlamında örneğin Rusya’yla tahıl anlaşmasının devamı gibi konularda sıkıntı yaşayabilir.
NATO ülkelerinin Ukrayna’ya F-16 eğitimi ve ihracına vetosunu kaldıran ABD, bu ülkenin NATO ittifakına fiili entegrasyonunun altyapısını oluşturmaya başlamış oldu. Türkiye, NATO’nun Finlandiya sonrası İsveç’in girişiyle daha da genişlemesi konusunda son sözü söyleyecek konumda bulunuyor. Elbette bu konuda top İsveç’in sahasında ve bu ülkenin Türkiye’nin terörle ilgili endişelerini gidermesi gerekiyor. Aynı zamanda Türkiye’nin F-16 savaş uçaklarını almasının Amerikan Kongresi tarafından İsveç meselesine bağlı tutulduğu da bir gerçek. Bu süreç olumlu sonuçlansa bile, Washington’un YPG/PKK’ya desteğinin devamı ikili ilişkilerde gerilimi artıracaktır.
Türkiye’nin NATO içerisindeki rolü ve ABD’yle ilişkilerinin hızlıca düzelmesini beklemek gerçekçi olmayabilir; ancak Batı’nın önümüzdeki beş yıl Cumhurbaşkanı Erdoğan’la çalışmak zorunda olduğunun farkında olması Türkiye’nin elini güçlendirecektir. Son zamanlarda Ortadoğu ülkelerinin derinleşen Rus-Çin birlikteliğiyle Batı ittifakı arasındaki dengeyi yönetmeye çalıştıklarını görüyoruz. Küresel güç mücadelesinin ürettiği tansiyonun düşürülmesi ve bölgesel çatışmaların hafifletilmesi için bölge ülkelerinin birbirleriyle daha fazla bir araya gelecekleri bir dönem başlıyor. Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle normalleşme çabaları ve İran-Suudi normalleşmesi buna örnek gösterilebilir. Bu durum, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle normalleşme çabalarını hızlandıracaktır.
Avrupa ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, Türkiye’nin Avrupa ile olan bağlarını güçlendirirken, ekonomik durumunu da iyileştirebilir. Türkiye, doğrudan yatırımları artırarak, imalat üssü haline gelerek, turizmi geliştirerek ve ileri teknoloji işbirliklerini artırarak Avrupa’yla ekonomik entegrasyonunu derinleştirebilir. Buna paralel olarak, Türkiye’nin iklim değişikliği, göç ve gıda krizi gibi küresel sorunlarda profilini yükseltmesi mümkün olacaktır. Yeni doğalgaz kaynaklarına sahip olan Türkiye, ulusal enerji ihtiyacını karşılamak için bu kaynaklardan yararlanabilirken, aynı zamanda uluslararası enerji geçişlerinde merkez ülke olma hedefini sürdürebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim zaferi, Türkiye’nin uluslararası arenada daha güçlü bir konuma gelmesine yardımcı olacaktır. Dünya liderlerinden gelen tebrik mesajları ve birlikte çalışma arzusu beyanları, Erdoğan liderliğindeki Türk diplomasisinin kritik bir rol oynayacağının farkında olunduğunun bir göstergesidir. Türk dış politikası Libya’dan Azerbaycan’a, Ukrayna’dan Doğu Akdeniz’e birçok kritik meselede sağladığı kazanımları korumak, Avrupa’yla ekonomik ilişkilerini geliştirmek, NATO içinde etkinliğini artırmak ve küresel güç değişimlerinin etkilerini yönetmek durumundadır. Türk seçmeninin Erdoğan’a verdiği destek, bu meydan okumaların fırsata çevirilmesini ve Türkiye’nin başat aktörlerden biri olmasını sağlayacaktır.
[Yeni Şafak, 31 Mayıs 2023].