ABD başkanlarının geleneksel olarak iktidara geldikten sonraki bir yıl içinde yayınladığı ulusal güvenlik stratejisi belgeleri yönetimin dış politika stratejisi hakkında önemli bir fikir verir. Kongre’nin 1986’dan beri kanuni olarak zorunlu kıldığı dokümanı Biden yönetimi bir yıla yakın bir gecikmeyle ekim ayında açıkladı. Biden başkanlık kampanyası döneminde Batı ittifakını toparlayarak Çin’e odaklanma sözü vermişti. Bu sözünü tutma adına Çin’in Avrupa’daki etkisini kırmak için lobi yapan Biden yönetimi, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Hindistan gibi müttefikleriyle ilişkilerini güçlendirmeye çalışan farklı inisiyatifler geliştirdi.
Bu çabaların daha başlangıç aşamasında olduğu bir dönemde gerçekleşen Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi Biden’ın stratejisini yeniden gözden geçirmesine neden oldu. Gecikmenin sebebi bu olsa da açıklanan strateji belgesine bakıldığında Çin’in ana odak noktası olarak kaldığı görülüyor. Ancak Çin’in ABD’nin önündeki en önemli rakip olduğunu tekrarlayan belgenin bu meydan okumanın üstesinden gelebilecek yeni bir global strateji ortaya koyduğunu söylemek zor.
Uluslararası sistemin önemli bir dönüm noktasında olduğu ve Çin’in sistemin kurallarını lehine değiştirmek istediği gibi tespitler ortaya koyan strateji belgesinin Amerikan liderliğini tekrar ihya etmeyi vadetmesine rağmen bu hedefe nasıl ulaşacağı konusunda net olmadığını söyleyebiliriz. Uluslararası sistemde demokrasilerle otokrasiler arasındaki mücadelenin en önemli dinamiklerden biri olduğunu savunan belge, Amerika’nın içerde yapacağı yatırımlarla küresel ölçekte yarışmacı bir hale gelebileceğini savunuyor.
Biden yönetimi Çin’i çatışmadan ve yarışmacı bir şekilde geride bırakırken Rusya’nın alanının sınırlandırılması, Avrupa’yla ittifakı derinleştirme ve Hint-Pasifik bölgesiyle ilişkileri güçlendirme hedeflerini ortaya koyuyor. ABD’nin bu hedefleri gerçekleştirebilecek kapasiteye sahip olduğunu savunan ve yapılması gerekenlerin listesini sunan belge kapsamlı bir strateji ortaya koyamıyor. Bunun temel eksikliğin sebebinin dış politika ve ulusal güvenlik elitlerinin Amerika’nın küresel rolünün ne olması gerektiği konusunda epeydir devam eden kafa karışıklığından kaynaklandığını söylemek abartı olmayacaktır.
Soğuk Savaş sonrası tek süper güç olarak vizyon ortaya koyamayan, 11 Eylül terör saldırıları sonrası ‘küresel teröre’ savaş açan, Afganistan ve Irak işgalleri sonrası ulus inşası çabaları tam bir başarısızlıkla sonuçlanan, 2008 ekonomik krizi sonrası uluslararası güvenliğin maliyetlerinden şikâyet kolaycılığını seçen ve Trump’la birlikte dış politikayı tamamen iç politikaya endeksleyen Amerika’nın strateji üretmekte zorlandığına tanıklık ediyoruz. Covid-19 pandemisiyle mücadelede dünyaya liderlik edemeyen ve ulusalcı bir politika benimseyen Washington’un kapsayıcı bir global strateji ortaya koymak isteyip istemediği bile şüpheli aslında.Afganistan ve Irak işgallerine sert eleştiriler getiren Obama ve Trump gibi ‘sistem dışı’ isimleri seçen Amerikan halkı, ABD’nin küresel liderlik yapması gerektiği konusunda da son derece şüpheci artık. Batı ittifakının birlikteliği ve ABD’nin liderliği konusunda ısrarcı bir isim olan Biden bile dış politikanın Amerikan halkının önceliklerine endekslenmesi gerektiğini savunuyor. ABD’nin küresel liderlik iddiasını revize etmiş olması ve böyle bir liderliğin bedelini ödemeye hazır olmaması açıklanan ulusal güvenlik strateji belgesine de yansımış görünüyor.
Biden yönetiminin Avrupa ve Asya’daki Amerikan müttefikleriyle ilişkilerini yeniden güçlendirerek Çin’in etkisini azaltma çabası hemen alıcı bulmamıştı. Çin’le yeni bir Soğuk Savaş istemediğini söyleyen Avrupalı müttefikler 5G gibi konularda ABD’nin telkinlerine ikna olsalar da Çin’e karşı net tavır alma konusunda ayak sürüdükleri bir gerçek. Bu gerçekle yüzleşmek durumunda kalan Biden yönetimi için Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi belki de bir şans oldu zira Putin Batı ittifakını bir araya getirmiş oldu.
Ukrayna üzerinden Çin’e de Tayvan konusunda dolaylı bir mesaj veren Biden yönetimi, Amerika’nın uluslararası sistemin revizyonuna izin vermeyeceğini göstermeye çalışıyor. Çin konvansiyonel bir işgale girişerek Rusya’nın ödediği maliyetleri göze alacak görünmüyor ancak ABD’nin Çin’in bölgesel etkisini kırma konusunda işinin kolay olmadığı da açık. Biden yönetimi Rusya’yı durdurmak, Çin’in alanını daraltmak, demokrasileri desteklemek ve otokrasilere karşı durmak gibi hedefler ortaya koysa da bunların nasıl başarılacağına ilişkin stratejinin belirsizliği Amerika’nın global stratejik vizyon ortaya koymakta zorlandığını gösteriyor.
[Yeni Şafak, 7 Aralık 2022].