Bölgemizde gözler, ABD ve İran arasında büyüyen gerilimde. Washington, İran'a "maksimum baskı" politikası ile yaklaşıyor. Yaptırımları ağırlaştırmakla kalmadı, uçak gemisini de Körfez'e gönderdi. Bu arada Avrupa ve Rusya ile diplomatik temasları yoğunlaştırdı. Dışişleri Bakanı Pompeo, Ssalı günü Rus lider Putin ile Soçi'de görüştü. Mueller raporunun açıklanmasından sonra oluşan Washington'da oluşan olumlu hava ile ikili ilişkilerde bir canlanma mümkün. Elbette reset demek için çok erken. "Dondurulan iletişim kanallarını" açarak kritik konularda örtülü "işbirliği" yapılması gündemde. Nitekim, Venezuela ve Ukrayna konularında uzlaşamayan ABD ve Rusya, Ortadoğu'daki meselelerde uzlaşma fırsatlarını araştırıyor. Anlaşılan, Suriye ve İran başta geliyor.
***
Soçi görüşmesinde Suriye'de "pek çok özel anlaşmaya ulaşılarak, somut adımlar atıldığı" açıklandı. Bu adımların bir şekilde Esed'li formülle siyasi geçiş sürecini ilgilendirdiğini düşünüyorum. Kritik hususlarda birisi güvenli bölgenin geleceği. Ancak daha önemlisi ise uzlaşmanın asıl ağırlıklı konusu: İran. Bence, Esed'in Tahran ile bağının kesilmesi ve milislerinin Suriye'den çıkarılması müzakere edilmekle kalmıyor. İran'ın bölgesel sınırlandırması gibi daha büyük bir proje masada. Eğer tahminim doğruysa bu, Washington ile Moskova'nın bölgedeki ikinci örtük uzlaşması olacak. Hatırlayalım ilki, 2015'te Esed rejiminin yıkılma noktasına geldiğinde Obama'nın Rusya'yı Suriye'ye davet etmesiydi. Kaygısı, Esed'in ani düşüşünün İsrail'in güvenliğini tehlikeye atmasıydı. Sonucu ise Suriye ve etrafı için yıkım oldu. Şimdi ise Trump yönetimi İran'ın, "komşuları için tehdit oluşturmayan normal bir ülke olmasını" istiyor. Yani İsrail, Suud ve BAE'nin güvenlik kaygıları için İran'ı hedefe koydu. Bence Körfez ikincil durumda, asıl kaygı İsrail'in yayılmacılığını garantiye almak. İran'ı ve vekillerini tehlike olmaktan tümüyle çıkarmak. Tahran ile müttefik görüntüsü veren Moskova'nın tavrı gidişatın seyri için önemli. Rusya'nın İran'ı sınırlandırma projesini akamete uğratmak için ciddi bir gayret sarf edeceğini sanmıyorum. Mesele sadece, Putin'in Netanyahu ile sık görüşmesi değil. Putin, İsrail ile ikili ilişkilere önem veriyor. Uçağının düşürülmesi bile aradaki yakınlığa zarar vermedi. Putin, kendisini arabulucu konumda tutarak ABD'nin bölgede yaratacağı yeni gerilimden istifade etmeyi tercih edecek. Tıpkı Suriye'de olduğu gibi önüne çıkan fırsatları düşük maliyetle yakalayacak. Bölgenin yaşayacağı kaosu ve insani trajediyi ne Washington ne de Moskova umursuyor. Uzak müttefik Çin'in ise İran'a ambargoyu delme çabası dışında pek bir katkısı beklenmemeli.
***
Bu analizler Tahran'ın kolayca pes edeceğini düşündürmemeli. Kudüs Gücü Komutanı Süleymani, Iraklı milislerine "vekil savaşına hazırlanmaları" talimatını verdi bile. Ambargo ile iki yıl içerisinde çökertileceğini gören Tahran, çatışmayı dışarıda ve şimdiden vekilleri ile karşılamaya hazırlanıyor. Nükleer anlaşmadan kısmi çekilme ile İran'ın milli hissiyatını pekiştiriyor. ABD ambargosuna rağmen İran'ın vekilleri ayakta kalabilir. Emperyalizm karşıtlığı ve Şiilik denkleminde ciddi bir mücadele sergileyebilirler. Kritik soru şu: Vekalet savaşına kim dayanabilir? Körfez ve İsrail'in paralı askerleri mi, Lübnan ve Filistin'den Yemen'e İran'ın vekilleri mi? Elbette ikincisi. Bu da gerilimin çatışmaya gitmesi durumunda vekalet savaşları ile sınırlı kalmayacağını ve ABD müdahalesini getireceğini düşündürüyor. Moskova ise uygun zamanı bekleyecektir.
[Sabah, 18 Mayıs 2019].