NATO toplantılarından geriye Türkiye’de maalesef genelde magazinsel anekdotlar kalır. Oysa Türkiye’nin nüfuzunun açık ara en fazla geçerli olduğu uluslararası kurum olan NATO’nun bu toplantısında bizi çevreleyen bölgelere ilişkin oldukça önemli konular konuşuldu. NATO’nun doğu komşusu Ukrayna’daki gelişmeler ve güney komşu Ortadoğu’da özellikle Suriye ve Irak’ta akan kan ve özellikle IŞİD tehdidinin Batı başkentlerinde bile yankı bulmaya başlaması NATO’nun öncelikleri arasındaydı.
Öncelikle NATO’ya dair birkaç cümle edelim. Varoluş amacı Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte ortadan kalkınca NATO kendisini yeniden tanımlama ihtiyacı hissetti. Aslında o günden bugüne ciddi bir kimlik krizi de yaşadı NATO. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte “bağımsızlığına” kavuşan devletlerle önce işbirliğine ardından üyelik müzakerelerine girdi. Bu devletlerden bazılarının NATO’ya üye olması, bazılarının da özel ortaklıklar kurması ve üyelik konusundaki isteklerini ortaya koyması NATO’yu özünde gözle görülür bir şekilde dönüştürdü.
CEPHE SAVAŞI
Daha sonraki yıllarda büyük bir açılımla Rusya ile de ortaklık kuran NATO, bu ortaklığa rağmen Rusya’yla arasında hiçbir zaman bir güven ilişkisi kuramadı. Diğer taraftan Rusya da NATO ile kurulan ortaklığa rağmen NATO’nun Rusya’nın “doğal” müttefiklerini de içine alan yayılmacılığına hiçbir zaman güvenmedi. Sonuç: Önce Gürcistan ve son olarak Ukrayna ile birlikte ayyuka çıkan güvensizlik ortamı. Aslında güvensizlikten bir adım öteye gidildi ve artık fiziki cephe savaşı diyebileceğimiz bir rekabetle de karşı karşıyayız.
Diğer taraftan NATO’nun bir savunma ittifakı olmaktan çıkıp coğrafya genişletmesi en çok geniş Ortadoğu ve Balkan coğrafyasında yankı uyandırdı ve bu iki coğrafya arasında kalan Türkiye de bu dönüşümden direkt olarak etkilendi. Önce Bosna ve Kosova savaşları ardından da 11 Eylül NATO’yu dönüştürdü. Genelde BM ile paralel hareket edilse de BM’nin kilitlendiği durumlarda NATO müdahalesi bir alternatif metot olarak kullanıldı. NATO artık bir savunma ittifakı değil, geleneksel olmayan tehditlere karşı müdahaleyi de görev tanımı içerisine sokmuş dev bir heterojen ordu.
Galler toplantısı Soğuk Savaş yıllarını hatırlatan bir havada geçti. Zira Ukrayna’da devam eden çatışmalar ve Rusya’nın işgali ve askeri varlığı, NATO’ya kuruluş amacını hatırlatır türdendi. Gürcistan’dan Abhazya ve Güney Osetya’ya, ardından Suriye’den Ukrayna’ya uzanan bir dizi gelişme Rusya’yı bölgesel siyasette iddialı bir konuma koyarken, Batı dünyasının da Rusya tehdidi algısını yükseltti. Rusya’nın süper güç yıllarını hatırlattığı bu süreçte askeri olarak mücadeleye girmekten kaçınmadığını, Batı’nın ise hem yükselen Rusya karşısında afalladığını hem de söylemsel ve yumuşak tedbirlere başvurduğunu gözlemledik. Bu orantısızlık karşısında Rusya uzun bir süre sonra NATO’ya kuruluş amacını hatırlatacak kadar mevzisini genişletti.
RUSYA KOLAY YILMAYACAK
Toplantıda karara bağlanan NATO’nun “serhat boylarındaki” askeri varlığının artırılması en çok Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Ukrayna gibi ülkeleri sevindirecek. Fakat Rusya’nın bu güne kadar elde ettiği kazanımlarından kolayca vazgeçeceği manasına gelmeyecek.
IŞİD konusunda da sadece Irak düzleminden ve askeri tedbirlerle gidilen bir girişim başarılı olmayacak. Esed rejiminin alaşağı edilm