Beklendiği gibi yerel seçim gündemi genel siyasetin konularına kilitlendi. Muhalefetin umudu ekonomik sorunlarla iktidarı yıpratmaktı. Ancak Kılıçdaroğlu'nun HDP'yi CHP, İP ve SP ile bir araya getirmesi 31 Mart seçimlerinin kampanya aksını da belirlemiş oldu. Böylece daha fazla oy alma taktiği Kılıçdaroğlu'nun genel stratejisini çökertti. Seçimlere yaklaştıkça "beka," "Kürdistan" ve "gerçek milliyetçilik" tartışması yeni boyutlar kazanıyor. İdeolojik polemikler, mikro örneklerde derinleşerek seçim kampanyalarına damgasını vurmakla kalmıyor. Türkiye'nin bekasını ve menfaatini siyasetinin merkezine almayan aktörleri de marjinalleştiriyor.
***
Önce Kılıçdaroğlu HDP ile işbirliğini savunmak için kendisi "beka" meselesine girdi. Bir TV programında "YPG bize saldırmaz" cümlesini söyleyiverdi. Sonra Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "halka terörist" dediğini iddia etti. Peşinden Edremit'te CHP'li adayın "Kürdistan'a giden oylar bize demek" yorumu ve mitingde açık kalan mikrofonda "sala okuyan imama" hakaret edilmesi. 8 Mart'ta Taksim'deki gösteride "bazı protestocuların ezana ıslığı." Ve CHP'li milletvekilinin "PKK'lıların da oylarına talip olması." Bütün bunlar gösteriyor ki seçim zamanlarında mühendislik çalışmaz. Gerçek eğilimlerin, duyguların ortaya çıkmak gibi bir hasleti var. Bu ideolojik tartışmalar seçmenin zihninde eski ve yeni CHP'yi negatif olarak birbirine bağlıyor.***
CHP, tek parti geçmişindeki uygulamalarıyla sağ seçmen nezdinde defolu. Kur'an eğitiminin yasaklanması, ezanın Türkçeleştirilmesi ve dinin kamusal alandan dışlanması hep eleştirildi. Yine de CHP, Kemalist milliyetçilik formu ile Türk milletinin bütünlüğüne sahip çıkan bir yerde kendini konumlandırdı. Ancak bu seçimlerde "Kürdistan" emeli güden ve ayrılıkçı Kürt milliyetçiliğini temsil eden HDP ile işbirliği yapmak bu konuma da zarar verdi. Oy hesabı ile Kılıçdaroğlu'nun yaptığı bu tercih CHP'yi çifte zorluğa sürükledi. "Ezana ıslık" ve "salaya küfür" tartışması ile eski CHP hatırlandı. HDP'lilerin açıklamaları da yeni CHP'nin sorunlu algısını tazeleyip duruyor.***
31 Mart yerel seçimleri yakın tarihimize "devlet ve millet" algımızın tartışıldığı kritik bir seçim olarak geçecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Diyarbakır mitinginde HDP'nin "Kürdistan" vurgusunu ve Kılıçdaroğlu'nun "YGP bize saldırmaz" cümlesini eleştirirken Türkiye devletinin bölgesel anlamı üzerine önemli açıklamalarda bulundu: "Bugün ister Irak'ta olsun, ister Suriye'de olsun, bölgemizde nerede bir Kürt kardeşimiz, Arap kardeşimiz, diğer kökenlerden kardeşimiz varsa, başı sıkıştığında aklına gelen ilk yer Türkiye'dir... Şu anda Kobani'den gelen 200 bin Kürt kardeşimiz nerede? Türkiye'de. Mazlum ve mağdurların yegâne sığınağı her zaman burasıdır, bu topraklardır. Niçin biliyor musunuz? Tüm bu bölgenin tek gerçek devleti Türkiye'dir de ondan."***
"Mazlumların sığınağı ve gerçek devlet olarak Türkiye" tanımlaması milletimizin bir olma muhayyilesine hitap etmekte. Farklı etnik grupların bir devlet altında bir arada yaşamasının garantisini sunmakta. İran ve Suudi Arabistan'ın aksine Türkiye'nin Ortadoğu'da istikrar kurucu bir rol oynadığını hatırlatmakta. Türkiye etrafına sadece güvenlik kaygılarıyla bakan bir ülke değil. Bölge halklarının maslahatını koruma yükümlülüğünü de üstlenen bir devlet. Kürtlerin hakları da ancak Türkiye'nin güçlü olması ile korunur. "Beka" meselesi de Türk milletinin ve bölge halklarının maslahatını koruma, geleceğine sahip çıkma davasıdır.[Sabah, 12 Mart 2019].